Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2998.73
BIST 100
9417.55
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Kasım 2023

İslam ve felsefe

Felsefe, İslam kültürüne ve doğmasına yabancı bir olgudur. Başlangıçtan itibaren Hz. Muhammed (S.A.V.), Sahabiler, Tabiinler ve Tebe-i Tabiin denilen nesillerin hiçbirinin felsefeyle ilgileri yoktu. İslami dogmalar, felsefi sorunlar içermeyecek şekilde formüle edilmiştir. Fıkh’ul Ekber denilen akide kitaplarında felsefe ve teoloji yoktur. Müslümanlar, inanç esaslarına felsefi yaklaşımlar geliştirme ihtiyacı içinde olmamışlardır.

Müslümanların felsefi görüşleri duymaları, Abbasiler döneminde tercümeler yoluyla olmuştur. Yunan felsefesi konusunda tercümeler yoluyla gerçekleşen kısmi ve yüzeysel bilgilenmeye rağmen, Müslüman zihninde felsefi boyut diyebileceğimiz sistematik bir gelenek hiç olmamıştır. Müslüman zihni, felsefeye hep öteki, yabancı ve düşman olarak bakmıştır.

Müslümanlar, tarih boyunca karşılaştıkları inanç, siyaset, toplum ve eğitim alanlarındaki problemlerine felsefeden cevaplar bulmak arayışına düşmemişlerdir. Felsefi yaklaşımdan sınırlı bir şekilde yararlanmak için gösterilen tek ciddi çabanın Mutezile kelamcılarına ait olduğunu söyleyebiliriz. Eşarilik kelamında felsefi yaklaşım hiçbir şekilde yoktur.

Eşari, Mutezili ve Maturidi kelamcıları, hiçbir şekilde kendilerini filozof olarak adlandırmamışlardır. Müslüman kelamcılar, kelam ve felsefe arasında kesin bir zıtlığın ve karşıtlığın olduğunu düşünmelerinden dolayı kendilerini filozof olarak konumlandırmama konusunda çok katı olmuşlardır.

Müslüman kelamcıların, kendilerini entelektüel olarak bağlı hissedecekleri bir felsefe geleneği mevcut değildi. Araplar, Türkler, İranlılar ve diğer Müslüman olan halkların kültürlerinde felsefe yoktu. Müslüman kelamcılar, Hristiyan teologların Yunan felsefesine olan bağlılığı gibi bir tutuma hiçbir zaman sahip olmamışlardır.

İslam doktrininde felsefe olmadığı gibi, teolojide yoktur. Müslüman doktrininin bir boyutu olarak kelam vardır. Müslüman kelamcılar, Hristiyan teologlar gibi felsefenin ana konuları olan aksiyoloji, epistemoloji, metafizik, ontoloji ve siyaset teorisi gibi konulara dair sahici teolojik ve felsefi bakışaçıları geliştirmemişlerdir. Müslüman kelamcılar, iman ve otorite merkezli olarak verili olduğunu sandıkları doğru inancın doğruluğunu savunmaya ve göstermeye çalışmışlardır. Teoloji ve felsefe, değişik düzeylerde ve biçimlerde insan aklıyla kendisini temellendirmeye çalışır. İnsan aklına dayanan felsefe ve teoloji, insanın, insan aklıyla insanı çalışmasıdır. Felsefe içinde var olan ve gelişen Batı teolojisi, aslında antropolojidir. Müslüman kelamı, teolojik ve felsefi boyuttan yoksun olduğu için hiçbir zaman antropolojik niteliğe kavuşamamış, kelam olmanın ötesinde bir zenginliğe, derinliğe ve çeşitliliğe ulaşamamıştır. Müslüman kelamı, sadece kelamdır, felsefe, teoloji ve antropoloji değildir.

Müslüman kelamı veya akaidi, felsefe ve teolojiye entegre olmuş ve onların devamı olan bir alan değildir. Kelam, Tanrı’ya dair rasyonel bir araştırma ve düşünce değildir. Kelam, rasyonel ve entelektüel kaynakları kullanarak Tanrı’yı ve onunla ilişkide olan şeyleri anlama faaliyeti de değildir. Kelam, imana ve dini kaynak olarak görülen otoritelere dayanarak dinin normatif çerçevesini belirleme faaliyetidir. İmana ve Kur’an’a dayanma iddiası taşıdığından dolayı kelam, felsefeyi ve teolojiyi inkar etmekte, reddetmekte ve onlardan kendini soyutlamaktadır. Eşarilik, Mutezile, Matridilik gibi kelam akımları, İslami konuları incelediklerinde Kur’an’ı, hadisi ve diğer dini kaynakları esas almaktadırlar. Kelam mezheplerinin ortaya koydukları yaklaşımlar veya sonuçlar, hiçbir şekilde felsefe, teoloji veya antropoloji olarak isimlendirilemez.

İslam, kendisini en doğru din ve yaşam tarzı olarak konumlandırmaktadır. Doğru din ve yaşam biçimi olarak İslam, felsefeyi kendisine alternatif rakip yol ve yaşam biçimi olarak görmüş ve felsefeyi küfür dahil her türlü yaftalamayla reddetmiştir. İslam, Müslüman fıkhına göre yaşadıkça kişinin daha rasyonel ve felsefi bir düzeye ulaşmasını öngörmemekte ve amaçlamamaktadır. Kişiler, İslam fıkhına göre yaşadıkça, daha derin filozof veya düşünür olmamaktadırlar. İslam ve felsefe, birarada olmayacak ikilidir. Birinin olduğu yerde, diğeri yok olmaktadır.