İslam ve Batı’da çocuk algısı: Batı
Batı’nın haz-perestlik boyutuna varan cinsel tercihleri ahlak sınırlarını aşıp çocukları ciddi manada etkileyen bir sorun haline geldi. Pornografik bombardımana maruz kalan çocukların içine düştüğü durum gelecekte Batı toplumları için aşılamaz bir soruna dönüşüyor. Buna bir de büyüklerin ahlaksızca istismarını eklersek Batı çocuklarının ne kadar korumasız olduklarını rahatlıkla görebiliriz.
Hal böyle olunca Batı’da çocuk istismarının, daha doğrusu çocuklara yönelik taciz ahlaksızlığının da önüne geçilemiyor. Bu konuda Sabiha Doğan’a kulak verelim:
“Batıdaki çocuk istismarına ilişkin basına düşen vakalar aslında esas çökmenin orada yaşandığına işaret etmekte. Sözgelimi, Vatikan'ın 2004'ten bu yana 848 papazın çocuk istismarı nedeniyle meslekten menedildiğini, 2572 papazın da aynı suçtan daha hafif cezalara çarptırıldığını biliyoruz. Bu yıllar arasında Vatikan'a giden şikâyet sayısı ise 3400 iken saklanan, üstü örtülen vaka sayısını tahmin etmek bile mümkün değil...”[1]
Sayın Sabiha Doğan bu yazısını 2016’da yazmıştı. Yani yüzlerce çocuğun Hristiyan din adamları tarafından tacize uğradığı son olaylar henüz ortaya çıkmadan. Artık Kilise’den TV kanallarına, aileden sokaklara kadar porno ve hazın esaretinde bir Batı var karşımızda.
Modern Batı insanının kişiliği oturmamıştır, “Modern insanın kişiliği, bulunduğu ortama ve ilişkiye girdiği kurumlara göre farklı şekiller alan şizofrenik bir yapı arz eder.”[2] Kişilik bunalımı yaşayan Batılı ebeveynin çocuğunu hayırsever, vicdanlı birey olarak yetiştirmesi mümkün görünmemektedir.
Aynı zamanda egosantrik ve “yaşlı” Batı, “Herkes kendi hayatını yaşar” anlayışıyla dünyaya-hayata bakınca çocuk anne ve babanın hayatında belirleyici olma payını kaybediyor. Karşılıklı gelişen bu “pay kaybı” bir süre sonra ailenin birbirinden kopmasına sebep olabiliyor.
Aydınlanmadan sonra kademe kademe “Toplum yoktur, birey ve onların aileleri vardır”[3] diyen Batı, “atomist” bireycilik anlayışı ile aileyi de yok ederek çocuklar için bireysel özgürlük alanını 18 yaşın altına çekerek sorumluluktan kurtuldu! Ki bu da ailenin erozyona uğraması demekti. Ebeveynler, “Kendi hayatı, kendi tercihi” diyerek ailenin bireyi olan gencecik çocuklarını daha ömürlerinin ilk adımlarında onarılması imkânsız yanlışlıklara düşmelerine imkân tanıyor.
Batı, Kartezyen yaklaşımla içini doldurdukları “özgürlük” alanını insanlık için değer ve refah üretmeyecek şekilde genişleterek “tercih”i merkeze aldı. Bununla da yetinmeyen Batı daha da ileri giderek “tercih etme özgürlüğü”nü bütün değerlerin önüne geçirdi. Aslında bizim “tercih etme” dediğimize siz rahatlıkla “isteme özgürlüğü” diyebilirsiniz. Çünkü üretip tükettirmeyi esas alan Batı çocukları büyük tüketim aracı-unsuru olarak görmektedir.
Çocuk için en önemli dönemlerin ailesi ile geçirdiği dönem olduğu konusunda otoriteler hemfikirdirler. Ebeveyn ve aile bireylerinin çocuklara örnek teşkil edecek yaşantıları çocukların olgunlaşmasında büyük önem taşır. Ahlaklı olmayı, şefkatli, merhametli ve adil olmayı, dengeli ve cesur olmayı bu süreçte aile büyüklerinden öğrenirler. Bilhassa anne ve baba çocuklar için birer semboldürler.
İşte Batı’da irtibatın koptuğu alan bu örneklik alanıdır. “Yasalara bağlı yurttaşlık”tan öte bir anlam taşımayan Batı’nın toplum anlayışında çocuk 18 yaşına kadar mer’i yasalara bağlılık üzerine eğitildikten sonra kendi haline bırakılıyor.
Unutulmaması gereken bir nokta daha var: Batı ama bilhassa Avrupa için bu asrın bir de “çocuk” sorunu var, zira Avrupalı kadın doğurmak istemiyor, erkek evlat sorumluluğu almak istemiyor. Batılı insan “Kendi hayatımız” diyerek kendi merkezci (egosantrik) yaşamayı tercih ediyor. Oysa Müslüman aile geleneğinde “Çocuklarımız için” anlayışı hakimdir.
Batı için “haz-perest” derken onlara hakaret etmemiştik, sadece Avrupa için acı bir tespitte bulunmuştuk.