İslam ve Batı algısında çocuk
İslam’da Allah’ın (cc) şerefli/saygıdeğer kıldığı (kerremna)[4] insan aynı zamanda Allah’ın yeryüzündeki halifesidir.[5] Bunu ontolojik bir gerçeklik olarak anladığımız gibi bunun teolojik bir görevlendirme olduğuna inanıyoruz.
Müslümanların bilgisi gibi ilgisi de İslam ve İslamî kaynaklara göre şekillenirken “algı”sı dinî olmaktan azade değildir. Çünkü Müslüman, yaşantısının her alanında öncelikle Din bu konuda ne söylemiş diyerek Kur’an, Sünnet-Siyer ve ulemanın fikirlerini (ictihad ve fetva) öğrenmekle mükellef olduğunun bilincindedir.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Müslümanlar için usve-i hasene/en güzel örnektir.[6] Müslümanların aile hayatı, çocuklara bakışı ve ailelerin çocuklara karşı sorumlulukları çağın gereklilik ve gerçeklikleri sarf-ı nazar edilmeden bu örneklikle düzenlenir.
İslam’da değerler amel-i salih olarak hayatın bütününü kapsar. Değerlerin hem kökeni hem de belirleyicisi olan İslam, Mü’minlerin ailelerine, hayatına ve insanlığa değer katmayı yeğler.
Evlatlarından sorumlu tutulan anne ve baba, çocuklarının sadece dünyasını değil, ölümden sonraki hayatını da müzeyyen kılmayı hedefliyorlar. Din/İslam, çocukların dinen haram, günah, sapkınlık olarak belirlenmiş tercihlerde bulunmalarına mani olmayı -devletle beraber- anne ve babaya da önemli bir görev olarak yüklemiştir. Bu konuda İslam Peygamberi Muhammed Mustafa’nın (SAV), “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu Yahudi, Hristiyan, Mecûsî (farklı bir rivayete göre hatta müşrik) yapar”[7] sözü (hadis) bu sorumluluğu ortaya koymaktadır.
İslam, ebeveynin sorumluluğunu çocuklarının sadece çocukluk dönemi ile sınırlı tutmuyor. İslam’da çocuklarının sonraki dönemlerini de etkileyebilecek ebeveyn örnekliğini istiyor. Keza anne-baba çocuklarını kötülüklerden alıkoymalı, onlara hayrı tavsiye etme, şerden kaçınması konusunda yardımcı olmalıdır.
İslam çocuğu yarınlara hazırlama konusunda Batı ile ters düşer ve çocuklarının “tercih özgürlüğü” adı altında dinen uygun olmayan düşünce/inanç, davranış/amel sahibi olmalarını arzulamaz. Sadece kişinin şahsını ilgilendiren kimi konularda İslam herhangi bir zorlamaya (ikrah) başvurmasa da mesela “cinsel ve sex tercihi” diyerek bir erkeğin başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunmasına gerektiğinde “cebr” de mani olur.
“Herkes kendi hayatını yaşar” anlayışının esir aldığı bireyselci Batı dünyasında ise durum farklı. Yasaların ebeveyn için belirlediği çocuk hakları ile ilgili yükümlülükler yerine getirildikten sonra anne-babalık görevi bitmiş oluyor. Batılı ebeveyn çocuklarını “yasalara uyan yurttaş” olarak büyüttükten sonra ebeveyn olarak görevlerini tamamlamış sayılırlar. Çocuklarının huyu, edindikleri çevre, gittikleri ortam vs. Batılı anne-babayı ilgilendirmemektedir, zira yasalar böyle düzenlenmiş. Anne-babaya çocuklarının akıbeti ile ilgili düşünmemelerini kabul ettiren zihniyet, aynı ebeveyni haz ve lezzet bombardımanı ile mahkum eden zihniyettir. Bu zihniyet ailede, okulda, kültürde, kitaplarda yerini almış bulunmaktadır:
“Batılıların yazdığı eski ahlak felsefesi kitaplarında bizde olduğu gibi Aile Ahlakı bölümleri varken, yeni ahlak felsefesi kitaplarının dini olanlarında bile bunun yerini ‘Cinsellik ve İlişkiler’ gibi konu başlıkları bulunmaktadır.”[8] Batı haz ve lezzet eksenli yaşamı kabul ederken aslında kadim Yunan geleneğinden koptu ve kendi değerleri ile çelişerek “anı yaşama”yı seçti.
Devam edecek…
[4] İsra/70.
[5] Bakara/30.
[6] "Andolsun ki, sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah'ı çokça anan kimseler için, Resûlullah'ta güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 33;21)
[7] İslam Ansiklopedisi, Fıtrat Maddesi, c.13, s.47.
[8] Prof. Dr. Cafer Sadık Yaran, Küreselleşen Dünyada Aile, s. 104.