Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
35.93
Gram Altın
3004.08
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İSLAM ÜLKELERİ ÇOCUK TEŞKİLATI

Ülkemizde çocuk tacizleri, genç kızlara tecavüz girişimleri ve kadın cinayetlerine dair haberler her geçen gün artmaktadır. Özgecan Aslan ve Cansel Buse cinayetleri, toplumda sanıldığı gibi unutulmadı. Toplumda derin izler ve sarsıntılar bıraktı. Özge Can Aslan cinayeti örneğinde toplum, yaşadığı derin sarsıntıyı yaşamayı sürdürüyor.

Özge Can Aslan'ın katili, cezaevinde öldürüldü. Ailesi dahil, hiç kimse cenazeyi sahiplenmedi. Öldürülen maktul, en sonunda utanç örneği olarak kimsesizler mezarlığına gömüldü. Toplum, Özge Can'ın katilini, kendisinden soyutlayarak, yaşanılan büyük acıyı katlanılabilir kılmaya çalışmaktadır. Katilin öldürülmesinden duyulan memnuniyet, kısasa kısas anlayışının etkisinin bir tezahürüdür.

Özge Can Aslan ve Cansel Buse cinayetleri, toplumda özellikle kadınlar arasında tecavüz terörü diyebileceğimiz yeni bir korkutma ve yıldırma türünün oluşmasına neden oldu. Kadınlar, toplum taşıma araçlarına binmekten korkmaya başladılar, genç kızlar ise okullarındaki öğretmenlere farklı bakmaya başladılar. Bu iki cinayet, toplumda herkesin potansiyel katil ve tecavüzcü gibi bir algının doğmasına neden oldu.

Kadınların yalnız dolaşmalarının veya giyimlerinin, tahrik, tecavüz ve cinayete neden olduğu gibi tartışmalar, bütün insan ilişkilerimizin temelden sorgulanmasını gerekli kılmaktadır. Bir kadının tebessüm etmesinin bile farklı yorumlandığı bir ortamda, hepimizin kadına ve kendimize olan bakışımızı ciddi olarak gözden geçirmemize ihtiyaç vardır.

Bütün toplum, Özge Can'ın katiline büyük öfke duymaktadır. Katilin öldürülmesi, toplum tarafından sessiz bir onaylanma ve memnuniyetle karşılanmaktadır. Özge Can'ın babası Mehmet Aslan ise, olayın başından beri sergilediği vakur ve olgun tutumunu, kızının katilinin öldürülmesinden sonra da sürdürmeye devam ettirmektedir. Özge Can'ın babası, katilin öldürülmesine " ne üzüldüğünü, ne sevindiğini" belirtmiştir. Bu ifadelerle acılı baba, acımız ne kadar büyük olursa olsun insanlığımızı unutmamamız gerektiği konusunda büyük bir insanlık dersi vermiştir. Ayrıca bu sözler, yaşanan acının neden olduğu psikolojik karmaşamızı da iyi ifade etmektedir.

Özgecan'ın katili Suphi Altındöken, cezaevinde bir başka katil tarafından öldürüldü. Büyük bölümümüz, katilin öldürülmesini büyük memnuniyetle karşıladı ve işte adalet bu diye düşündük. Yaşanılan acı ve travma çok büyüktür. Ancak acımız ne kadar büyük olursa olsun, bireylerin kendi elleriyle adaleti gerçekleştirmeye hakkı yoktur. Bir katile cezasını hukuk vermelidir. Bir katile cezasının bir başka katil tarafından verileceğini normal karşılamak, hukuk anlayışımızda büyük bir çürüme ve yozlaşmanın önünü açabilecek tehlikeli bir tutumdur.

Cansel Buse, öğretmeni tarafından tecavüze uğradı. Yaşadığı büyük travma sonucu bu genç lise öğrencisi, intihar etti. Gençlerimizin yaşadıkları sorunlar ve yaptıkları hatalar ne olursa olsun, onların yanında olmalıyız. Gençler, yanlarında duran bir aileleri olduğunu her zaman hissetmelidirler. Kendi gencecik hayatlarına kıymak yerine, aileleri başta olmak üzere yakınlarının yanlarında olduğu bilinciyle sorunlarını aşmalıdırlar. Çocuklarımıza karşı katı, esnemez, kabadayı ve kuru gurur kokan tavırlar, onların hiçbir sorununu çözmeye yardımcı olmamaktadır. Çocuklara ve gençlere, merhamet, şefkat ve dayanışma ile yaklaşma olgunluğunu kazanmamız gerekmektedir. Bu noktada sorumluluğun hepimize düştüğünün bilincinde olmalıyız. Özge Can'ın babasının şu ifadeleri bu noktada çok yol göstericidir: "Şunun tespitini yapabilmiş olsaydık, bu olabilirdi. Bu dünyada sadece 3 tane kalbinde kötülük taşıyan vardı ve onlar yok edilerek dünya kurtuluşa erdi. Ama maalesef böyle değil, daha çok var. Şimdi bunların hepsini öldürelim mi? Ne yapalım? Bunlar Mars'tan gelmediler. Bunlar da bir annenin, bir babanın, bir dayının, bir amcanın çocukları ve yeğenleriydi. Bugün anneler, babalar, dayılar, amcalar, teyzeler, halalar sadece kendi çocuklarını, kendi yeğenlerini korumak yerine, biraz da diğer çocuklara, garip boynu bükük, yetimlere biraz da sahip çıkarlarsa, "bana değmeyen yılan bin yaşasın" dedikleri o yılan bir gün kapılarını çalmaz. Aksi takdirde çalacaktır."

Özge Can'ın katilinin cezaevinde bir başka katil tarafından öldürülmesini birçok kişi memnuniyetle karşıladı. Özge Can'ı kaybetmekten dolayı duyulan büyük acı ve öfkenin, ancak katilin öldürülmesiyle giderilebileceğini birçok insan düşünmektedir. Ancak bu katilin içimizden çıkmasına neden olan sosyal ve psikolojik koşulları sorgulamadan, katilden kurtulmakla sorunumuzdan kurtulacağımızı düşünmek büyük yanılgıdır. Yalnız başına dolmuşa binen bir genç kıza tecavüz etmenin kendi hakkı olduğunu düşünen bir erkek tipini nasıl oluşturduğumuz üzerinde ciddiyetle düşünmeye ihtiyaç vardır.

Özge Can ve Cansel'in aileleri büyük acılar yaşamaktadırlar. Evlat acısı, bir ebeveynin yaşayabileceği en büyük acıdır. İnsanların acılarını paylaşmak yerine, iki ailenin acısının karşılaştırılması ve yarıştırılması, insani, ahlaki ve vicdani bir tutum değildir. İnsanların yaşadıkları derin yasa saygılı olmayı öğrenmemiz gerekmektedir.

Özge Can'ın babası, katil Suphi Altındöken'in öldürülmesi karşısında ne sevinebilecek, ne üzülecek durumda olduğunu ifade etmiştir. Bu vakur duygu halini, mezhebi geniş olarak nitelemek edebe, vicdana ve insafa sığmamaktadır. İnsanların acılarını, mezhebi geniş ifadelerle yargılayamayız, sorgulayamayız ve küçümseyemeyiz. Mezhebi geniş gibi ifadeler, acı ve yasla başa çıkmaya çalışırken kullanacağımız bir dil değildir. Özge Can'ın babası ve ailesi, yaşadıkları büyük acıyla baş edebilmek için alternatif bir dil ve hikaye geliştirmeye çalışmaktadırlar. Ailenin yaşadığı acıyla başa çıkma çabalarını yargılamak yerine, onları anlamaya ve destek olmaya çalışmalıyız.

İnsani sorunlarımızı, içimizdeki çürümüşlükleri ve yozlukları olgun ve yapıcı bir şekilde konuşamıyor, tartışamıyor ve aşamıyoruz. Karaman'da bir kişinin onlarca çocuğu taciz edişini çok ucuz bir politik polemiğe dönüştürüyoruz. Bu taciz olayının kişisel ve kurumsal boyutlarının politizasyondan uzak bir şekilde aydınlatılması gerekmektedir. Müslüman kişiliğin taciz gibi bir insanlık suçuyla birlikte anılması, tehlikeli bir gelişmedir. Almanya'da on bin mülteci çocuğun kaybolduğu resmi olarak açıklandı. İslam dünyasının bir kadın sorunu olduğu gibi, bir çocuk sorunu da vardır. Bu sorunla ilgilenmek için İslam Ülkeleri Çocuk Teşkilatı kurulmalıdır.