İslâm, Tefekkürü Emrediyor-3
Geçen haftaki yazımızı: “Bunun için diyoruz ki, her gün belirli bir süre, sâkin bir şekilde problemlerimiz ve etrafımızda olup biten hadiselerle ilgili düşünelim, böylece Rabbimizin bize bahşettiği beyin bilgisayarımızdan faydalanalım,” diye bitirmiştik.
Maalesef günümüz insanları modern hayata ve maişet derdine kendilerini öyle kaptırmışlar ki küçük büyük hiçbir şeyi düşünemez hale gelmişler. Hatta düşünme kabiliyetlerini bir ölçüde kaybetmiş olduklarını söylemek bile yanlış olmaz. Bir de kötü alışkanlıklar bir sis bulutu gibi insanların gözlerinin önüne öyle inmiş ki en büyük harikaların dahi artık farkına varamıyorlar.
Bu yüzden, her insanın kendi hayatını olumsuz yönde etkileyen amilleri tespit edip bunların etkisinden kurtulması gerekir. Bunu aşmak için de; her gün dikkatimizi toplamaya çalışarak faydalı düşünme egzersizleri yapmaya kendimizi zorlamalıyız. Çünkü insan tefekkür etmekle gelişip olgunlaşır ve bu şekilde hem kendisine hem de insanlık âlemine faydalı hale gelebilir.
Dünyanın en gelişmiş bilgisayarına sahipsiniz ama onu kullanmıyorsunuz; elbette ki bu bilgisayardan bir fayda görmeniz mümkün değil. O zaman tefekkür ve düşünmeyi mutlaka öğrenmemiz gerekir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Kendi kendilerine, Allah’ın; gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi?” (Rum 8)
İslâmî kaynaklarda ilim, marifet, fikir, tefkir, tefekkür, tedebbür, taakkul, nazar, re’y, zikir, itibar gibi çeşitli kelimelerle insan için düşünme faaliyetinin önemi vurgulanmış; insanın ancak bu şekildeki düşünce zenginliği ile insanlık değerini koruyup geliştirebileceğine işaret edilmiştir.
Akıllarını kullanmayanlar; Bekara suresinin 171. Âyet-i kerimesinde: “Sağır, dilsiz ve kördürler,” şeklinde tavsif edilmişlerdir. Böyleleri, Enfâl suresinin 22. âyet-i kerimesinde de: “Hayvanlardan daha şaşkındırlar,” şeklinde eştirilmişlerdir.
İnsan için önemli olan doğru ve değerli düşünceler üretmektir. Manasız düşünceler, insanlara birşey katmadıkları gibi kaybetmelerine de sebep olurlar. Her insan düşüncesini doğru bir şekilde kontrol ederse, daha huzurlu bir dünyada yaşamaya başlarız.
Samimi bir şekilde tefekkür etmek, insana hem dünyada hem de âhirette pek çok hayır ve hikmet kazandırır. Çünkü insan, etrafında olup bitenler hakkında düşünüp kafa yorar; çevresindeki varlıkları, olayları inceler ve bunlardan ibret alırsa; üzerindeki gaflet perdesini aralar, samimi bir şekilde Allahü Teâlâ’ya yönelir ve yüce rızasını kazanmaya namzet olur. Bilindiği gibi insanoğlu için en büyük başarı ve muvaffakıyet, Yüce Yaradan’ın rıza-i bârisini kazanmaktır.
Bunun için evrendeki her şeye, Allahü Teâlâ’nın üstün yaratma sanatının birer delili olarak bakıp üzerinde düşünmeliyiz. Geceyi, gündüzü, güneşi, yıldızları ve ayı insanların emrine veren, yarattığı çeşit çeşit yiyecekleri insanlara sunan Rahman ve Rahim olan Allah’tır. Bal arısına, insanlara şifa olacak balı yapmasını emreden de O’dur.
Allah denizi, içindeki envai çeşit nimetlerle birlikte insanın istifadesine sunmuştur. Bundan başka ırmaklar, dağlar, ovalar hep insana fayda sağlaması için Allah tarafından yaratılmıştır. “Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız.” (Nahl 18). Bütün nimetler bir hikmet üzere var edilmiştir. İnsanın yapması gereken şey ise, bu hikmeti anlamak ve kendisinden istenildiği şekilde davranıp, iyi bir kul olmaktır.
Tefekkür ederek Rabbinin rızasını kazabilen insan; dünyada mutlu, âhirette de huzurlu olur. Kuşkusuz bu, en güzel ve en büyük kazançtır. Rabbimiz celle celalüh; rıza-i bârisini kazanan nasipli kullarını bekleyen güzel mükâfatı şöyle müjdeliyor:
“İman edip güzel ve makbul işler yapanları, cennetin yüksek köşklerine yerleştireceğiz. İçinden ırmaklar akan o cennetlere, onlar devamlı kalmak üzere gireceklerdir. İyi iş yapanların mükâfatları ne güzel!” (Ankebut 58)
Bu sebeple Rabbine daha yakın olmak isteyen her insanın, tefekkürü engelleyen sebepleri hayatından çıkararak, samimi ve içten bir şekilde Allah’ın yarattığı her olay ve her varlık üzerinde düşünmeli, düşündüklerinden de kendisine dersler ve ibretler çıkarmalı; böylece kendisinden beklenen rolü en güzel bir şekilde oynamalıdır.