İslâm, Tefekkürü Emrediyor-1
“Tefekkür”, insanlara mahsus bir çaba olup; bir nesne veya bir mevzu üzerinde etraflıca düşünme; meydana gelmiş bir hâdisenin sebeplerini bulup tahlil etme, beklenen bir olayın muhtemel sonuçları üzerinde kafa yorma ve ona göre gereken tedbirleri önceden alma gibi manalara gelir.
Biz, beynimizle tefekkür ederiz. Beyin, insanın tefekkür ve düşünce merkezidir. Beyinde yer alan nöronlar, protein zincirlerini kullanarak birbirleriyle bağlantı kurarlar. Böylece biyoelektrik denilen akımı oluştururlar. Bu akımla nöronlar arasında bilgi alışverişleri yapılır. İşte düşünce ve duygular bu biyoelektrik dolaşımın sonucudur.
Beyin; düşünen, insan hayatını planlayan, eylemlerine karar veren ve bunların uygulamaya geçmesini sağlayan mükemmel bir yapıdır. -Yukarıda da işaret edildiği gibi- düşünme işlemi beyinde başlar ve karar verme aşamasından itibaren yine beyin tarafından ilgili organlara sinyal gönderilerek düşünülen işin hayata geçirilmesi sağlanır.
Kısaca; bir problemi zihinde çözebilme gücü, başka bir ifadeyle; olaylar ve nesneler arasında bağ kurma kabiliyeti manasına gelen “tefekkür”ün yani düşünmenin dört tane yapı taşı vardır, şöyle ki:
a) Hayal: Daha önce algıladığımız bir nesne veya olayı zihnimizde yeniden canlandırmaktır. Mesela daha önce tanıdığımız bir insanın simasını veya izlediğimiz bir film sahnesini zihnimizde tekrar canlandırabiliriz.
b) Simge: Herhangi bir nesnenin sembolü ve işareti demektir, trafik işaretleri gibi.
c) Kavram: Nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve onları bir sözcük altında toplayan genel tasarımdır. İyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik gibi.
d) Kategori: Varlıkların belirli özellikleriyle bir gruba dahil edilmesi, sınıflandırılmasıdır, erkek ve dişi gibi.
İnsanlar, bilgileri doğrultusunda düşüncelerine yön verirler. Bunun için, üzerinde çalıştığımız konu veya çözmeye çalıştığımız problem hakkında ne kadar bilgi sahibi olursak, o kadar faydalı bir muhakeme yapabiliriz. Karanlıkta gözün görmediği gibi, bilgiden yoksun olan bir beyin de etkili ve sonuç alıcı tarzda düşünemez.
“Tefekkür” yani düşünme yeteneğimizi ne kadar iyi kullanırsak hayatta o kadar başarılı olabiliriz. Kullanılmayan beyin, yok sayılır! Zekâ geriliğinin en yaygın sebebi de budur. Geri kalmış toplumların temel problemleri de; beyinlerini etkin bir şekilde kullanmayı başaramamış olmalarıdır.
“Tefekkür”, bir konu ile alakalı sağlıklı karar verilmesinde çok etkili ve netice alıcıdır. Doğru düşünceler, insanları geliştirir ve faydalı şeyler üretmelerini sağlar. Dolayısıyla düşünen insan, hem kendisine hem de başkalarına faydalı insandır.
Biz; düşünce gücünü kullanarak hayatımıza yön veririz. Kişi, iyi ile kötüyü düşüncesi ile birbirlerinden ayırdığı gibi, vereceği kararlar ile de geleceğini şekillendirmeye çalışır. İnsanlar, hayata bakış açılarını da düşünceleri ile oluştururlar. Doğru düşünceler olumlu duyguları, yanlış düşünceler de kötü duyguları uyandırır.
“Tefekkür”, insanları diğer canlılardan ayıran özelliklerin başında gelmektedir. Zira insanlar, düşünerek hareket ederler. Diğer canlılar ise, sadece ânı yaşayarak hayatlarını idame ettirmeye çalışırlar. İnsanoğlu, tefekkürü sayesinde çok gelişmiş ve büyük aşamalar kat ederek bugünlere; bilgisayar ve internet çağına ulaşmıştır.
Hayatımızı tefekkürümüzün ürünü olan ‘fikir’lerimizle kolaylaştırırız. Bir konu ile alakalı daha önceden sahip olduğumuz ancak aralarında ilişki kuramadığımız iki veya daha çok düşünceyi yeni bir biçimde yeniden birleştirmeye ‘fikir’, diyoruz. ‘Fikir’ler, bebekler gibi olgunlaşıp, zamanı gelince hayata gözlerini açarlar. Bebekler anne karnından, ‘fikir’ler de düşünen beyinlerden doğarlar! ‘Fikir’ olgunlaştığında ifade edilip uygulanmaz ve geciktirilirse, ölü olarak doğar ve bir işe yaramaz. Binaenaleyh hem düşünüp faydalı ‘fikir’ler üreteceğiz, hem de ürettiğimiz bu ‘fikir’leri zamanında uygulama sahasına koyacağız.
Dünya ve âhiret mutluluğunun rehberi olan Kuran-ı kerim, insanları düşünmeye davet etmektedir. Yani dünyevî işlerimiz için düşünmek ne kadar önemli ise, âhiretimiz için de o kadar kıymetlidir. Çünkü “tefekkür” insanın; âlemleri yoktan var eden, sonsuz kudret sahibi Allahü Teâlâyı tanıma gücünü dolayısıyla da Allah korkusunu ve Allah’a olan yakınlığını artıran en önemli vasıtalardan biridir. (Devamı haftaya…)