Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İslam sosyolojisi

İnsanlık son birkaç yüzyıldan bu yana Batı dünyasının önerileri, öngörüleri, paradigması ve dağıttığı adaletin (!) şemsiyesi altında yaşıyor. Dünyayı insanın kendi kurma teşebbüsü olan bu anlayışla birlikte siyasi, sosyal, ilmi, ictimai bir çok tezleri ve teoriler denendi ve daha da önemlisi hep bunlar konuşulup tartışıldı. Locke'dan Rousseau'ya, Weber'den Marx'a; modernizmden postmodernizme kadar yapılan tartışmalar, dünyanın yaşadığı krizleri aşabilmeye yöneliktiler. Aslında son birkaç yüzyıldır problemin odağında Tanrı-insan ilişkisi bulunmaktadır. Tanrı'nın yerine insanın ikame edildiği bu süreçte, üretilen teori ve pratikler hep bu paradigmal krizle malül olunca, bir türlü sonuç alınamadı. Şimdi Tanrı ile insanı yerli yerince kavramış ve bu tür malüliyeti olmayan bir bakış açısının içinden çıkarılacak yeni önerilere ihtiyaç var.

Buradan yeni bir anlayışın çıkarılması gerektiğinin aşikar olduğunu anlamaktayız. Bunun özenle beklenilmesi gereken alanlardan birisi de ilimdir. Geçen Cumartesi ve Pazar günü İSAV (İslami İlimler Araştırma Vakfı) bünyesinde ilk defa "İslam Sosyolojisi" başlıklı bir çalıştay düzenlendi. Türkiye'nin farklı yerlerinden sosyologların katıldığı bu toplantıda, biri "İslam Sosyolojisinin İmkanı", diğeri de "İslam Sosyolojisinde Yöntem Arayışları" başlıklı tebliğler sunulduktan sonra, katılımcılar tarafından birer gün müzakere edildiler. Aslında Sosyoloji özelinde yapılan bu tartışmalarda, küreselleşmeden postmodern döneme, insan ve dünya anlayışlarına kadar Batı ve müslüman dünyasının düşünsel ve paradigmatik arkaplanları da ele alındı. Dolayısıyla bugün için İslam sosyolojisi ile bağlantılı olarak sosyal bilimleri tartışmanın, sadece bilim dünyasıyla sınırlı olmadığı daha iyi görüldü.

Birkaç yüzyıldır Batı ile ilişkilerimiz muvacehesinde yaşadığımız serencam, bizleri sürekli Batı'dan çözüm bekler bir mecraya da getirmiştir. Yani sürekli Batı'da üretilen ve bizde tüketilen bir anlayış. Eğitim dünyamızda da benzer bir maluliyet söz konusudur. Bugün Türkiye üniversitelerinde kendi mirasımızın yeni nesilde hiçbir karşılığının olmadığını görebilirsiniz. Söz gelimi; Siyasal bilim Fakültelerinde Batılı siyaset teorileri ve teorisyenleri, sosyoloji bölümlerinde Batılı sosyologlar arz-ı endan ederken, İbn Haldun'un adı bile geçmez. Şehristani, Biruni gibi şahsiyetlerin uyguladığı yöntemler metodoloji derslerinde okutulmaz ve kitaplarda yer almaz. Dolayısıyla kendi mirasına sırtını dönmüş bir üniversite eğitimi ile yola devam edildiği aşikardır. Artık bunun aşılmasının zamanı gelmiştir. Bunun için de başta kendi mirasımız olmak üzere tüm dünyanın birikimlerini değerlendirecek bir zihni bakış açısına ihtiyaç vardır.

İslam sosyolojisi müzakereleri, bu konularda daha çok detaylı çalışmalar yapılması gerektiğini bize göstermiştir. Bugün yeni nesil, bu klasikleri çoğu zaman bırakın okumayı, eline alıp dokunmamış ve hatta adını bile duymamıştır. Sürekli Batı'dan tercümelerle müslüman dünyasının ilimde bir inkişaf yapamayacağı aşikardır. Bu sebeple çalıştay, aynı zamanda gelecekte İslam dünyasnın kendi birikimleri üzerine daha kapsamlı çalışmalar yapılması gerektiği gibi ortak bir karara varmıştır. Bu da gelecekte bu konuda daha çok okuma ve projelerin gerçekleştirilmesi anlamına gelmektedir. Buna yönelik okumaların devam ettiğini ve yayın projelerini ise çok yakın bir geleekte gerçekleştireceğimizin buradan müjdesini vermeliyim.

İslam Sosyolojisi kavramsallaştırması bile, aslında kendi dünya anlayışını oluşturmak isteyen gençlerde büyük bir heyecan uyandırmaktadır. Ben yaptığım okumalarda bunu daha iyi gözlemledim. Fakat sağlıklı inşaların gerçekleştirilebilmesi, ancak sağlıklı okumalarla mümkündür. Bundan dolayı kendi mirası birikimi, paradigmasından beslenen; ancak Batılı doğulu tüm birikimleri de bu mirasın ve birikimin açılımı için gerekli gören bakış açısı, gelecekte ümit vadedecektir.