İslam, siyaset ve ahlak
Siyaset ve ahlak arasındaki ilişki, insani tecrübenin çok önemli bir problem alanını oluşturmaktadır. Modern dönemde siyaset, genellikle ahlaktan bağımsız bir faaliyet olarak düşünülmektedir. Siyasetin bir iktidar mücadelesi olarak hiçbir ahlaki değer ve amaç gözetmemesi gerektiğini iddia eden yaklaşım, aslında ahlaktan arınmış siyasetin barbarlıktan ve vahşetten başka bir şey olmadığı gerçeğini önemsememektedir. Ahlak ve siyasetin aktörü insandır. Ahlaki bir varlık olan insanın siyasal tecrübesi de ahlaki bir çerçevede ve muhtevada gerçekleşmek zorundadır. Ahlaktan arınmış bir şekilde uygulanan siyaset, aslında hem insanın hem ahlakın inkarı anlamına gelmektedir.
Ahlakı ve insanı inkar eden siyaset, aslında Allah'ı ve İslam'ı da inkar etmektedir. İslam, insanın bu dünyadaki hayatının amacının ve anlamının ancak Allah'a kullukla gerçekleşeceğini ortaya koyan fıtrat dinidir. Allah'a kulluk, insanın siyaset dahil felsefi, sanatsal, bilimsel, ekonomik, manevi, entelektüel ve sosyal ilişkilerinde ahlaklı davranmasını gerektirmektedir. Siyaset ve ahlakın bir arada olmayacağını söylemek, aslında siyaset faaliyeti içinde olanların ahlaklı davranma ve Allah'a kul olma sorumluluğuna sahip olmadıklarını söyleme anlamına gelmektedir. İslam'ın ortaya koyduğu Allah'a kulluk şeklindeki varoluş amacı, siyasetin başında, ortasında, sonunda, kısacası her yerinde ahlakın var olması gerektiğini zorunlu kılmaktadır. İslam, ekonomistin, tüccarın, bilim insanının, mütefekkirin kısacası bütün insanların ahlaklı olmasını zorunlu gördüğü gibi, siyasetçinin de ahlaklı olmasını olmazsa olmaz bir gereklilik olarak değerlendirmektedir. Siyasetçiler, ahlaktan bağımsız olma şeklinde bir ayrıcalığa sahip değildirler. Kamusal bir görevi yerine getirmelerinden dolayı siyasetçilerin, ahlaklı olma yükümlülüklerini niteliksel olarak derin bir varoluşsal sorumluluk içinde davranmaları halinde yerine getirmeleri mümkündür.
Fıtrat dini olarak İslam'ın ahlaktan ayrılması imkansızdır. İslam ve ahlak bütünlüğü, Allah'a kulluk görevinin yerine getirilmesi için gereklidir. Siyaset, İslam'dan ve ahlaktan öncelikli, önemli ve değerli asli bir faaliyet değildir. Siyaset, bireysel ve toplumsal düzeyde beşeri faaliyetlerin ahlaki ve hukuki bir çerçevede yürütülmesi için gerekli olan insan yapımı ve ürünü bir faaliyettir. Hiçbir siyasetçi, Allah tarafından ilahi vasıflarla donatılmadığı gibi, Allah'ı temsil etme gibi bir iddiada da bulunamaz. Hiçbir siyasal konu, bir akide ve kutsallık konusu değildir. Siyasetin kendisini akideleştirerek dini olanı belirlemesi, yıkıcı bir ahlak ihlalidir. Siyasetin insani olmaktan çıkarılarak dinin ve ahlakın üstünde yer alan kutsal bir faaliyete dönüştürülmesi, İslam'la bağdaşmayan bir tutumdur. İslam'ın vurgusu ahlaka, adalete ve kulluğadır. Siyaset, din olarak İslam'ın asli mesajı içinde yer alan ilahi bir faaliyet değildir. İslam ve ahlakın, her türlü siyasi faaliyetin, kurumun, kişinin ve anlayışın üstünde ve önünde olduğunun idrak edilmesi lazımdır. İslam'ın temeli, siyasete değil, ahlaka dayanmaktadır. İslam'ı Allah'a kulluk yolu haline getiren değer, ahlaktır, siyaset değildir. İslam, ahlak ve ibadet olarak, siyaset dahil bütün insani faaliyetlerin Allah rızasına uygun bir şekilde gerçekleşmesi için insanlara hidayet yolunu göstermektedir.
Bugün dünya derin bir ahlaki kriz yaşamaktadır. Dünya devletlerinin siyasetçileri, kendilerini ahlak ve kulluktan bağımsız olarak görüp, sonu gelmeyen iktidar, çıkar ve hırs mücadeleleriyle toplumlarını ekonomik, siyasal, sosyal, idari, askeri, diplomatik ve manevi olarak felakete sürüklemektedir. Ahlaktan kopan siyaset, ahlaksız bir toplumun oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Siyasetçiler, özgürlük, adalet, barış ve refah değerleri çerçevesinde başarılı yönetişim modelleri ortaya koymakta başarısız olmaktadırlar. Siyasetçiler, ahlaksız olmayı kendilerine tanınan normal bir imtiyaz olduğu şeklindeki bir sapmayı içselleştirebilmekte ve ahlaksızlığı siyaset haline getiren bir dalalet yoluna sapabilmektedirler. Yalanın dünyada siyasetin bizzat kendisi haline gelmesi, insanlık için büyük facia ve felaket zillerinin çalmakta olduğunu göstermektedir. İslam, yalan ve menfaatle özdeşleşen bir siyaseti şeytani bir oyun olarak görürken, siyaset dahil bütün beşeri faaliyetlerde liyakat, ahlak, dürüstlük ve adaletin tek ölçü olması gerektiğini esas almaktadır. İslam açısından ahlakın, adaletin ve liyakatin esas alınmadığı bir siyasal faaliyet, şeytani bir gayri meşru pratikten öte bir değer taşımamaktadır. İslam-siyaset ilişkisinin merkezinde, din adına iktidar olmak yer almamaktadır. İslam-siyaset ilişkisinin merkez fikri siyasetin, hukukun ve ahlakın şekillendirdiği, yönlendirdiği ve dizayn ettiği bir faaliyet olması gerektiği şeklindedir. İslam, Allah'ın halifesi konumunda yaratılan insana, adil ve ahlaki siyaseti gerçekleştirme şeklinde zor bir görevi ve sorumluluğu yüklemektedir.