Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.78
Gram Altın
2963.67
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Ağustos 2020

​İslam ruhumuz mu, maskemiz mi?

Günümüzde birçok Müslümanın İslam ile kurduğu ilişki biçimi oldukça problemli…

İçi boşaltılmış bir İslam… Ana üniteleri budanmış bir din… Netliği bulandırılmış bir inanç sistemi ile karşı karşıyayız…

Topyekûn hayatı düzenleyen din, beşer tarafından dizayna tabi tutulmuş bir durumda…

Tüm yaşamı disipline etme iddiası elinden alınan din, özel günlere ve merasimlere tahsis edilmiş durumda…

İslam’ın elinden hayatı alırsanız onu vicdanlara sürgün etmiş olursunuz…

İslam ve hayat bütünlüğü ıskalanınca geriye ne kalır? Sadece bir bilgi kaynağı. Kuru inanç sistemi. Ruhsuz yaşam felsefesi… Ya da kültürel bir niteleme, tarihsel bir malumat, toplumsal bir tema, geleneksel bir miras, irsi bir aidiyet olarak karşımıza çıkar…

Evet, İslam’ın inanç esaslarını, şekil şartlarını kabul etmek yeterli olmuyor… Yeni bir ruh, üst bir bilinç, engin bir anlam, ulvi bir amaç olarak tecelli etmesi gerekiyor…

İslam’ın kapsam alanı nedir?

Akide, amel, ahlak, ahkâm, aksiyon içermeyen bir anlamsız ve amaçsızdır…

İslam’ın işaret etmediği, izin vermediği, olumlamadığı hiçbir alana yönelme hakkımız yoktur…

Allah(c.c)’ın bizim için seçtiği din; İslam…

Bu seçimin üstüne başka seçim olamaz. O’na (cc) onunla gitmek zorundayız…

Evet, Müslüman olmak neyi içerir? Neleri gerektirir?

Bu hususlarda yeterince hassas mıyız?

Herkes kendi hayatına baksın! İslam hayatımda neye tekabül ediyor? Yaşamın hangi alanlarını İslam’a açtık?

“Müslüman oluşumuz” nasıl bir anlam ifade ediyor?

Müslümanlığımızın bilinç düzeyi, yaşam kalitesi nasıl seyrediyor?

“İslam benim neyim olur?” sorusuna sağlıklı bir cevabımız var mıdır?

Gerçekten sormamız gerekiyor mu?

İslam ruhumuz mu, maskemiz mi?

Özümüz İslam mı? Önceliğimiz İslam mı?

Bizim için “mutlak hakikat” mı yoksa görece bir gerçeklik mi?

İslam’a teslim olduk mu yoksa teslim aldık mı?

Zamanın koşullarına uyumlu bir “Piyasa İslam’ı” mı, yoksa kulluğun kurallarından ödün vermeyen sahih bir İslam mı, tercihimiz?

Üzülerek altını çizmemiz gereken bir durum var; kendimizi gözden geçirmemiz gerekirken, İslam’ı habire gözden geçiriyoruz…

“Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”ndan koptuk, ön kabullerimizi İslam’a onaylatma yolunu seçtik…

Rabbimizin istediği gibi yaşamamız gerekirken, canımızın istediği gibi yaşar olduk…

Sonra ne oldu?

Din, samimiyetsizlerin “kullanışlı aracı” haline geldi?

Allah ile aldatanlara alan açıldı… Dinden beslenenler, din satanlar çoğaldı…

Kendi mutfağında, kendi İslam’ını pişirip pazarlayanlar piyasayı tuttu…

Riyakâr, sahtekâr ve hilekârların dünyasında din ve dindarlar dumura uğradı…

Dar alanlara sıkıştırılmış, dışlamış bir din gerçeğimiz var…

Bu şartlarda nasıl bir dosya ile Allah’ın huzuruna çıkacağız?

Popülizme, protestanlaşmaya, rasyonalize edilmeye, modernize edilmeye açık bir İslam ile hesabımızı nasıl vereceğiz?

Sadece retorik ve ritüellerle sınırlanmış ruhsuz bir İslam ile rızayı ilahiye ulaşmamız ne kadar mümkün?

Hz. Huzeyfetü’l – Yemamiye soruyorlar:

Nifak nedir? Ey Allah Rasulü’nün sahabisi…

İslam’dan dem vurup, onunla amel etmemektir…

İslam ruhumuz olduğu gün hayatımızı kare kare dokur, bizi yeniden inşa eder…

Onun için tecdid-i ruh gerekiyor… Tıpkı tecdid-i iman gibi…