İslam, kulluk ve kölelik
Din adına oluşturulan sosyal yapılarla ilgili tartışmalar, önemli konu başlıklarından biri olmaya devam etmektedir. Tarikat ve cemaat temsilcilerinin zihniyetlerini ve uygulamalarını ortaya koyan videolar, sözler ve yazılar internet platformlarında dolaşmaktadır. İnternet ve sanal alem sayesinde, tarikat ve cemaatlerin kendi aralarında mahrem olarak niteledikleri her şeye ulaşmak artık mümkün durumdadır. Cemaat ve tarikatların şimdiye kadar mahrem olarak kendi aralarında saklı tutmak istedikleri her şey, artık faş olmuştur.
Cemaat ve tarikatlara dair bugün çok şey söylenmekte, ortaya çok yeni bilgiler ve ilişkiler çıkmaktadır. En son olarak tarikat, ticaret ve siyaseti birlikte götüren bir yapının başına yönelik birtakım yasal tedbirler alındı. Tarikatın başı olduğu sayılan kişinin birtakım ekonomik ve finansal ilişkileri tartışılmaktadır. Tarikat ve cemaat sözcülerinin, mensuplarından şeyhe, kutba veya gavsa mutlak itaati, hatta köle olmalarını isteyen sözleri sosyal medya kanallarında dolaşmaktadır. Bir başka grubun mensupları arasında geçen konuşmada, kurbanın cemaate verilmemesi halinde liderlerinin ahirette ondan hesap soracağı ifade edilerek siyasal tercihler noktasında bir tartışma yapılmaktadır. Tarikat ve cemaat yapılarının tartışıldığı bir ortamda, esas konuşmamız, anlamamız gereken şeyin, kendi İslam ve insan anlayışımız olduğunu unutmamız lazımdır.
Hiçbir cemaat lideri veya tarikat şeyhi, insanın bu dünyadaki veya ahiretteki saadetini veya bedbahtlığını sağlamaya güç getiremez. Her insanın bu dünyada yapıp ettiklerinin karşılığını verecek olan sadece Allah'tır. Cemaat ve tarikat liderlerinin ve şeyhlerinin, dünya ve ahirette mensuplarından hesap soracakları tehdidiyle, kişilerin siyasal, sosyal, ticari ve dini tutum ve davranışlarını belirlemeye kalkmaları, ahlaki, insani ve İslami değildir. Allah, hiçbir insanı diğer insanlar üzerinde şeyh, gavs, kutup ve kayyum olarak atamamıştır. Allah, insanlara akıl, vicdan ve özgür irade vermiştir. İnsanlar, kendilerine verilen akıl ve özgür irade nimetleri sayesinde hiç kimsenin otoritesine bağımlı olmadan bu dünyada uygun gördükleri siyasal, sosyal, ekonomik ve manevi tutum ve davranışları ortaya koyabilirler. İnsanın yapıp ettikleri konusunda hesap vereceği iki otorite vardır. İnsan, yapıp ettiklerinden dolayı Allah'a hesap vereceği bilinciyle yaşamalıdır. Hiç kimse Allah adına, insanları hesaba çekme ve yargılama hakkına sahip değildir. Tarikat ve cemaat liderleri, şeyhleri, gavsları ve kutupları, diğer kullar gibi, yapıp ettiklerinden dolayı Allah tarafından hesaba çekileceklerdir. İkinci olarak insan, yapıp ettikleri konusunda kendisini sürekli olarak hesaba çekmelidir. Başka bir ifade ile insan, kendi hayatının muhasebecisi olmalıdır. Kendi hayatımızın muhasebesini tutmayı, başka insanlara ve yapılara verdiğimiz andan itibaren, onların boyunduruğuna girmenin yolu açılmaktadır. İslam, insanın sadece Allah'a ve kendi vicdanına sürekli olarak hesap verme bilinciyle yaşamasını, kişinin Allah'tan ve kendisinden gafil olmamasını emretmektedir.
Tarikatlar, cemaatler ve kültler gibi din adına ortaya çıkan sosyal yapılar, insandan ve Allah'tan gafil ve kopuk olan bir paralel dünya ve insan oluşturmaktadırlar. Kendi hayatlarının muhasebesini tutma olgunluğuna ulaşmak yerine, cemaat ve tarikat liderlerine hesap verme korkusuyla bağımlı olan kitlelerle karşı karşıya bulunmaktayız. İnsanlar, sadece mensubu oldukları yapının liderinin ve yöneticilerinin sesini ve sözünü duymakta, kendi aklının ve vicdanının sesi başta olmak üzere bütün dünyaya kapalı olmaktadır. Kapalı sosyal yapılar, kişiyi kendisine kapalı hale getirdiği gibi, Allah'a karşı da kör, kapalı ve gafil hale getirmektedir. Hidayet ve fıtrat dini olan İslam, insanın hem kendi fıtratına hem Allah'a karşı varoluşsal, zihinsel ve değersel boyutlarda tam olarak açık olmasını ve aydınlanmasını ve olgunlaşmasını istemektedir.
İslam fıtrat dinidir. İslam'a uygun ahlakı, hakkı ve hukuku gözeten bir mümin insan olmak için ceht etmek, fıtratın yoludur. Bir takım beşeri faaliyetleri birlikte gerçekleştirmek için oluşturulan cemaat, tarikat, vakıf, kült, dernek ve örgüt gibi yapılar, yapay oluşumlardır. Yapay hiç bir beşeri oluşum, İslam'ın ve insanın üstünde değildir. Yapay beşeri yapıların, kendilerine birtakım kutsallıklar ve dokunulmazlıklar ihdas etmeleri, onları doğal, fıtri ve İslami hale getirmemektedir. Mutlak hakikat Tevhit'tir. Onun dışındaki her şey yapay, gelip geçici ve kurgusaldır.
İslam'ın Tevhit mesajı, insan fıtratını şekillendirmeyi, dizayn etmeyi ve manipüle etmeyi hiçbir beşeri otoriteye, yapıya, oluşuma ve kişiye bırakmamıştır. Yapay beşeri yapılar, insan fıtratını kendilerine bağımlılaştırarak birer kölelik sistemi dizayn etmektedirler. İslam, yapay beşeri yapıların kölelik yollarına karşı, Allah'a kulluğu esas alan, bütün yapay otoritelerden özgürleşmeyi amaçlayan kulluğu esas almaktadır. Bütün kölelikleri reddeden İslam, fıtri kulluk dinidir. Din adına ortaya çıkan yapıların stratejik sapması, kulluğu kölelik olarak anlayarak insan fıtratını kendilerine bağımlılaştıran yapılar ve ilişkiler kurmalarından kaynaklanmaktadır. Dindarlığımızı sahih ve fıtri bir şekilde yaşayabilmemiz için, köleliği dinin dışında ve karşısında tutup, kulluğu özgürlükle birlikte düşünmemiz gerekmektedir.