İslam, İnsan Ve Emek
İnsan, varlığını korumak ve devam ettirmek için çalışmak ve emek vermek zorundadır. Emeğin ve çalışmanın olmadığı bir hayat, yaşanmaya değer olmayan bir hayattır. Hayat dediğimiz tecrübe, ancak çalışma ve emekle bir anlam kazanmaktadır. İnsan, emeği karşılığı kazandığıyla varlığını idame ettirmektedir. İnsan için en ağır ve acı olan şey, bir amaç için sarf ettiği emeğinin boşa gitmesidir. İnsan emeğinin boşa gitmesini, varlığından çok değerli bir parçanın boşa gitmesi olarak değerlendirilmektedir.
Emeğin ve çalışmanın bir bedeli vardır. Emek ve çalışma dolu bir hayat geçiren bir kimsenin fiziksel olarak yıpranması mümkündür. Ailesini geçindirmek için yıllarca tarlada çalışmış bir yaşlı kişinin nasırlı ellerini gören İslam Peygamberi, o kişinin ellerini avuçlarına almış ve öptükten sonra şöyle demiştir: "Bu elleri cehennem yakmayacaktır." Bu dünyada sarf ettiğimiz emek, bu dünyadaki mutluluğumuzu ve refahımızı sağladığı gibi, uhrevi hayatta da kurtuluşa ermemize vesile olmaktadır. Emek, dünya ve ahiret sermayemizi birlikte oluşturmaktadır.
Nebevi doktrine göre helal rızık peşinde koşmak cihat meydanında savaşmaktan daha zor ve çetin olarak değerlendirilmektedir. İslam'ın cihat doktrini, emek doktrinidir. Cihat, insanın maddi ve manevi açılardan olgunlaşması için sürekli olarak cehd etmesi, yani emek sarf etmesi demektir. Cihat ve emek arasındaki ilişki hiçbir şekilde koparılmamalıdır. Cihat ve emek arasında ilişki koparıldığı için cihat bir şiddet doktrinine indirgenirken, emek de sınıfsal bir kurgu olarak anlaşılmaktadır. İnsanın cehdine göre yani sarf ettiği emeğin yoğunluğuna ve kalitesine göre ücret alması, adaletin bir gereğidir. Emek ve cihadın birlikteliği, emeği en merkezi insani değer haline getirmektedir.
İnsan, onur ve özgürlük sahibi şerefli bir varlık olduğu gibi, insanın emeğine hak ettiği değerin verilmesi de insan onuruna saygının ve insan haklarının bir gereğidir. Hayatımıza emekleriyle katkıda bulunan herkese emeklerinin karşılığını hak ettiği ölçüde vermeliyiz. Kadın ve çocuklarının emeklerinin karşılıklarının gasp edilmemesi ve istismar edilmemesi, insanlığın temel görevidir. İş veren, insanın emeğinin karşılığını vermek kadar, aynı zamanda çalışanın bireysel özgürlüklerine, ekonomik ve sosyal haklarına da saygı göstermek zorundadır.
Emeğin karşılığının zamanında verilmesinin adaletin olmazsa olmaz olduğu anlayışından hareket eden Peygamberimiz "İşçinin alın teri kurumadan ücretini verin" ilkesini ortaya koymuştur. Emeğin karşılığını ödemekten kaçınmak, ihmal etmek veya ertelemek, bütün insani ilişkileri zehirleyen yıkıcı bir tutum biçimidir. Alın teri kurumadan emeğin karşılığının ödenmesi şeklindeki Nebevi hassasiyet, insani ve toplumsal ilişkilerin, ancak adil bir ücret sistemiyle geçekleşebileceğine vurgu yapması açısından hayati değer taşımaktadır.
İnsanın emeğinin karşılığını adil bir şekilde alması lazımdır. İnsana hak ettiği ücreti vermemek, insanlar arası ilişkiyi bozduğu gibi, insan-Allah ilişkisini de tahrip etmektedir. Emeğin hakkını gasp eden birisi, aslında temel bir insan hakkını gasp etmek suretiyle Allah'a karşı düşmanlık anlamına gelecek temel bir hukuk ihlalinde bulunmuş olmaktadır. İslam Peygamberi, tuttuğu işçinin emeğinin hakkını vermeyen kişinin ahirette hasmının Allah olacağını ifade etmektedir. Allah'ı kendimize hasım kılmamak ve insanlar arası ilişkileri bozmamak için emeğin hakkının adil bir şekilde ödenmesi, hukuki, ahlaki ve manevi bir gerekliliktir. Peygamberimiz, emeğin hakkını adil ve ahlaki ölçüler içinde vermeyi Allah'a karşı sorumluluğumuz olduğunu bildirdiği gibi, Allah'ın insandan bir işi yaptığı zaman, yüksek kalitede (itkan) o işi yapmasını istediğini de ayrıca ifade etmektedir.
İnsanlık, emek ve sermaye arasında dengeli bir ilişkinin kurulması sayesinde sahici ve sahih anlamda müreffeh ve mesut bir hayat düzeyine ulaşabilir. Sermayenin emeğe üstünlüğü olmayacağı gibi, emeğinde sermayeye üstünlüğü yoktur. Sermaye, aşağılanmayacağı gibi, emeğin kutsallaştırılması ve fetişleştirilmesi de sağlıklı değildir. Allah'ın emeğin tarafında olduğu ve sermayenin karşısında olduğu şeklindeki ideolojik kurguların, hiçbir anlamı ve değeri bulunmamaktadır. Allah, emek ve sermayenin ahlaki ve adil ölçülerde işbirliği yaparak insan ilişkilerinin ahlak ve adalet ölçüsünde gelişmesini istemektedir. Kur'an, Allah rızası için insanların sahip oldukları varlıkları ve çalışmaları kullanmalarını ve birbirlerine iyilik yapmalarını istemektedir. Emek ve sermaye, kişinin insani bir hayat sürmesi için gerekli olan araçlardır. Emek ve sermaye, insan refahına ve mutluluğa hizmet ettikleri sürece ikisi de değerli araçlardır. İnsanlığın emek-sermaye çatışması şeklindeki bir gerilime, baş ağrısına ve düşmanlığa ihtiyacı yoktur. İnsanlığın emek-sermaye arasında dengeli, verimli ve ahlaki bir ilişkinin kurulmasına ihtiyacı vardır.
İnsan, hayatta sarf ettiği emeği sayesinde hayatını ve varlığını anlamlı ve değerli hale getirmektedir. İnsan hayatına, onuruna ve varlığına değer vermenin yolu, kişinin emeğine adalet, ahlak ve maneviyat ölçülerinde saygı göstermekten geçmektedir. İnsan emeğinin karşılığının gasp edilmesi veya önemsizleştirilmesi, insanın kendisini bir hiç olarak görmesine yol açmaktadır. Kur'an, insan için çalıştığından başka bir şey olmadığını ifade ederek insanın emeğiyle değerli, şerefli ve bütüncül bir varlık olduğunu ifade etmektedir. İnsana değer vermenin ve ona en şerefli varlık olarak muamele etmenin yolunun, onun emeğine saygı göstermek ve emeğinin karşılığını vermekten geçtiğini idrak eden yenilenmiş bir bilinç düzeyine ihtiyacımız vardır.