Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.17
Gram Altın
2951.89
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Aralık 2022

İslam Hukuku ve Modern Hayat

İslam denilince benim aklıma bin beş yüz yıla yakın bir süredir insanlık adına dünyaya söyleyecek sözü olan, zalimin hasmı, mazlumun mahbubu (sevdalısı), her daim dimdik ayakta kadim bir medeniyet geliyor.

Bu medeniyet sadece inanç ve ahlakı ile değil, ürettiği hukukuyla da var olan bir medeniyet. Hatta toplumdaki baskın karakteri fıkıh/hukuk olan bir medeniyet.

Bu medeniyetin temel karakteristiği kendini kaybetmeden yeni duruma yeni çözümler üretebilme yani kesintisiz içtihat yapabilme kabiliyetidir. Her ne kadar teoride içtihat kapısı açık mı kapalı mı tartışmaları yapılsa da erbabı bilir ki, çağın yeni sorunlarına yeni çözümler üretme faaliyeti olan içtihat kapısı kesintisiz açık kalmıştır. Yani okuyucuların anlayacağı şekilde ifade edecek olursak, o kapı ilim ehli için hiçbir zaman kapanmamıştır. Bu yönüyle dinde modernize temelli değil, ihtiyaç odaklı bir yenilenme faaliyeti söz konusudur. Bu yenilenme de ancak dinin imkânları ölçüsünde olur. Aksi halde din adına söz söyleyen kişi bidatçi/bozucu bir kişilikte olur.

Yeni çözümler üreten ilim erbabı da belli metot ve geleneklerden hareketle bu işi yaptığı için İslam hukukunun özüne hep sadık kalmış; onu bozmak bir yana yenileyerek sapasağlam kalmasını temin etmiştir. Bu anlamda İslam hukukçusunun yeni bir hüküm ortaya koyması asla bir modernizm değildir.

Müslüman bir âlim elbette bir modernist değildir. Dahası o gündelik hayatın içerisinde sıradan bir insandır. O, ortada üstesinden gelinmesi gereken hukukî/şer’i bir problem olmadıkça, kendini öne atmaz ve reklam peşinde koşmaz. Öyleyse insan davranışlarının sürekli belli kalıplar içerisinde sınırlandırılmasına (siz buna anlamlandırma da diyebilirsiniz), bu kimseleri hiçbir tutar tarafı olmaksızın şunun ya da bunun yanında gösterme çabasına girerek onları itibarsızlaştırmanın gereksiz olduğunu düşünmekteyim.

Çünkü insanları bilmediği bir şey üzerinden tarif etmeye çalışmak, bir bakıma onu tahrif etmektir. Benim kendimle ilgili bildiğim bir şey varsa o da öteden beri yaşamakta olduğum hayatın önünde gerisinde sağında ve solunda değişimlerin olduğu ve bu değişimlerin bir şekilde benim hayatımı etkilediğidir. Buna sosyoloji ya da daha başka bilimler ne ad verir bilemem. Ama benim bildiğim bütün bunları yaşarken o anlam dünyasından oldukça uzakta olmamdır. Çünkü modern bilimler benim davranışıma bir ad verdiğinde ben çoktan oradan belki de hayattan ayrılmış olacağım. O halde beni tanımlama, ama tanı. Öyleyse ben kimim? Buna insanın bir çırpıda cevap vermesi zordur. Ancak şu var ki, insanın öğrenme süreçleri dinamik, bilgi eksikliği fazla. Yani idraki yerinde olan insan sürekli kendini yenileme ihtiyacı hisseder. Çünkü hiç birimiz yaşımız ilerledikçe hayat ilk başladığımız noktada beklemiyoruz. Hayatta bir devamlılık ve ilk elde edilen bilginin üzerine yenilerini eklemek söz konusu. Oysa özü itibarı ile insanda da, eşyada da, evrende de değişen pek fazla bir şey yok.

Değişim daha çok insanın yaşadığı zamansal-mekânsal-sosyolojik çevrede cereyan ediyor. İslam hukuku da asıllarını muhafaza ederek insanın bu zorunlu ya da ihtiyaca hatta konfora bağlı yeni durumunu sürekli değerlendirmekten geri durmuyor. Gerektiğinde ona eskisinden farklı çözüm yolları üretiyor. Bu değişim fevren değil, terahiyendir. Yani tarihin belli bir zamanında uygulanmış, bitmiş, statik bir hal almış değildir.

Bugün her ne kadar İslam hukuku kimi zihinlerde kendini ve hayatı donduran bir tarihsel bir ilim dalı gibi algılansa da, hakikat bunun tam tersidir. Çünkü İslam hukukunun genel kurallarından bir tanesi de “ezmanın tegayyuru ile ahkamın tegayyuru inkar olunamaz” kaidesidir. Buna göre vakitler devredip insan hayatında önceden olan fıkhî hükümleri uygulanamaz hale getiriyorsa, onun yerine uygun bir hükmü yine fıkhın ilkeleri doğrultusunda çıkarıp, uygulamaya koymak fakihin görevidir. Yeni elde edilen hükmün eskiden aynı konuda verilen hükme taban tabana zıt olması da fıkhın bir çelişkisi değil, aksine çağın çelişkisine fıkhın usulünce yani hukuk dairesinde müdahalesidir.