Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Kasım 2021

İslâm düşüncesinin krizi

Dünya tarihinde ciddi kırılma ve dönüşümlerin gözlemlenebildiği dönemler vardır. Bu tür kırılma ve dönüşümlerin gerçekleşebilmesi, siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel vb. bir dizi değişimlerin çoklu etkileri ile mümkün olmaktadır.

Modernlik bu anlamda insanlığın yakın tarihsel sürecinde önemli bir dönüşüm ve kırılmanın adı olmaktadır. Daha önceki dönemden farklı olarak modernlik ontolojik ve epistemolojik anlamda yeni düzlemler inşa etti. Bütün insani ilgilerin dünyaya yöneldiği bu süreçte fenomenal dünyanın gerçekliği okunmaya çalışılmıştır. İnşa edilen modern dünya kendi içerisinde postmodernliğe doğru evrilirken, bütün dünyada sadece sonuçları itibarıyla değil, paradigması itibarıyla da yayılmaya başladı. Bugün neredeyse bu sürecin dışında kalmış toplum yok gibidir. Bu açıdan modernliğin tüm din, gelenek ve bu minvalde oluşmuş dünya görüşlerine yönelik büyük bir meydan okuma olduğunu bilmekteyiz.

Osmanlı’nın son döneminde modernlikle karşılaşan müslüman toplumlar, bu karşılaşma anında siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda zayıflamışlardı. Öyle ki artık islami paradigmanın o günkü yaşanan sorunları karşılayacak bir çerçeve sunacak mecali yoktu. Doğrusu bu durum müslüman toplumlarda ciddi sarsıntılar meydana getirmiştir. Özellikle modernliğin nirvanayı yaşadığı dönem olan 1800’lü yılların sonlarından ilk dünya savaşına kadar olan dönemde hayranlık üst düzeydeydi.

Müslüman toplumlarda modernlik karşısında birbirinden farklı tavır alışlar geliştirildi. Bir tavır, modernliğe karşı tamamen direnç geliştirmek biçiminde tezahür etmiştir. Daha çok bugün neo-selefi hareketler üzerinden okuyacağımız bu tavır aslında paradoksal olarak modern karakter taşımaktadır. İkinci tavır da, modernlik karşısında kendi asli paradigmasını koruyarak bir ilişki kurmak şeklinde bir söylem geliştirmiştir.

Özellikle 1970’li yıllardan 2000’lere kadar periferide bulunan muhafazakarlar, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel konumlarındaki zayıflıkla mütenasip bir şekilde farklı formlarda modernlik karşısında bir söylemi dile getirmişlerdir. Bu söylemler 1980’li yıllardan itibaren bir şekilde modernliğin gündelik hayat politikalarındaki başarısızlığı karşısında bir ümit ışığı olmuştu. Fakat 2021 yılının sonuna ulaştığımız şu zaman diliminde müslümanların entelektüalitesinin giderek zayıfladığı ve hatta kaybolduğu bir durum yaşanmaktadır. Özellikle gündelik hayatın yeniden inşası yönünde islami söylemlerin zayıflığı ve başarısızlığı artık daha da görünür olmuştur.

Bunun karşısında küresel postmodernizmin kuvvet kazanması ile yeni bir sürecin derinliğine yaşandığını görmekteyiz. Belki Giddens’ın deyişiyle modernlik kendi üzerine düşünerek (selfreflexivity) krizlerinden kurtulmaya çalışmaktadır. Geçen yazılarımdan birisinde “müslümanlar iddialarını kaybetti mi?” şeklinde bir soru sormuştum. Aslında olan şey tam da bu gibi görünmektedir. Daha önce bir şekilde modernliğe dair kavramsal ve içeriksel tartışma geliştirerek yapılan sorgulamalar karşısında bugün insanlık ve özelde müslümanlar küresel postmodernliğe zihnen teslim olmuş görünmektedirler. Buradan çıkacak en yıkıcı sonuç; artık kendi paradigmasının bir işe yaramadığına inanmaya başlamaktır.

Fakat en başından beri müslümanların bir türlü yapmak istemedikleri şey, bütün açıklığıyla onların önünde görev olarak durmaktadır. Elbette modernliğe karşıt bir tavır geliştirerek kapalı düşünsel havzalar bir seçenek olmaktan çoktan çıkmıştır. Fakat Batı dünyası modernliği, bir dizi siyasal, ekonomik, sosyal gelişmeyle bağlantılı bir şekilde zihni değişim ve düşünce üretimine bağlı olarak ortaya çıkmıştır.

Dolayısıyla bugün İslam düşüncesinin bu düşünsel değişim ve derinlikli ilmi çalışmaları geliştirememesi sebebiyle büyük bir kriz içinde olduğunu görmeliyiz. Artık hamaset gerçekten kendi sınırlarına dayanarak, müslümanların ontolojisinden kemirmeye başladı.