İslam düşüncesinin birikimlerini analiz
İslam düşüncesinin gelenekle nasıl bir ilişki kurması gerektiği ayrı bir problem olarak ele alınmalıdır. Ancak bugün İslam düşüncesinin önemli sorunlarından birisi bugün hangi zemin üzerinde durduğudur? Bir başka deyişle, yakın ve uzak dönemde İslam düşüncesinin nasıl bir birikim alanı oluşturduğu ve zikredilen birikimin bugüne ne derece hayatiyet kazandırdığı konusunda ortada sarahatle ele alabileceğimiz bir zemin yoktur.
Bu bağlamda bugün
İslam düşüncesi üzerine çalışanların öncelikli olarak yerine getirmeleri
gereken şey; geçmişin birikimlerini bugüne katkıları açısından değerlendirmeye
tabi tutmaktır. Bu değerlendirmeyi yapabilmek için geçmişi farklı dönemlere
ayırmak gerekmektedir. İslam düşüncesinin Hz. Peygamber’den (SAV) sonraki
süreci dikkate aldığımızda kabaca üç döneme ayırmak mümkündür. Bunlardan ilki, kurucu
düşünsel zeminin oluşturulduğu ilk dönem ki, Kindi’den İbn Rüşd’e kadarki
düşünce sürecine dikkat çekmeliyiz. Elbette bu dönemi sadece felsefe geleneği
olarak değil, aynı zamanda kelam, fıkıh kadar fizik, astronomi ve matematiğe
kadar tüm birikimleri ihtiva etmektedir.
İkinci dönem ise,
İbn Haldun’dan itibaren (ki İbn Haldun ilk döneme de dahil edilebilir)
Modernleşmeye kadar olan durgunluk ile şerh ve haşiye dönemi. İbn Haldun burada
krizi ilk farkeden ve buradan bir çıkış yolu arayan önemli bir şahsiyettir.
Diğer yandan bu dönemde Osmanlı örneğinden hareket edecek olursak İslam
dünyasının siyaseten güçlü olduğu bir zaman dilimidir. Elbette bu dönemde güçlü
ilim adamları ortaya çıkmıştır ancak yenilik üretecek bir sinerji ortaya
konulamamıştır.
Üçüncü dönem ise
İslam dünyasının modernlikle karşılaşmasından itibaren İslam düşüncesi adına
çok farklı alanlarda fikir ve düşünce olarak üretilenler ile önemli isimler.
Burada modernliğin ciddi bir kırılma noktası olduğunu bilmekteyiz. Zira ilkin,
sadece siyasi anlamda değil bilimsel, sosyal, eğitsel, ekonomik üstünlüğün
Batı’ya geçtiği bir zaman dilimidir. İkincisi de, premodern döneme göre
düşüncenin koşullarını ve apriori şartlarını değiştiren modernlik sonrasında
artık İslam düşüncesinin eski bakış açısıyla sorunları çözemeyeceğini de görmek
lazımdır.
İslam düşüncesi
adına üretilenlerde başlıca problemlerden birisi, ilk dönem islam düşüncesi ve
ilim adamlarını değerlendirme noktasında ortaya çıkmaktadır. Meselâ; Gazali’nin
bugüne nasıl bir katkı sunacağı ve nasıl bir menfez açabileceğine dair
değerlendirmeler yapılmasıdır. Aslında bunlara daha çok Gazali’nin
söylediklerini tekrar etmek diyebiliriz. Bunu yapabilmek günümüzün problemleri
ve modern düşünceyi de çok iyi bilmeyi gerektirmektedir. Belki bu ifadelerim
karşısında zaten Gazali’den İbn Rüşd’e kadar birçok düşünce insanı hakkında
değerlendirmeler yapılmaktadır diye söylenebilir. Ancak bazı istisnalar
dışarıda tutulursa, onların çoğu yukarıda belirttiğim şekilde onların katkıları
ve bugüne açacağı menfezler açısından değerlendirmeler içermemektedir. Söz
gelimi; hala İslam düşüncesinin bu ilk dönemine Batıcılık ekseninde ve duygusal
olarak bakıldığından, Gazali ve İbn Rüşd İslamcılık ve batıcılık
taraftarlığında değerlendirme konusu olabilmektedir.
Halbuki bu
dönemde islam düşüncesi açısından bu isimlerin ayrı ayrı değerlendirilmesi
gerekir ve bu isimlerin hepsinin bizim geleneğimize ait olduğu zihni
arkaplanıyla gerçekleştirilmelidir. Bu değerlendirmeler, bugün İslam düşüncesi
adına önümüzde varolan birikimlerin neresinde ve hangi boyutuyla katkı sunduğu
ortaya konulmalıdır.
Bu bağlamda İslam düşüncesinin önünde devasa bir görev durmaktadır. Bu konuya İnşaallah devam edeceğiz.