İslam dünyasında paradigma değişimi ihtiyacı: İnsana ve geleceğe bakmak
Bütün Müslüman dünya, derin bir kuşatılmışlık ve esaret durumuna mahkum edilmiş durumdadır. Diktatörlükler, tiranlıklar, darbecilik, militarizm, İslam dünyasına layık görüldü. İslam dünyası, Kaddafi, Saddam, Esad, Mübarek gibi karanlık isimlerle özdeşleştirildi.
Müslüman coğrafyayı sömürmek için köleleştirici ve tahakküm edici sistemler, Müslüman toplumların başına musallat ettirildi. Müslümanların, demokrasi, insan hakları, barış ve hukuku hak etmeyen fanatikler olduğu kurgusu, insanlığın zihnine sinsi ve sistematik bir şekilde kazıttırıldı. Müslüman topluluklar, özgürlük içinde kendilerini ifade etme ve temsil etme imkanını bulamadılar. Hep dışarıda olanlar, İslam adına konuştular ve Müslümanları temsil ettiklerini iddia ettiler.
Müslüman toplumlar, ekmek, onur, özgürlük talebiyle, yıllardır kendilerine hükmeden baskı rejimlerine baş kaldırdılar. Batı dünyası, Müslümanların ekmek, onur, özgürlük şeklindeki doğal insani taleplerini, anormal bir talep olarak dünyaya sundu ve Müslümanların bu taleplerde bulunma yeteneğini ve hakkını sorguladı. Arap Baharı denilen süreç, Arap kışına dönüştürüldü. Onur, ekmek, barış talebiyle başlayan Arap Baharı, Müslüman toplumları aktif bir aktör olmaya dönüştüren bir süreç olmaya başlayınca, sürecin önü kesildi, toplumsal çatışmalar meydana getirildi, ve darbeler yapıldı.
Demokratik süreçler sonucu işbaşına gelen Mursi yönetimi, askeri bir darbe ile devrildi. Yüzlerce Müslüman, meydanlarda öldürüldü. Şiddet ve terörizm yapan darbeciler, kurbanlar ise Müslüman halk idi. Darbeciler, şiddet ve terörle Mısır'da topluma hükmetmeye devam ediyorlar. Her gün darbeciler, idam ve tutuklamalarla Mısır'da terör estiriyorlar.
En son katliam ve şiddet haberleri Tunus'tan gelmektedir. Bir grup saldırgan, parlamentonun da içinde bulunduğu yerleşkedeki Tunus Milli Müzesine saldırdılar ve yirminin üzerinde kişiyi öldürdüler. Tunus, Arap Baharı'nın başladığı yer olarak bilinmektedir. Gannuşi liderliğindeki Nahda hareketinin yükselişi karşısında karşıt güçler harekete geçirildi ve ülkede Nahda'nın tek başına iktidara gelmesine engel olundu. Nida Partisi'nin seçimleri kazanması sonucu demokratik bir süreçle hükümet kuruldu ve anayasa uzlaşma ile hazırlandı. Nahda hareketinin iktidar yerine uzlaşma ve demokrasiyi önceleyen yaklaşımı, ülkeyi kaos ortamından korudu. Nahda hareketi, barışçıl ve demokratik bir Tunus'un inşasına öncülük etti. Tunus modeli denilen şey, aslında Nahda'nın demokratik olgunluğunun ve uzlaşmacılığının eseridir. Tunus modeli, bazı güç odaklarını rahatsız etmiş gözükmektedir. Son terör saldırısı, Tunus modelini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Yapılmak istenen Tunus'un Cezayirleşmesidir.
Irak'ta her geçen gün işler kötüye gitmektedir. DAİŞ, insanlara karşı büyük cinayetler işlemekte, herkes DAİŞ teröründen bunalmış haldedir. İran'ın örgütlediği Şii milisler, bütün Ortadoğu'da kaygı uyandırmaktadır. DAİŞ terörünü fırsata çeviren İran, Irak'ta Irak Hizbullahı olarak niteleyebileceğimiz bir yapılanma oluşturmaktadır. İran ve DAİŞ, Ortadoğu'da bir Şii-Sünni çatışmasının çıkması için ellerinde gelen her şeyi yapmaktadırlar.
İslam dünyası şiddet ve terörle içten kuşatılırken, dışarıdan da İslamofobi ile çevrelenmektedir. Bugün, İslam dünyasına yönelik bir İslamofobi kuşağı oluşturma projesi uygulanmaktadır. Soğuk savaş döneminin Yeşil Kuşak projesi çöpe atılmıştır. Yirmi birinci yüzyılın projesi İslamofobi kuşağıdır. İslam'ı ve insanlığı birbirinden ayırmayı ve insanlığı İslam'a düşman ettirmeyi amaçlayan İslamofobi kuşağı projesi, İslam ve insanlığın geleceğini ciddi olarak tehdit etmektedir.
Göreceli olarak Müslüman ülkeler arasında en istikrarlı ülke konumunda olan Türkiye'de de önemli gelişmeler olmaktadır. Türkiye, 2002 yılından itibaren yüzyıldır hapsolduğu kabuktan kurtulmak için ciddi adımlar atmaya çalışmaktadır. Bir ahtapot gibi kendisini saran vesayet odaklarından kurtulmaya çalışan Türkiye, her gün yeni bir kuşatılmışlığın farkına varmaktadır. Türkiye, paralel yapı denilen oluşumun kendi içindeki en büyük Truva Atı olduğunu fark etmenin şokunu yaşamaktadır. Diktatörlük ve otoriterlik suçlamalarıyla hükümetin, Cumhurbaşkanının ve meclisin, Türkiye'yi yönetemez hale gelmesi hedeflenmektedir. Yürütülmeye çalışılan çözüm sürecinin başarısız olması ve ülkenin tekrar sıcak çatışma içine çekilmesi için milliyetçilik ve mezhepçilik kışkırtılmaktadır.
İslam ülkeleri, terör, şiddet ve İslamofobi ile içten ve dıştan kuşatılmışlardır. Müslüman dünyanın, iktidar çatışmalarına değil, insan kaynağını oluşturmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Müslümanların, içinde bulundukları terör ve şiddet sarmalından kurtulmaları için geçmişe değil geleceğe bakan, tarihi kutsallaştırmadan dünü ve bugünü soğukkanlı ve dinamik olarak değerlendiren, insani ve ilahi olanı birlikte ele alan yeni bir idrak ve ruh ve yenilenmesi için çaba göstermesi gerekmektedir.