İSLAM, DEĞİŞTİRİLEMEZ EBEDİ NİZAM
Dinimiz İslam, Allah Teâlâ tarafından, kıyamete kadar yürürlükte kalmak üzere, tüm insanlığın hayat düzeni olarak gönderilmiştir.
Onun bize nasıl gönderildiği, herkes tarafından bütün detayı
ile bilinmekte ve onda hiçbir şüphe, hiçbir değişiklik olmadığı kesin olarak
ortada durmaktadır.
Kuran, hayatımızı ilgilendiren tüm hükümlerin temel
kaynağıdır. Onu hakkıyla hayatlarına tatbik edenler örnek toplumlar oluşturmuş,
medeniyetler kurmuşlardır. Onun şahitleri çoktur, onu değiştirmek, bir kısım
hükümlerini gizlemek veya olduğundan başka hale sokmak yahut onun bir benzerini
yapmak mümkün değildir. Mümkün olmamıştır. Kuran münkirlere meydan okumuş
insanları, kendisinin bir benzerini veya bir suresini yahut bir tek ayetini
yapmaya çağırmış ama kimse bunu yapamamıştır. (bk 17/88,11/13,2/23,24) Kimse
ona dokunup tahrif edememiştir. Bunun teminatını bizzat Allah Teâlâ veriyor ve
buyuruyor ki;
“Şüphesiz Kuranı biz indirdik biz. Onun koruyucuları da
biziz.” (15/9)
Ancak her zaman dikkatimiz çekildiği gibi bu teminat, İslamin
bize ait bir nimet olarak bizde kalacağının garantisi değildir. Nitekim Kuran-ı
kerim, gönderilen daha önceki dinlerin hükümlerine uymayan, onlara sahip
çıkmayan, bu sebeple de onları ellerinden kaçırıp hüsrana uğrayanları bize
haber veriyor. (bk 50/36, 27/52, 23/31 )
Kuran-ı Kerim, ilahi vahiy çizgisinden çıkan, uyarıları
dinlemeyen kavimlerin başlarına gelen felaketleri canlı tablolar halinde
gözlerimizin önüne seriyor. İnsanlığın kaderi değişmiyor, benzer olaylar tekrar
ediyor. İşte şimdilerde de insanları felakete götürebilecek birtakım
olumsuzluklar, isyanlar yaşanmaktadır. Günümüzdeki yaşananlar da kendilerine
özgü gariplikler taşıyor. Özellikle de bu işin içinde olan bir kısım insanlar İslam’ın
emir ve tavsiyelerine uyup onları uygulama yerine onları önemsememe, onlarda
bir eksiklik arama faaliyeti içine giriyorlar. Bunlar geçmişte yaşansaydı
Müslümanlardan çok büyük tepkiler alırlar veya böyle şeylere kalkışmazlardı.
Şimdilerde bu hadsizliklere pirim veriliyor İslam karşıtları tarafından teşvik
ediliyor. Onların bu hadsizlikleri tehlikeli sonuçlar doğuruyor. Bir kısım
masum insanların da hatalara düşmelerine sebep oluyor. Özellikle gençler
arasında temel inanç meseleleri bile tartışma konusu haline geliyor. Bu nedenle
herkes haddini bilmeli yaptıkları yanlış hareket ve sözlerin nerelere
varacağını iyi hesap etmelidir. Bilhassa “işte bunu ben tespit ettim. Burada
bir eksiklik var.” Veya “ben böyle yapıyorum kime ne” gibi sözlerle kendi
şahıslarını öne çıkarma gayretinde olanlar var.
Tarihi seyri içinde ortaya atılmış ve de hiç taraftar
bulmamış bazı sapkın görüşleri ısıtıp ısıtıp öne süren bir de (bunu ben buldum)
diyen kişilere itibar etmemek gerekir.
Denebilir ki bundan size ne? aynı dinin mensupları olarak bu
gibi olaylara müdahil olmak ve yanlışlara dikkat çekmek her müminin hakkı ve
görevidir. Bu çok önemli görev gereği gibi yapılmadığı için dinimiz namına
uydurulan sapkınlıkların başımıza getirdiklerini hiç unutmamalıyız. Bu konuda
peygamber efendimiz dikkatimizi çekiyor ve buyuruyor ki; “Sizden biriniz bir
münker (İslam’a aykırı bir olay) görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü
yetmiyorsa diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin (o
kötülüğü nasıl önlerim diye aklıyla çare arasın) bu ise imanın en zayıfıdır.”
(müslim iman 78)
Bu sebeple müdahil olmak zorundayız. Böyle olaylar
karşısında pratikte şu ölçüyü kullanabiliriz.
“Ben dinde yeni bir şey buldum. İlk defa ben söylüyorum.”
Gibi laflar edenlerin söylediklerini hemen kabul etmemek,
ihtiyatla karşılamak en iyi yol olsa gerek. Zira denir ki “sözlerin en yenisini
söyledim diyen belki en eskisini tekrar etmiştir.”
İslam dipdiri, ilk günkü gibi ortada olduğu halde onu hayatın dışına atıp dünyayı sömürmek isteyenlere bir de onun mensuplarının yanlışlıklarını eklemek nasıl izah edilir bilemiyoruz.