İslam, ahlaklı insan ve din adamı
İslam, insanlığın fıtrat dinidir. Fıtrat dini olarak İslam, insana insanlığını hatırlatan, insana insanlığını nasıl koruyacağını öğreten fıtrat yoludur. Bütün İslam peygamberleri, insanlığa uyarıcılar olarak gönderilmişlerdir. Peygamberlerin temel görevi, geldikleri toplumlara sahih anlamda nasıl insan olunacağını hatırlatma ve uyarmadır. İnsan, fıtratına yabancılaştıkça ve yozlaştıkça, İslam, ona fıtrat yoluna dönmeye davet etmektedir.
İslam'ın temel mesajı Tevhittir. Tevhit, sadece Allah'a kul olmaya, Allah'ın dışında hiçbir şeye kulluk ve bağımlılık ilişkisi geliştirmemeye dayanmamaktadır. İnsanı insanlıktan çıkaran temel durum, kişinin Allah dışında herhangi bir kişiye, gruba, nesneye veya otoriteye bağımlı hale gelmesidir. Tevhit, insanın bütün sahte bağımlılıklardan ve sınırlılıklardan kurtularak sadece Allah'a kul konumunda ahlaklı müminler olmasını gerektirmektedir.
İslam'ın Tevhit mesajına uygun bir şekilde ahlaklı mümin olmak için çaba göstermek, her insanın asli görevidir. Her insan, ahlaklı bir hayatı yaşamakla sorumludur. Allah, her insana ahlaklı müminler olmak için akıl, düşünme, eleştirme ve tefekkür nimetlerini vermiştir. Her insan, sahip olduğu akıl sayesinde ahlaken, madden ve manen insanlığını oluşturmak ve geliştirmek sorumluluğundadır. Tevhide uygun bir hayat yaşamak için aklın aktif bir şekilde kullanılması lazımdır. Aklın atıl hale getirilmesi, insanın ahlaki, manevi, entelektüel, maddi ve sosyal açılardan çürümesine yol açmaktadır.
İslam, hiçbir kişinin, kabilenin, milletin, kurumun ve otoritenin tekelinde olan bir din değildir. Başka bir ifade ile İslam, dini hiç kimsenin mülkiyeti haline getirmemektedir. Hiçbir insani kişi, grup veya otorite, din üzerinde sahiplik iddiasında bulunamaz. İslam, dini sadece Allah'a has kılmıştır. Allah, İslam'ı insanlık için fıtrat, iman ve ahlak yolu olarak belirlemiştir. Her insan, Allah'ın dini olan İslam'ı anlama, yaşama ve uygulama imkanına, hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Allah'ın dini olan İslam'ı anlamak ve yaşamak için hiçbir grubun, kişinin veya otoritenin vesayetine gerek yoktur.
Dini hayat üzerine kurulan her türlü vesayet, bütün yozlaşmaların ve çürümelerin kaynağını oluşturmaktadır. Allah, Tevhit ilkesiyle bütün insani vesayetleri iptal ettiği gibi, dini, ahlaki, manevi ve entelektüel hayat üzerinde de bazı grupların vesayet ve otorite kurmasını yasaklamıştır. İslam, açık bir dindir. Her insanın aklını kullanmak suretiyle İslam'a uygun bir ahlaki ve insani hayat yaşama imkanı vardır. Tevhit, insanlığın dini, akli ve ahlaki hayatını bütün sahte otoritelerden, kurumlardan, geleneklerden ve sınıflardan temizleyen saf fıtrat yoludur.
Kuran, Allah'ın insana şah damarından daha yakın olduğunu, Allah'ın asla insanı yalnız bırakmadığını, Allah'ın sürekli olarak insanla beraber olduğunu vurgulamaktadır. İnsana şah damarından daha yakın olan Allah ve insan arasında, hiçbir aracı bulunmamaktadır. İslam, Allah ve insan arasındaki bütün aracı kurumları ve grupları ortadan kaldırarak Allah-insan ilişkisinin sahih ve fıtri bir çizgide oluşmasının ve gelişmesinin yolunu açmıştır. İnsan, her an Allah'ın huzurunda Allah'la yüz yüzedir. Allah-insan ilişkisi, direkt bir Ben-Sen ilişkisidir. Allah-insan arasındaki direkt ve doğal olan ilişkinin, dışarıdan yapay müdahalelerle saptırılması ve çarpıtılması, insan hayatındaki bütün sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Allah'la sahih, fıtri, akli, Kur'ani ve Tevhidi bir ilişki kurulmadığı takdirde, insanın diğer bütün ilişkilerinin bozulacağı kaçınılmazdır.
İslam, Allah-insan ilişkisini düzenleyecek, kontrol edecek veya yönetecek hiçbir kurum ihdas etmediği gibi, bir din adamları sınıfını da görevlendirmemiştir. İslam, kulluk vazifesinin direkt olarak Allah'ın huzurunda gerçekleştirilmesini esas almaktadır. İslam, bütün dünyayı insana mescit kıldığı, gibi bütün insanların da Allah'a karşı kulluk vazifelerini yerine getirmekle sorumlu tutmaktadır. Kur'an, insanlığa kulluğu, ahlakı ve imanı açık bir şekilde anlatan bir hidayet rehberidir. Herkes faal bir akılla Kur'an'ı anlamakla sorumludur. Alemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz, bir din adamı değildir. Rahmet Peygamberi, güzel ahlakı tamamlamakla görevlendirilen Allah'ın kulu ve resulüdür.
İslam, Allah-insan ilişkisini düzenleyecek ve kontrol edecek bir din adamları veya profesyonel din uzmanları sınıfı görevlendirmemiştir. Şeyh, kutup, ulema, arif seyit gibi unvanlara sahip kişilerin hiçbir dini karşılığı bulunmamaktadır. Kerameti kendinden menkul bir şekilde bazı insanların kendilerin, Allah'ın adamı olarak sunmasının hiçbir İslami ve ahlaki meşruiyeti bulunmamaktadır. İslam, Tevhit ve Kur'an, tarihin akışını belirli bir yöne çevirmekle görevli Mehdi, Mesih, Müceddit veya beklenen salih zat tarzı hiçbir fikre yer vermemektedir. Dini sadece Allah'a has kılan İslam, bütün insanların ahlak ve imanla dolu bir hayat yaşamalarını gerekli kılmaktadır. Zamanın ruhu, bütün insanlığın sahte aracıların, kurumların ve kişilerin sınırlamalarını aşıp doğrudan doğruya İslam'a ve Kur'an'a akıllarıyla ve kalpleriyle muhatap olma bilincini kuşanma doğrultusunda yaşamayı gerektirmektedir. Her kişi, Kur'an'ın ahlakıyla ahlaklanmayı ve Rahmet Peygamberi'nin güzel örnek modelini akılla ve kalple gerçekleştirmekle sorumludur. Ahlaklı insan olma sorumluluğunun hiçbir yapay kişiye, gruba veya otoriteye devredilmesi mümkün değildir.