'İşittik ve itaat ettik'
Uhud Savaşı esnasında Allah'ın rızasını
kazanmak için Hz. Muhammed Mustafa (a.s.)'ın emrine ittiba ederek teslimiyetin
zirvesine çıkan sahabilerden bir tanesi olan Hz. Hanzala'dan, “Gasilü’l
melaike: Meleklerin yıkamış olduğu sahabi”den bahsetmek istiyorum.
Efendimiz (a.s.), sahabesi ile istişare
ettikten sonra; Bedrin acısıyla iyice hırçınlaşmış olarak Medine'deki bir avuç
Müslümanı ortadan kaldırma niyeti ve kararlılığıyla üzerlerine gelen Mekke
müşriklerini Uhud Dağı’nın eteklerinde karşılamaya karar vermişlerdi.
Uhud Dağı Medine-i Münevvere’nin merkezine,
Mescid-i Nebi’nin ve Efendimiz (a.s.)’ın hücre-i saadetlerinin bulunmuş olduğu
yere yaklaşık 7 kilometrelik mesafedeydi.
Oraya sahabilerin bir kısmı eşleri ile beraber çıkmış; eşleri arkada
geri hizmet yapıyorlar; yemek işlerine bakıyorlar belki yaralılarla meşgul
oluyorlar, bir nevi levazım hizmeti, sıhhiye hizmeti yürütüyorlardı. Düşmanın
gelmesini bekliyorlar… Medine'nin birazcık dışındalardı. Hanzala yeni evlendiği
eşiyle beraber Medine'yi savunmak için, İslam'ı, Kur'an'ı, Hz. Muhammed Mustafa
(a.s.)’ı savunmak için çıkan genç sahabilerden bir tanesiydi.
Uhud Savaşı, başlangıçta galibiyetle
başlamışken sonra sahabe-i kiramdan bir kısmının Efendimiz (a.s.)’ın vermiş
olduğu emri unutup da bulundukları yeri terk etmeleri dolayısıyla mağlubiyete
dönüşen bir savaştır. Efendimiz (a.s.), elli kadar okçuyu Ayneyn geçidine
yerleştirmiş; “Arkamızdan gelip de bizi sarmaya çalışan olursa dikkat edin!
Buradan kimsenin geçmesine fırsat vermeyin, müsaade etmeyin!” diye sıkı sıkı
tembihlemiş, hatta “Cesetlerimizi akbabaların parçaladığını bile görseniz,
sakın buradan ayrılmayın!” şeklinde çok ciddi uyarılar yapmıştı.
Başlarında Hz. Abdullah b. Cübeyr vardı.
Savaş düzenine geçilmiş; İslam ordusunun sırtı Uhud Dağı'na doğru, Mekke'den
gelen müşrikler karşılarındaki hurmalıkların içine doğru konuşlanmışlardı.
Savaş başladı. O dönemde, şimdiki gibi bir düğmeye basıp da suçlu-suçsuz,
masum, temiz, yaşlı-genç, kadın-erkek hatta yatağında yatan çocukların bile
habersizce hunharca katledildikleri bir savaş ortamı yoktu. Savaşın bile bir
saygınlığı, bir ölçüsü, bir adabı, ahlakı vardı. Onların hiç bir tanesinden
bugün söz etmek mümkün değil.
Bombalar
yağıyor şehirlerin üzerine… Masum-suçlu, çoluk-çocuk demeden insanlar
ölüveriyorlar. Biz o insanların cesetlerini sahillerden topluyoruz. Bombalardan
kaçan insanların bir ümitle 5 kişilik bir sandala 15 kişi binerek boğulup da
sahile vuran cesetlerini topluyoruz maalesef…
Allah'ın (c.c.) rahmetiyle, mağfiretiyle,
merhametiyle İslam ümmetine muamele etmesini niyaz ediyoruz…
Uhud Savaşı başladı. Bedir'deki korkuyla da
savaş başlar başlamaz müşrikler dağılıp geriye dönerek kaçmaya başladılar.
Müminler, kaçan müşriklerin arkasından takip ediyordu. Müşriklerin kaçtığını,
müminlerin onları kovaladığını gören Ayneyn geçidindeki okçular; “Biz de
gidelim. Biz de zafer sevincine ortak olalım. Biz de gidelim ki müşriklerin
bırakmış oldukları ganimetlerden pay alalım” niyetiyle bulundukları yerden
ayrılmaya başladılar. Komutanları onlara “Gitmeyin!” diyordu. “Hz. Peygamber
(a.s.) buradan ayrılmamayı emretmişti bize. Sakın yerinizi terk etmeyin!
Gitmeyin!” diye ısrarcı oldu, yalvar yakar oldu ama 8 kadar sahabi hariç
diğerleri komutanlarının sözünü dinlemediler. Efendimiz (a.s.)'ın asla
ayrılmayın diye tembih ettiği mevzilerini ganimet toplamak üzere terk ettiler,
bulundukları yerden ayrıldılar. Zafer paylaşmak üzere meydana doğru müşriklerin
arkasından koşmaya başladılar.
Halid b. Velid o zaman henüz Müslüman olmamış
büyük bir asker, komutandı. Ayneyn tepesindeki okçuların, bulunduğu yeri terk
ettiğini görünce o tarafa yöneldi. Kalan birkaç kişi şehit olduktan sonra
müşrikleri takip eden müminleri arkadan kuşattı. Müminlerin arkadan
kuşatıldığını gören ve kaçmakta olan müşrikler de geriye döndüler. İki ateş
arasında kalan Müslümanlar çok sayıda şehit verdi. O şehitlerden bir tanesi de
Efendimiz (a.s.)’ın en zor zamanlarında sahip çıkan amcası aynı zamanda
sütkardeşi Hz. Hamza (r.a.)’dı. “Seyyidiüş-Şüheda” şehitlerin efendisiydi.
Efendimiz (a.s.), savaş başlamadan önce
müminlere haberci göndermişti. “Toplanın meydanda” diye. Sabahın erken
saatlerinde herkes meydanda toplandı. Onların içerisinde Hanzala da vardı.
Uhud Savaşının seyri galibiyetten mağlubiyete
dönüşüp de 70 kadar şehit verilince onların arasında Hanzala da vardı.
Efendimiz (a.s.) özellikle amcasının şehadetinden çok mahzun olmuştu. Diğer
şehitlere de çok üzgündü. Bir aileden birkaç kişinin şehit olduğu vardı.
Efendimiz (a.s.) şehitlerle meşgul oluyor, onların yakınlarına taziye ediyor,
rahmetler diliyor, yaralılarla meşgul olurken sahabe-i kiram “Ya Resulallah!
Bakar mısın” dediler. “Ya Resulallah
şehitlerden biri de Hanzala ama boncuk boncuk terliyor, vücudunun her tarafında
tane tane su damlacıkları var. Hanzala’nın durumunda bir gariplik var bakar
mısın diye çağırdılar. Efendimiz (a.s.) Hanzala’nın na’şının başına gitti.
“Hanzala'nın durumunu bana kim anlatacak” dedi. “Yeni evlendiği eşi var”
dediler. “Çağırın gelsin” buyurdular. Hanzala'nın eşi genç kadın, belki de
utana sıkıla Efendimiz (a.s.)'ın yanına geldi. Hz. Peygamber (a.s.) “Bana
anlat!” dedi. “Ya Resulallah! Söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Yakın zamanda
Hanzalayla evlendik. Sabahleyin gusül abdesti almak üzereydi. “Hz. Peygamber
çağırıyor!” diye bir münadinin çağırdığını duydu ve “Hz. Peygamber beni
çağırıyor, duramam. Gecikmem caiz olmaz, uygun olmaz” dedi ve koştu. Allah ve
Resulü çağırdığı zaman “işittik ve itaat ettik” demek gerekir niyetiyle,
bilinciyle koştu ve geldi. Başka bir şey bilmiyorum ya Rasulallah!” dedi.
Hanzala savaş meydanına gusül abdesti alması gerekirken alamadan gelmişti.
Belki başlamıştı, yarım bırakıp gelmişti. Efendimiz (a.s.) buyurdular ki “Ben
de bu kadar şehidin içerisinde neden meleklerin sadece Hanzala’yı yıkadıklarını
merak etmiştim” dedi. “Sizin o gördükleriniz ter değil su damlacıklarıdır.
Melekler Hz. Hanzala'nın yarım kalan gusulünü tamamlıyorlar.” cevabını
vermişti.
Allah ve Resulü bir konuda hüküm verdiği
zaman; Allah ve Rasulü aralarında hüküm
vermek üzere müminleri davet edip çağırdığı zaman “İşittik ve itaat ettik”
demeleri gerekir.
Her durumda,
her şartta müminin Allah ve Resulünün emirleri ve yasakları karşısında Hanzala
ve benzerlerinin göstermiş olduğu teslimiyeti göstermesi gerekir.
Hanzala'nın teslim olup da meleklerin
cenazesinde hazır bulunup cenazesini yıkadıkları gibi bizler de Allah ve
Rasulünün emir ve yasakları karşısında “İşittim ve itaat ettim” diyebildiğimiz
zaman o melekler ümit ediyoruz ki bizlerin de cenazelerinde hazır bulunacaklar,
bizim için Rabbimizden rahmet temenni edecekler, bizim için istiğfar
edeceklerdir.
Cenab-ı Hak, Hanzala'nın ve benzerlerinin
hayatından hayatımıza teslimiyet taşıyabilmeyi nasip eylesin.