Işıklar yanıp sönerken!..
“Bu kesim”in “bir takım” önde gelenleri, kendilerini bir yerlere taşıyanlara “geçmiş olsun” demekten bile imtina ederler!..
CHP zihniyeti ise, “kendisinden olana” hep destek, tam destek, sonuna kadar destek!
Güncel bir misalle devam etmek iyi olacaksa…
Buyurunuz efendim:
Malûm…
Tam da mahkeme kararlarının fena halde tartışıldığı…
“Darbe” lâflarının önümüze atıldığı bir günde…
Önemli mevkideki zatlardan biri,
“Işıklar yanıyor” mu dedi, , “Işık Evleri Yanıyor” mu dedi, bir şeyler dedi…
Ve yakın tarihimizi bilenlerin adresini anında “gördükleri” mesaja, “Bu dönemde ünlendirilmiş bazı gazeteciler” de tam destek verdi ya...
Siz istediğiniz kadar “tepki” gösterin…
“Taraftarları”nın “eylemcilere” teveccühü azalmadı, aksine katlandı!..
Etkinlikleri azalmadı, aksine arttı!..
O zatlar, “bu taraftan” olsalardı…
Ve…
Meselâ;
Demokrasiye sahip çıkma adına sert bir mesaj göndermiş ve
o sert mesajı sahiplenmiş olsalardı…
CHP Zihniyeti de bu “çıkış”ın üzerine gitmiş olsaydı…
O taraftan gelen toplu, bu taraftan gelen “geniş katılımlı” saldırılara hedef olmuşlardı!
Ne kadar “yanlış anlaşıldık” derlerse desinler…
Ayvayı hem de koçanıyla yemişlerdi…
“Yememişlerdi” diyenlere, en okkalısından bir “selâm” gönderirim bu sütundan!
CHP Zihniyeti, “Kültürel İktidara” sahip olduğundan, vatandaştan “yeterince” oy alamasa da hükmünü icra ediyor.
İşte, Anadolu’da faaliyet gösteren ve “isminin” başında “Türk” olan bir “Meslek Kuruluşu”, Sayın Cumhurbaşkanı’nın dünkü grup toplantısında ifade ettiği gibi “Azerbaycan’ımızın savaştığı Ermenistan’a” destek veriyor…
Sırtını Terör Örgütü PKK’ya dayadığını açıklayan HDP’nin söylemlerini savunuyor…
Bakıyoruz, bu tavırlara yönelik “demokratik tepkiler” son derece zayıf…
Neyse ki, Sayın Erdoğan var, her işle olduğu gibi, bu işle de “doğrudan” ilgileniyor…
Ve…
“Başındaki Türk ifadesinin” yakışmadığı “meslek kuruluşlarına” demokrasi ayarı çekilmesi talimatını veriyor.
Yoksa…
Zor dostum zor!..
Hatırlatmasak olur mu;
“Uzun yıllar boyunca beklenen çoklu baro düzenlemesinin
hakkını ne kadar verebildi bu camia? Koskoca İstanbul’da 2 bin avukatı bir
araya getirmek için akla karayı seçmedi mi bu camia? O senin, bu benim… O benim
takımımdan, bu benim takımımdan…Birbirine girmedi mi bu camia?”
Efendim, konuya buradan girdik…
Biraz da “sosyolojik tahlil” kıvamında devam etmiş olalım:
İlk gençlik yıllarını Sol-Kemalist çevrede geçirmiş ve gazeteciliğe oralarda adım atmış bir vatan evlâdı olarak, “Ya arkadaş, böyle gaflet gaflet nereye kadar, toprak kokan insanlara destek verelim!” şuuruyla, “muhafazakâr kesime” geçiş yaptık.
Yapınca da, bu çevrelerdeki “sıcaklığın” yanı sıra, müthiş bir “özgüven eksikliğini” fark ettik.
“Muhafazakâr kesim”deki “habercilerin” çoğu, “soru sormaya” bile çekinir hallerdeydiler.
Kendi sahalarında esip gürlüyorlardı ama “Kendileri gibi düşünmeyenlerin” basın toplantılarına ve diğer etkinliklerine gittiklerinde, “istenmeyen misafir” pozisyonunu alıyor, bir köşeye siniyor, aralarında “küçük” gruplar oluşturuyor, adeta birbirlerine sığınıyorlardı.
Bazı etkinliklerde “net sorular” yöneltip, net tavırlar ortaya koyduğum ve fikrimi “lâfı eğip bükmeden ve nezâket çerçevesini de aşmadan” ifade ettiğim için “Sizin kesimde böyle gazeteciler pek olmaz!” yollu ifadelere maruz kalıyordum.
“Benim gibi olmaz da, nasıl olur?” diye sorduğumda da…
“Genellikle ürkek, çekingen olurlar, belli bir çevrenin dışına da pek çıkmazlar!” karşılığını alıyordum.
Bu kesimin çoğu akademisyeni de böyleydi, epeyce ürkek, epeyce çekingen…
Muhafazakârlar “Deplasmanda oynamayı!” hiç sevmiyorlardı.
Bu geniş kesimin genel tavrı, “Siyasi Alanda” kendilerine öncülük eden Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’nın, kendinden emin, rahat, ince esprili hâliyle pek de uyumlu değildi.
CHP Zihniyeti’nin baskısı altında inim inim inlemiş, ezim ezim ezilmiş vatandaşlarımızın evlâtlarının çoğunda “özgüven eksikliği” görülüyordu.
Uzun yıllar boyunca devam eden mücadeleler, “ticaret ve siyaset”in sunduğu imkânlar, bu eksikliğin bir ölçüde giderilmesini sağladı ama…
Bir ölçüde işte!..
Özgüvenini her vesileyle ortaya koyan Sayın Erdoğan’ın öncülüğünde gerçekleştirilen bunca “icraata” ve alınan bunca “mesafeye” rağmen, bu özgüven eksikliğinin “büyük ölçüde” devam ettiğini görüyorum.
Sayın
Erdoğan, “söke söke almanın” önemine vurgu yapıyor ama genel eğilim
böyle değil.
Rahmetli
Necip Fazıl Kısakürek’in işaret ettiği,
“ ‘Kim var!’ diye seslenilince, sağına ve
soluna bakınmadan, fert fert ‘Ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘Benim
olmadığım yerde kimse yoktur!’ duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı
bir gençlik...”
çizgisinin çok uzağında günümüz muhafazakârı.
Bir
şeyler eksik…
Bakıyorsunuz;
Uzun yıllar boyunca iktidarda olmasına ve “fiziki imkânların” büyük bölümüne hükmedebilmesine rağmen, “muhafazakâr çerçeve” hâlâ “meşruiyet arayışındaymış” gibi bir görüntü arz ediyor.
CHP zihniyeti en ağır, en savunulamaz fiillerin sahiplerine, gözünü budaktan sakınmadan sahip çıkarken, “muhafazakâr takımı”, kendilerine uzun yıllar boyunca katkı sağlamış, fedakârlıklarda bulunmuş mensuplarını bir kalemde çiziveriyor!
İçlerinden biri, maksadını aşan bir ifade kullandığında “CHP Zihniyeti”nin hedefi haline geliyor ve “muhafazakâr takımı” da, “Aman bu işin bize zararı dokunmasın!” anlayışıyla “linç operasyonlarına” destek veriyor.
CHP zihniyetinin taktiği açık;
“Teker teker hedef al, teker teker bitir ve her birini
iyice yalnızlaştır!”
O zihniyet bunu yaparken “Bu zihniyet”, orantısız güç kullanımına katkı sağlıyor.
“CHP Zihniyeti’nin yere düşürdüğüne” bir tekme de bu taraf atıyor.
“Saptırmalara” bir ölçüde mâni olabilmek için hemen şunu ifade edeyim:
“Kendinizden olanın her yanlışına göz yumun!” gibi bir mesaj veriyor değilim.
Asla ve kat’a!..
Benim misallerim başka.
İsim isim, olay olay belirtmeye gerek yok, zira misal çok!..
“Muhafazakar Takımı”ndan biri, maksadını “biraz” aşan bir paylaşımda bulunsa, bir lâf etse, bir hareket yapsa…
CHP zihniyeti hemen linç operasyonuna başlıyor ve “muhafazakâr takımı”ndan geniş bir kesim de bu toplu eyleme katkıda bulunuyor!
Bu benim başıma da geldi.
Öylesine rezil iftiralara maruz kaldım ki…
Derdimi anlatana kadar, CHP Zihniyeti’nden işitmediğim lâf kalmadı.
Bu arada, “muhafazakâr takımı”ndan birileri de, anlayıp dinlemeden bana “sataşmaya” kalkıştı.
Neyse, dik durduk, yalanları “azıcık aklı olanın görebileceği” netlikte ortaya koyduk da, iki taraflı saldırılar epeyce kesildi.
CHP çevrelerinin başlattığı “İftiralarla Linç Operasyonu”na katkı veren “muhafazakârlar” dan bazıları beni arayıp, “Ya kardeş hakkını helâl et, anlamadan, dinlemeden gaza gelmişiz!” dedi.
Bazıları ise, “helâllik isteme” ihtiyacını bile hissetmedi!..
E, kardeş, bu hesaplar ne olacak?..
Bugün değilse, yarın, günün birinde, sanki sorulmayacak!..
Biz, uzun yıllar boyunca ne badireler atlatmışız Allah’ın izniyle.
Derdimiz kendi derdimiz değil, ne vakittir kendi derdimizi unutmuş haldeyiz.
Bizi endişelendiren, bu memleketin taşında, toprağında, dağında, ırmağında emeği bulunan insanların bir türlü “Kültürel İktidara” ulaşamamaları…
Meseleyi “Yeterince oy alabildiğimiz müddetçe varız!” noktasının ötesine taşıyamamaları…
“Her dem yeni doğarız!” özgüvenine kavuşamamaları!..
Daha fazla uzatmadan sonuca varalım:
“Bu muhafazakârlar” günün birinde “büyük bir seçimi kaybedecek olurlarsa, içlerinden bazılarını “kibir abideleri” haline getiren makamların, mevkilerin yanına bile yaklaşamazlar!
Gözlerinin üzerinde kirpik, kaş olması bile “kabahat” haline getirilir.
Düşünün;
İktidarda CHP olacak da, muhafazakâr takımından sanatçılara ekranlarını açacak, en güzel imkânlarını sunacak, kendi adamına gösterdiği ilginin milyon katını “elin adamı”na gösterecek!..
Nerdeee…
Bir şeyler yazdık işte anlayan anlar, duyan duyar…
Duymayan kulaklardaki pamuklarla dolaşmaya devam eder.