Işık Doğu’dan yükselir
Tarihte hiçbir zaman Irak ve Suriye adında bir devlet olmadı. Iraklı ve Suriyeli diye bir millet de yoktur. 1.Cihan Harbi’nden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun üç bölgesi olan Basra, Bağdat ve Musul bir araya getirilerek İngilizler tarafından Irak devleti oluşturuldu.
Malumunuz Orta Doğu( Middle East) kelimesini de ilk ortaya atan kişi 1902 yılında Amerikalı amiral Alfred Thayer Mahen idi.
Tamamen İngiliz sömürgeciliğiyle alakalı ve elbette sınırların belirlenmesine yönelik bir tabirdi bu. Çünkü Batı’nın bu topraklar üzerinde planları var.
Bugün ana stratejileri; Kuzey Afrika’dan Orta Doğu ve Orta Asya’ya, İran Pakistan da dahil olmak üzere geniş bir coğrafyada istediği gibi at oynatacağı bir kaos ortamı yaratmak ve Türkiye gibi güçlü devlet-millet yapıları olan ülkeleri çökerterek tüm bölgesel güçleri ufalamaktır.
Franklin Roosevelt ile Suudi Kralı Abdül Aziz İbn Suud’un 14 Şubat 1945 yılında ABD savaş gemisi Great Bitter Lake gemisinde başlayan ilişkisi bölgeyi yıllardır bir savaş alanına çevirdi.
Bugün Arabistan’ın, ABD’nin en az İsrail kadar önemli bir müttefiki sayılmasının arka planı çok karanlıktır.
Güçlü devlet-millet geleneğine sahip Türkiye’nin parçalanması ve Arabistan gibi sıkı müttefik/köle haline getirilmesi için de çok çaba sarf edildi.
Ilımlı İslam ve bağımsız Kürdistan projelerinin mimarı konumundaki Graham Füller, 1989 yılında Pentagon için hazırladığı raporda; İslam’ı evrimleştirerek ABD çıkarları için kullanmanın önemine dikkat çekmişti.
Ve Türkiye modelinin tüm Orta Doğu’ya örnek olmasını teklif ediyordu. Elbette bunu FETÖ üzerinden gerçekleştirebileceğini öngörüyordu.
Bir taraftan da ülkede vatansızlığın, batıcılığın ve Amerikancılığın bir meziyet haline getirilmesi için CHP türünden partilerin devreye sokularak sosyolojinin dönüştürülmesine yönelik farklı bir proje de yürürlüğe sokulmaktaydı.
Dolayısıyla CIA’nın bugüne kadar Türkiye için uyguladığı stratejiyi bakarsak mesele daha iyi anlaşılır. Neydi o?
Sait Yılmaz ve İsmail Alagöz’ün kaleme aldığı CIA ve Orta Doğu adlı kitapta da izah edildiği gibi; İdeolojik ayrıştırma, etnik farklılıkların körüklenmesi, laik dindar kavgası ile toplumun birbirine düşürülmesi, sürekli gerilim ve çatışma havası ile toplumsal muhalefetin beslenerek rejimin gerektiğinde restorasyonu için ülkenin yeni tip hükümetlere hazırlanmasıdır.
Bugüne kadar böyle olmadı mı? Oldu. Ancak son zamanlarda artık başarılı olamıyorlar.
Bakınız daha 1983 yılında Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki PKK’ya yönelik harekâtı esnasında daha bir yıl evvel Lübnan’ı işgal etmiş olan İsrail’in Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şamir, “Türkiye, Kürdistan’ı işgal ediyor” demişti!
Bugün Barış Pınarı Harekâtı için de aynısını demediler mi?
Çünkü tek dünya devleti projesi kapsamında bir araya gelen küreselci ABD, İsrail ve Avrupa derin yapıları Orta Doğu coğrafyasındaki emellerine ulaşabilmeleri için Türkiye engelinin ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorlar.
Ne var ki artık içeride ne CHP marifetiyle sosyolojisini değiştirebildikleri bir millet var ne de yönetimini istedikleri gibi çekip çevirebildikleri bir iktidar var.
Erdoğan daha 2013 yılında; 76 milyon hep birlikte Büyük Doğu’yu inşallah inşa edeceğiz. Unutmayın ışık Doğu’dan yükselir” demişti. Bakınız bunlar öylesine hitabet olsun diye söylenmiş ifadeler değil.
Öyle ki 2013’ten sonra Türkiye’nin başına gelen belaları, kurulan tertipleri, bu sayfaya sığdıramayız. Netice itibariyle Gladio eskiden olduğu gibi bir netice elde edemiyor.
Daha bir hafta evvel, ABD ve Rusya ile yapılan anlaşmalar neticesinde Orta Doğu’da varlık gösteren terör örgütlerinin sahibi, hamisi, destekçisi olan ülkeler, resmi anlamda da tescillenmiş oldu. Bunu tüm dünya kamuoyunun önüne sunan kim?
Bölgenin eski sömürgeci kargaları tam da bu yüzden büyük rahatsızlık duydu.
Bizler, küreselci, Evangelist baronlar için hayati öneme sahip olan 7 inayet dönemi kilisesinin 7'sinin de Türkiye'de bulunduğunu biliyoruz. Amik Ovası ve Dicle'nin Kabala'daki, Fırat Irmağı'nın da İncil'deki kutsiyetini de biliyoruz. Yani asla vazgeçmeyeceklerini ve her daim ülkemizin tehdit altında olduğunu biliyoruz.
Yalnız, bir ve beraber olursak hiçbir gücün bizi yıkamayacağını da çok iyi biliyoruz.