İşe baştan başlamak
İsrail’in Filistin’e yönelik orantısız güç kullanımı ve
saldırıları, “insan” kavramıyla çelişen içerikle devam ediyor. Bu süreçte belki
çaresizlik insanın canını acıtan kelimelerden birisi olarak merkezileşiyor.
Dünyanın farklı ülkeleri farklı gerekçelerle pasif kalmaya devam ediyor.
Bu minvalde dikkat çeken noktalardan birisi de Türkiye kamuoyunda
yürütülmeye çalışılan İsrail ürünlerini boykot olarak görünmektedir. Sosyal
medyanın farklı araçlarından, sürekli bu malların listesi yayımlanarak
insanlara telkinde bulunuluyor. Farklı yerlerde yayımlanan bu listelerde ortak
ürünler olduğu gibi farklılıklar da mevcut.
Burada üç durumdan söz edilebilir. Birincisi, bu ürünler Yahudi
kökenli dünyanın her yerinde faaliyet gösteren işadamlarının markaları
olabilir. İkincisi, sadece İsrail ürünleri olabilir. Üçüncüsü, batı ülkeleri de
dahil olmak üzere İsrail’e destek veren ülkelerin ürünleri olabilir.
Fakat benim dikkatimi çeken nokta, her nasıl olursa olsun bu
listede yer alan marka ve ürünlerin epey uzun ve kalabalık olması. Öyle ki bu
ürünler hayatın her alanını kuşatan, üstelik de kamuoyunda kaliteli olarak
bilinen ve konuşulan ürünlerden oluşuyor bir kısmı. Bunun ortaya çıkardığı
gerçek ise, üretim konusundaki yetersizliktir.
İsrail’in en büyük gücünü “ekonomi”den aldığı, Müslüman toplumlarda
en çok konuşulan noktalardan birisi. Bunun etkinlik düzeyiyle ilgili net bir
bilgi bulunmasa da, “Wall Street’ten” başlayarak dünyanın finans merkezlerinin
soluk borularını ellerinde tuttuklarına dair bilgi toplumda sürekli
tekrarlanmaktadır. Batı’da modern zamanlarda bilim tarihine bakıldığında ise,
modern bilim anlayışının farklı disiplinlerde gelişmesinde önemli isimlerin
aidiyeti sayılabilir.
Bu durum toplum olarak geleceğe projeksiyonda nasıl bir yol
alınması gerektiği ile ilgili bir not düşüyor görünmektedir. Bu da her bakımdan
bilgi, üretim ve kendine yeterlilik şeklinde formüle edilebilir. Özellikle
modernleşme sürecinde, Batı’ya yetişmek üzere anlıksal ve günlük aktarımların
yapılması, sorunların köklü bir şekilde ele alınmasını açıkçası
zorlaştırmıştır. Çünkü parçacı yaklaşımlar, günlük olarak sorunları çözüyor
görünse de uzun vadede bütünlükle ilgili yeni sorunlar yaratmaktadırlar.
Bu bağlamda yapılması gereken işe baştan başlamaktır. İşe başlamak
derken, eğitimden tarıma ve diğer alanlara kadar önce temel felsefeyi,
hedefleri, tanımları ortaya koymak gerekmektedir. Belki
batılılaşma/modernleşmenin kazandırdıkları yanında, Batı’nın dinamiklerini
görmeden sonuçlarına/hasılatına dahil olma talebi, temelleri ve felsefeyi
anlamayı engellemiş gibi durmaktadır. Belki her seferinde geç kalmışlık
duygusuyla, kısa yoldan sonuçlara ve hasılata odaklanmayı bırakmak gerekiyor.
Çünkü yapılması gereken asıl şey geciktirildiği oranda, aslında mesafe daha da
açılmaktadır.
Bugün eşya ile sahih bir ilişki kurma konusunda; dolayısıyla evrene
bakış tarzında son birkaç yüzyıldır sorunlar oluşmuştur. Esasen eşya ile sahih
bir ilişki kurma açısından potansiyel teorik bir çerçeveye sahibiz. Ancak öyle
müşevveş zihinler oluşmuştur ki, sahih bakış açısı ve felsefe kaybedildiği gibi
prestiji de düşürülmüş görünmektedir.
Meselâ; küresel düzeyde öznelliği yüksek bir insan profilinin
yükseldiğini görmekteyiz. Bu insan Habermas’ın deyişiyle söyleyecek olursak,
ekonominin diliyle konuşmakta ve ilişki kurmaktadır. Fark edileceği üzere
“istiğna”sı yüksek bir varlık olarak belirginleşmektedir. Öznelliği sürekli
taleplerini karşılamaya çalışan bir tüketiciliği beslemektedir. Bu insanın eşya
ile kurduğu ilişki de “istihlak” şeklinde gerçekleşmektedir.
Dolayısıyla bugün tanımlardan başlayabiliriz.