İşçisin sen, işçi kal!
Emek ve ter olmadan helal kazanç olmaz. 1 Mayıs’ı geride bıraktık. Yine havada uçuşan sözler, emek filan vardı gündemde. Böyle günlerde herkes ne kadar dürüst, hakkaniyetli oluyor. Gözlerimiz yaşarıyor. Gerçekten bir hak talebi olsa alınacak cevap hazır: “İşçisin sen, işçi kal!”
Asgari ücret denilen garabet bir durum var. Bu şu demek: Size tam bir yaşam hakkı yok, asgari ölçüde yaşayın. İççi, amele ne dersek diyelim. Sıkıntı çeken demek oluyor. Amele pazarında beklemek kolay mıdır? Sırtınızda dünyayı taşırken, teriniz boncuk boncuk yüzünüze akarken çocuklarınızın istekleri gelir gözünüze. Ve ya Allah, der güç alırsınız. Ekmeğinizin arasına ter akmıştır, ne de lezizdir.
“En az, en aşağı, en düşük, en alt, minimal, minimum” anlamlarını içinde barıdan “asgari” kelimesi hayatımızın en mühim kavramı. Şimdi sırasıyla bu kelimelerin hayatımızdaki yerini görelim, buyurun efendiler!
En az ekmek,
En az yemek,
En az su,
En az hava,
En az oksijen,
En düşük seviyede ısı,
En düşük seviyede hak,
En düşük maaş,
En düşük eğitim,
En düşük sevgi,
En düşük hayat,
En düşük makam,
En alt daire (bodrum kat)
En altta kal canın çıksın!
Minimum büyüme,
Minimum istek,
Mini mini mini…
Büyüme, küçük kal, çocukluk iyidir evladım. Büyüyünce işçi olacaksın, en düşük seviyede bir hayata uyanacaksın, uyanma! Asgari seviyede sev, asgari seviyede âşık ol! Hayatta hep çırak kalacaksın. Tulum giyersin, saçlarını tarayamazsın ve zaman durur, romanlardaki hayalin bile tükenir.
Bir adam çıkageldi, meclisimizi şereflendirdi. Sözü sohbeti bal şerbet oldu dudağımıza. “Yetinin, şükredin, mütevazı olun, gözünüz yükseklerde olmasın, şatafat ve gösterişin dinimizde yeri yoktur, her şeyin en azını isteyin, bir lokma bir hırka…” dedi ve son model bir cipe binip aramızdan gösterişsiz bir şekilde ayrıldı. Asgari ücretle yaşadığımıza ne kadar sevindik, ne kadar şükrettik Allah’ım! Çıraklar olarak, toplanıp merhumun o unutulmaz şarkısını dinledik: İşçisin sen, işçi kal!