Irmakçı mı Denizci mi?
Doğunun Yedinci Oğlu Sezai Karakoç’un şehir medeniyeti gibi nehir medeniyeti üzerine de bir tasavvuru vardır. Karakoç, nehre dair somut tasavvurunu, insan hayatını nehre benzeterek te soyut bir tasavvur boyutuna taşımıştır.
Sezai
Karakoç, deniz mi nehir mi sorusu karşısında tabi ki nehir cevabını verir. Ona
göre deniz kirlidir, hiç temizlenmez. Karakoç, “fırtınalı denizlerde sahile
çıkmak için çırpınan bir sanatkâr yerine büyük nehirlerin kıyısından büyük
şehirlerin ortasına bir “Tayf” gibi inmek ister. Niçin böyle diyor? Şehirlerin kapalı ve kirlenmiş havasına taze
dağ havası getirmeyi hep nehirler üstlenmiştir.
Sezai
Karakoç’un şiirinde denizden çok nehre ilgi duymasında hiç şüphesiz doğduğu
şehir Ergani’nin kuzeyinde Dicle, güneyinde ise Fırat Nehirlerinin akmasıdır.
Fırat ve Dicle Nehirleri, ülkemiz sınırları içinde Ergani civarında birbirine
en yakın bir şekilde akmaktadır. Sezai Karakoç, bu nedenle “deniz mi nehir mi”
tercihini denizden çok nehirden yana kullanmıştır.
Sezai Karakoç’un
denize karşı ilk çıkışı şöyledir:
Deniz mi dedin ne denizi
Ben Kristof Kolomb’un uşağı değilim
Ben ırmakçıyım denizci değilim
Kulağımda ne bir aşk ne de bir kürek sesi
Bir meydan uğultusu barbar bir inşaat sesi
…
Sezai
Karakoç’a göre hakikat medeniyetinin havzası nehirlerin coğrafyasıdır,
ırmakların arasıdır; Maveraü’n-nehir’dir, Dicle ve Fırat arasıdır. Sanki
medeniyet ağacının çekirdeği ırmaklar arasına atılmıştır. Irmakçı olmak demek
işte bu medeniyeti kurmanın işçiliği ve ona mensubiyettir.
Sezai
Karakoç, yalnız kalınca bile ırmak gibi olur.
“Ve yine
yalnızız kurumuş bir ırmak gibi.”