IRKÇLIK DUVARI HIZLA YÜKSELİRKEN
Benzer ifadeler yıllar boyu aralıklarla Külliye’den sahaya doğru kurulmuş olsa da ülkemizdeki faşist, sert milliyetçi dalganın yükselmesi engellenemedi.
Türkiye’nin Suriye’ye açılan sınır
kapılarından adımınızı dışarıya atar atmaz her biri birbirinden büyük kamplar
dikkatinizi çekecektir. Milyonlarca kişinin irili ufaklı yerleşim yerlerinde
oluşturdukları bu alanlar çadırlarla, barakalarla, derme çatma yahut briketten
evlerle doludur. Kızıl topraklar üzerinde son yıllarda inşa edilen bu kamplarda
yaşayanlar Türkiye’ye giremeyip sınır kapısında kalan insanlara aittir. Esed’in
işbirlikçileriyle birlikte oluşturduğu ölümcül baskıdan kaçanlar devasa tarım
arazilerini yaşam alanına çevirmiş durumdalar. Geçimlerini yardımlarla,
tarımla, basit işlerle ve en çok da ellerinde bidonlarla kilometrelerce yürüyüp
taşıdıkları mazotları satarak sağlayan bu kitlelerin durumu içler acısıdır.
Türkiye’ye beş yıldan fazla bir
süredir Suriyeli geçişine izin verilmiyor. Beş yıldır yeni muhacir yok. Aksine
basit nedenlerle “deport” edilerek belirsizliğe yollanan ve sayıları yüz
binlere ulaşan Suriyeli var. Sosyal medya ve bir takım kaçkın/güdümlü/maşa rolü
gören siyasetçiler eliyle kamuoyu “durmaksızın gelen” ve sayıları 10 milyonu
aşan göçmen algısına sahip oldu. Sözün sahibi tartışmalı olsa da “Gerçek
ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır” ifadesi yaşadığımız
süreci en net ifade eden cümle olarak kullanılabilir. Ülkemizde yaşayan
Suriyelilere yönelik sayısız nefret suçu işlendi. Tacize uğrayan, tahkir
edilen, dövülen pek çok muhacir kardeşimiz oldu. Korkusundan aylardır sokağa
çıkamayan, konuştuğu vakit Suriyeli olduğu anlaşılır korkusuyla ağzını açamayan
yığınla insan var. İnsanın yaşamayacağı izbe yerlerde fahiş kiralarda oturan,
kimsenin yapmak istemediği ağır işlerde hakettiğinin çok altında ücretlerde
çalışan hatta sermayesini ülkemize getirip istihdam oluşturup şirketler kuran Suriyeli
kardeşlerimiz hemen her gün hedef konumuna getirilmenin tedirginliğini
yaşıyorlar.
Sadece bir parti üzerinden değil
neredeyse tüm parti tabanlarında Suriyeli karşıtlığı yükselirken bunun somut
nedenlerini anlamakta güçlük çektiğimizi belirtmeliyiz. İstanbul’un belli başlı
semtleri dışında Anadolu’da göçmenlerin yığıldığı şehirler söz konusu değildir.
Göç süreci yıllar içinde uyuma dönüştüğü için birlikte yaşamaya ilişkin
ihtilaflı durumlar Anadolu’da söz konusu değildir. Çocukken Türkiye’ye gelen,
Türkiye’de doğan yüz binlerce genç ve çocuk tam uyumludur; Türkçe içinde
doğmuş, eğitim sistemimiz içinde büyümektedirler. Nüfusu hızla yaşlanan Türkiye
için uyumlu genç nüfus taze kan gibidir, yeter ki değerlendirmesini bilelim.
Suriye’nin hali hazırdaki şartları ortadayken, öyle ya da böyle ülkemizde,
sayıları 4 milyonu bulan muhacir kitlenin tamamımın dönmesi mümkün değildir. Bu
nüfusun büyük kısmının ülkemizde kalacağı hesaplanarak uyum çalışmaları
sürdürülmeli ve siyasetçiler bu gerçeği kabullenerek politika üretmelidirler.
Gerginlikleri artıracak, faşizmi hortlatacak, nefret tohumları yeşertecek
açıklamalar ülkenin birlik ve beraberliği için en büyük tehdittir. Bu bağlamda
Özgür-Der’in İstanbul’un Fatih semtinde yer alan Saraçhane Parkı’nda 16 Eylül
Cumartesi günü (bugün) yapacağı “Irkçılığa Karşı Kardeşliğimizi Yükseltelim”
çağrısı son derece önemli ve yerinde bir çabadır. Kardeşliğimizi pekiştirecek
her çağrıya kulak kesilmeli ve desteklemeliyiz. Nefreti artıracak, şiddete
dönüşebilecek, ayrımcılığı artıran her çağrıyı da susturma adına gayret
göstermek gerekir.
Bizim için ölçü Kur’an-ı Kerim’deki
ayetlerle birlikte Hz. Muhammed’in (SAV) buyruğudur. Efendimizin şöyle dediği
rivayet edilir: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve
birbirlerini korumakta bir vücudun azaları gibidir. Vücudun bir uzvu
hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa
tutulurlar.”
Ülkemizdeki göçmen
meselesi Arap, Türk meselesi olarak algılanamaz/algılanmamalıdır. Bizler
kardeşiz. Yapay sınırlar, sonradan örülen teller ve koyulan mayınlar aşılır ama
iş zihinlere taşınmışsa sorun çetrefilleşir. Ülkemizdeki pek çok sorun gibi
göçmen sorunu da İslamlaştıkça, özümüze döndükçe ve tutarlı müslümanların
sayısı arttıkça hızla çözülecektir.