Irkçılık hastalığı, kişiliğimizi zehirliyor!
Kamuoyunda bilinen bir şarkıcının Araplarla ve Suriyelilerle ilgili tweetleri, ırkçılığın toplumun her kesimine sinen derin bir hastalık olduğunu göstermektedir. Gerçek kişilere ulaştıkça etrafımızda ruhsal, düşünsel, zihinsel ve duygusal açılardan sağlığını kaybetmiş ne kadar tehlikeli insanın var olduğunu keşfediyoruz. Ruhsal ve duygusal kişilikleri bozulmuş tipleri, hayatımızın her alanında görmek mümkündür. Bu ulusal bir gazetede yazan bir köşe yazarı olabilir, ünlü bir şarkıcı olabilir, televizyonda program yapan biri olabilir, bu siyasetçi olabilir.
Duygusal ve düşünsel patolojilerini yansıtan bu klinik
vakaların birinci özelliği, bunların hiçbir şekilde birey olarak nitelenmeyi
hak etmemeleridir. Bu patolojik tipler, kendi bireyselliklerini hiçbir şekilde
geliştirip farklılaştırma yeteneğine sahip olmadıkları gibi, diğer insanların
bireyselliklerinin de farkında değillerdirler. Kendi farklılığının ve diğer
insanlarının farklılığının farkında olmak, bireyselliğin olmazsa olmaz
koşuludur.
Bu patolojik tipler, birey olarak özgün, özgür ve olgun
insanlar olmayı başaramamış hep çocuk olarak kalmış, kişiliklerinin ilkel materyallerini
geliştirememişlerdir. Onlar ilk önce kendi bireyselliklerini iğfal ve iğdiş
etmişlerdir. Kendi bireyselliklerini iğfal eden bu ilkel çocuğumsu tipler,
başkalarının bireyselliğini iğfal ve iğdiş etme arzusuyla yanıp
tutuşmaktadırlar.
Bireyselliklerini kendi elleriyle iğfal edenlerin
kişilikleri çok boyutlu bir zenginliğe sahip değildir. Örneğin bu kişilikler,
hiçbir şekilde ince bir mizah yeteneğine sahip değildirler. Yaptıkları sadece kendi
ve diğer insanların bireyselliklerini iğfal etme arzularını ortaya koymaktır.
Patolojik vakaların, kişiliklerinin bu ilkelliğini mizah ve akıl olarak
yüceltmeleri ise işin en acı yönüdür. Bunlar kendilerinin farkında olmadıkları
gibi, dış dünyanın da farkında değildirler. Onlar kendilerini dünyaya kapattıkları
gibi, kendi içlerinde sadece kendilerinin ilkel bir çocuk olarak yaşadıkları
bir dünya yaratmışlardır.
Büyümeyen ve olgunlaşmayan patolojik tip, aslında insana
yabancıdır. İnsanlarla beraber olmak onun için en ağır yüktür. Hayatlarının her
anında diğer insanlarla beraber olmayı kendileri için işkence olarak
hissedeler. Kendilerini işkenceden kurtarmak için bu tipler, hep insanlardan
kaçıp dağlara kaçmayı arzu ederler. Ancak bunu hiçbir zaman açık yüreklilikle
ifade etme cesaretine sahip değildirler. Bunu ifade etmek yerine farklı yaşam
tarzlarına mensup insanları hiç beğenmezler ve onları aşağılarlar. Aslında
sorun, farklı olan ötekiler değildir. Esas sorun kişinin bizzat kendisidir,
çünkü patolojik tipler, esas olarak kendilerini ötekileştirmektedirler.
Irkçılık ve cinsiyetçilik gibi insan karşıtlığını içeren
ilkel hastalıklar, kişiliğe bulaştığında bunları tedavi etmek çok zordur. Hep farklı
olanı köleleştirmek, aşağılamak ve kullanmak arzusu, bunların zihinsel ve duygusal
dünyalarını beslemektedir. Farklı olanın hak ve hürriyetlerine saygı gösterme
şeklinde bir erdem ve bireysellik, bu patolojik ırkçı tiplere çok yabancıdır.
Onlar, farklı olanın kendisine ait hak ve özgürlükleri olduğunu tanımak yerine onun
insan hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırıp aşağılamaktadırlar. Kısacası,
onlar için kendilerinden farklı olan bireyler, köleleştirilecek bir metadan
başka bir şey değildirler. Bundan dolayı, ırkçılığın, fanatizmin ve cinsiyet
ayırımcılığının her türlü patolojik tezahürüne karşı derinliğine bir
duyarlılığa sahip olmalı ve ırkçı söylemler karşısında insanlığımızı
savunmalıyız.