Irkçılığı Yumruklayan Adam
Günümüzde teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiğinde hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. 90’lı yıllardan itibaren internetin devreye girmesiyle bilgiye ulaşmanın daha da kolaylaştığını söyleyebiliriz. Dünyanın en ücra köşesinde de olsa olanı biteni anında öğreniyoruz. Gizlilik- saklı kalma gibi kavramlar ortadan kalktı. Her şey alenilik kazandı. İyi mi oldu, kötü mü oldu onu tarihin ileriki günlerine kavuşacaklar öğreneceklerdir. Bu konuda görüş bildirmenin erken olduğunu belirtebilirim.
Teknolojinin
aklımızın önünde gittiğinin görüntüsü zuhurat olarak yukarıdaki paragraf ortaya
çıktı diyelim mi? Spiker Orhan Ayhan’ın
heyecanla anlattığı boks müsabakalarını dinlediğim altmışlı yılları hatırladım.
Çocukluğumuzun ve ilk gençlik yıllarımızın efsanesi Muhammed Ali’nin dergilerde çıkan resimlerini özenle kesip kitap
sayfalarımız arasına koyardık. Sol kroşe, sağ aparkat, karın boşluğu
kavramlarının yanı sıra “Kelebek gibi
konar, arı gibi sokarım” deyimi de lügatimize girmişti. ABD’li bir
siyahînin Müslüman olmasının ardından evrenselliğin ne olduğunun şuurunda
olmadan sadece inanan bir insanı gönülden desteklerdik. Şimdilerde hayatı ile
ilgili belgeselleri teknolojik gelişmeler sayesinde masa başında seyrediyorum.
Nevzat Yalçıntaş’ın hatıralarının derlendiği Türkiye’yi Yükselten Yıllar/ Hatıralar kitabının
kaynak olarak kitaplığımızdaki yerini almasından sonra hocamızla ilgili bir iki
yazı kaleme alarak hatıralarımızla yâd etmiştik. Özenle hazırlanmış ve yakın
tarihimize ışık önemli bir eserin editörlüğünü rahmetli İsmet Uçma yapmış. İşaret
Yayınları arasında çıkan kitapta hocamız gezdiği ülkeler, tanıştığı
insanlar, başına gelenlerden başlayarak anlatmış. Hayatına dokunduğu isimlerin
başında ise Muhammed Ali geliyor.
İngiltere’de bulunduğu bir sırada Londra Kültür Merkezi’nden boksör Cassius Marcellus Clay’ın bir unvan maçı için geldiğini
haber veriyorlar. Ertesi gün kaldığı
otelin lobisinde selamlaşmanın ardından Ali’nin
kelime-i şehadet getirmeye başladığı ve sarıldıklarını anlatıyor. Yalçıntaş Hoca şöyle devam ediyor: “Bir de baktım ki, gözlerinden pıtır pıtır
yaşlar dökülüyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, o an hem duygulandım, hem
şaşırdım. Teessürünün nedenini tahmin ettiysem de, yine de onu teessüre sevk
edecek bir davranış hatası yapıp yapmadığımdan emin olmak istedim.” Clay’e niye ağladığını soruyor; “Bunlar mutluluk gözyaşları. Şu yaşımdayım,
bana sarılan ilk beyaz adam sizsiniz” demiş.
Sonra Muhammed Ali ve
ekibinin odasına misafir oluyor. Namaz kılmayı bilmediklerini söyleyince, bilgilendiriyor
ve öğretiyor. Bunun üzerine Muhammed Ali
onu öğlen yemeğine davet ediyor ve dünya şampiyonası maçına çıkana kadar
Müslüman olduğunu açıklamayacağını, şampiyon olup basın açıklamasıyla açıklamak
istediğini söylüyor.
Nevzat Yalçıntaş’a, eğer Müslüman olduğunu söylerse
onu maça bile çıkartmayacaklarını, işin içinde olan birisi olarak tahmin
edebiliyor. Ringlerde ırkçılığı döven Muhammed Ali “Ne zaman ki bu maç bitecek ve galibiyetim tescillenecek, işte o zaman
basın toplantısıyla hakiki ismimi söyleyeceğim” demiş.
Türkiye’deki
dindar ve muhafazakâr gençliğin gönlünde yer tutan Muhammed Ali 1 Ekim 1976’da yaptığı ziyarette ileride doğacak
oğluna ‘Muhammed Ali Fatih’ ismini
koyan, Milli Selamet Partisi (MSP)
lideri ve başbakan yardımcısı Necmettin
Erbakan, Devlet Bakanı Hasan Aksay
ve Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş’le
Sultanahmet Camii’nde cuma namazı kılmıştı. 3 Haziran 2016 tarihinde vefat eden Muhammed Ali’nin
cenaze töreni ve namazına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eşi Emine
Erdoğan’la katılmıştı. Allah Nevzat
Yalçıntaş, İsmet Uçma ve yazımıza konu ettiğimiz Muhammed Ali’ye rahmet etsin, makamını âli eylesin ve’s-selam.