İrini Korsanları
Türkiye’nin sabrı, yönünü çevirdiği batı emperyalizmi
tarafından sınanıyor. 2003 çuval olayında FETÖ unsurları yüzünden gerekli tavrı
alamayan Türkiye’nin Mavi Marmara’daki uzlaşmacı tavrından cesaretlenen sözde
adalet dağıtıcıları Türk bayraklı bir gemiye korsanca saldırarak güç gösterisi
yaptılar.
Korsanlığa katılanlar AB tarafından 31 Mart 2020- 31 Mart
2021 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan İrini operasyonu görev gücüne
dahil. Aya İrini, İstanbul’da Sur-i Sultani’nin içinde kalan bir kilise. Roma’nın
pagan zulmüne baş kaldırarak, Hristiyanlığı benimsediği için türlü işkencelere
maruz kalan Penalope adına yaptırılmış bir kilise. İrini diye aziz ilan edilen
bu cesur kadının isminin Irkçı Avrupa’nın Müslümanların haklarını gasp etme
operasyonuna verilmesi trajikomik ötesi bir durum.
Osmanlılar yıllar yılı Kilise binasını muhafaza etmekle birlikte,
bir dönem silah deposu olarak kullanmış, son dönemde de müze yapılmış. Türkiye
ve NATO İrini operasyonuna dahil değil. Akdeniz’de Libya’dan Avrupa’ya göçmen
kaçakçılığını denetlemek için NATO tarafından yürütülen bir de Sofya operasyonu
var. Her nedense, Libya’ya yönelik operasyonlar İstanbul’daki Aya Sofya ve Aya
İrini olarak isimlendiriliyor. Her iki operasyon da hedef Libya’dan çok
Türkiye.
Bu saldırıyı, Fransansız fırkateyninin Türk gemisini
arayamadığı için yaptığı yaygaraların bir devamı olarak görebiliriz. Saldırının
amacı güya Türkiye’den Libya’ya silah gönderilme şüphesiymiş. 2011 yılında
Libya’da Fransa’nın oldu bittisi ile başlatılan operasyonun ardından aldığı
Silah denetim kararı elli kere kadük oldu. Yani o karardan sonra hükümet
kuruldu BM Libya’da Serrac hükümetini meşru olarak tanıdı. Amaçları Libya
petrolüne çökmek olan Fransa ve AB’nin Serrac’ı, Hafter eliyle devirme planları
ise Türkiye’nin iradesine çarptı. Deniz Muhafızı, Sofia ve İrini operasyonları
AB’nin tek taraflı inisiyatiflerini gösteriyor.
BM Kararı, terör, silah, uyuşturucu, insan kaçakçılığı
şüphesiyle bayrak devletten izin alınmak suretiyle gemilerin aranmasına izin
veriyor. Ne hikmetse AB, Libya’ya girecek silahları Serraç hükümetine karşı
yapılan saldırılar döneminde aklına bile getirmemiş. Başarısız darbe girişimcisi
Hafter, Mısır sınırından ve özellikle Rus Wagner gruplar havadan silah ve
terörist yardımı alıyor. NATO’nun bunlar için herhangi bir fikri hala yok.
Korsanlık, Yunan Generalin komutasında, Alman gemisinden,
İtalyan birliklerinin katılımıyla organize bir suç olarak gerçekleşti.
Saldırıya uğrayan Rosaline A gemisi saygın Alman ortaklı bir Türk firmasına
ait. Yani işin içinde bir kumpas var. Kumpas başarılı olsa idi, 10-11 Aralık AB
liderler zirvesinde Türkiye’ye yaptırım için ellerine koz geçecekti. Aramalarda
ihbar edilen silahı bulamadıkları gibi, Türk istihbaratının başarılı çalışması
ile, gemiye iddialarıın ispatlayacak silah da koyamadılar. Yani sözde ambargo
girişimlerine yeni bir gerekçe üretemediler.
Olup bitenlere NATO nasıl bakıyor diye bakarsanız, yeni
dönemde NATO, AB ile siyasi olarak da bütünleşme çabasında. Akdeniz’de Türkiye,
Mısır, Libya gibi Müslümanların haklarını gasp etmek için Güney Kıbrıs ve
İsrail gibi PKK terörünü de koruma kalkanına almak istiyor. Sözde demokrasi,
özgürlük ve hukukun üstünlüğü temelinde ülkeleri dizayn etme uğraşıyla bir
hibrit savaşı sürdürüyor. Geçtiğimiz
dönemde öncelediği uluslararası terörizmi biraz daha geri plana iterek siber
tehdit, nükleer silah, salgın ve dezenformasyonu önceliğine aldı. İranlı nükleer
fizikçi Muhsin Fahrizade cinayetinin ardında da NATO çıkarsa hiç şaşırmayın.
NATO’nun sözde terörizmle mücadeleyi geri plana atmasının
ana sebebi, artık çuvala sığmayan Batı’da virüsten daha hızlı yayılan aşırı sağ
(Hristiyan) terörle yüzleşme korkusudur.
NATO, hukuksuz kararlarının veto edilmesi ihtimaline karşı sözde
reformlara başladı. AB ile siyasi işbirliği ve iletişimi güçlendirmek için 140
tavsiyeyi kararı almayı planlıyor. Güney Kıbrıs’ın yanında Avusturya,
Finlandiya, İrlanda, Malta ve İsveç’i ortaklık programına dahil etmek istiyor.
Korsanlık sadece Akdeniz’de değil, Brüksel’de, AB Liderler zirvesinde masa
başında da yapılacak. Bize düşen İrini korsanlarına geçit vermemektir. Korsanlar ABD, AB parlamentolarında da
canhıraş şekilde çalışıyor. Fransız parlamentosu korsan bir karara imza atarak
sözde sözde Karabağ cumhuriyetini tanıdılar. Parlamentonun aldığı kararı ise
Dışişleri Bakanları tanımadığını açıkladı. Yıllardır korsan soykırım
tasarılarıyla Türkiye’yi köşeye sıkıştırma oyunu bu sefer Azerbaycan üzerinde
oynanıyor.
NATO’nun Türkiye’deki dezenformasyon faaliyetlerini ise
enerji bağımsızlığı, nükleer enerji, hava sahası güvenliği S-400, Savunma
Sanayide yerlilik, devletin bekasına yönelik operasyonlar karşısında direnci
kırmak için fonladığı STK ve siyasi partiler üzerinden ciddi bir dezenformasyon
faaliyeti yürütüyor.
Türk ekonomisini zora sokmak için Borsa İstanbul’un Avrupa
Kalkınma Bankası’nın elinden çıkardığı hisselerin Katar tarafından 2,5 kat daha
fazla fiyat verilerek alınması, AB’nin Türkiye’ye uygulamak isteyeceği ambargo
girişiminin etkisini şimdiden kırdı. Bu yüzden kuduran beslemeleri, savunma
sanayiinin yerlileşmesine çamur atabilmek için ‘Tank palet satışı, Türk
Ordusu’nun Katar’a satışıdır’ şeklinde alçakça cümleler kuruyorlar. Leopard tankı tamiri ile Altay tankı
üretiminin arasında farkı ayırt edemeyecek kadar gafil bu ihanet şebekelerinin
Borsa İstanbul satışı ile Ekonomik kuşatmanın yarıldığını, Tank palet
fabrikasında Altay tankı üretiminden de Almanların yerine, Türk şirketleri MKEK, ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN, BMC gibi
firmaların kazanacağını ya bilmiyorlar veya İrini korsanlarına diyet borcunu
ödüyorlar. Malumunuz olduğu üzere hibrit savaş sadece sahada değil, ekonomiler
üzerinden, şirketler üzerinden, diplomatik oyunlarla masada da devam ediyor.
Vesselam…