İRAN ve İslam dünyası
İRAN’ın acısı, İslam dünyası ile ittihat ettiği zaman hafifler veya unutulur hatta...
İran ne zaman İslam dünyasının dört temel esası üzerinde gönül ve eylem birliği yaparsa, korkularından kurtulur. İslam coğrafyasındaki zulüm, gözyaşı ve ayrılıklara karşı bütün varlığını ortaya koyarsa onurlu yaşamaktan emin olur. Siyonizm ve kapitalizmden intikam almış olur, içindeki beklenen huzuru da yakalamış olur.
İslam dünyasında İran çoğu zaman kendi isteği ve yaptıklarıyla diğer zamanlarda yanlış anlaşılma ve imparatorluktan gelen gururlu davranışlarını terk etmemesiyle bugüne kadar bir ayrılıkçı medeniyet olarak tanındı ve muhtemelen kendisi öyle kalmak istedi. İslam’la tam bütünleşmedi ve İslam dünyası ile tam bir araya gelmedi. Lakin bu zaman eski zamanlar gibi değil. Varlığınızın en asli unsurlarını yeniden tanımlamanız, var olmanızın gerçek sebebini ortaya koymanız gerekir. Dünyaya ağıt yakanların ya da ağıt yaktıranların pençesinde kıvranırken yeni ağıt yakanlara hiç ihtiyaç yoktur. Hikmet ve şefkat ikliminde İttihatla adaleti ve kardeşliği gösterecek gerçek insanlık havarilerine, yani Kur’ani ve Muhammedi Müslümanlara ihtiyaç var. Demokrasi palavrasıyla İslam dünyasını kana bulayanları kendi inlerine gönderecek hakiki kardeşlik iklimi oluşturacak azizlere; dürtülerini hisleriyle kontrol edecek hikmet ve şefkat kahramanlarına ihtiyaç var. Bu kahramanlar İslam coğrafyasının her yerinde var ama uykudalar.
İran evvela Şia noktasındaki samimiyetini ehli sünnet taraflarını muhabbetle kucaklamakla göstermeli ve onlara yapılan zulmü kendine yapılmış gibi bütün İslam dünyasına göstermelidir. Ehli sünnetin kendisi için sürekli koruduğu ve muhafaza ettiği kardeşlik hukukuna geri dönerek batı tarafındaki bütün kullanılmışlığını engellemelidir. Bu saf samimiyeti Ehli sünnet de Şia canibine göstermelidir.
İran’ın kurtuluşu ve acılarına son vermesi ne Rusya ile olan kirli ittifaklarındadır. Ne Çin ile olan komünist ve çirkin politikalara destek vermesindedir. Ne de sürekli kavga etmek istediği ve büyük şeytan olarak tanımladığı ABD ve Siyonist İsrail ile hatta batı tarafından İslam dünyası içinde sürekli canlı durdurulan Nusayri, Husi vb. diğer bütün ayrılıkçı güçleri desteklemektedir.
İran acilen İslam dünyası ile birleşmelidir, amasız ve lakinsiz olarak... Romantik milliyetçilik olan geçmişteki acılar veya sevinçlerde kalmayı geride bırakarak... Allah’ı bir, peygamberi bir, dini ve kitabı bir, kıblesi bir olan dört unsurun gereğini yerine getirerek vahdet ikliminde bir araya gelip bütün diğer ayrılıkları kenara itmelidir. Eylem ve söylemiyle ortaya koyduğu bu samimiyetini bütün İslam dünyası şefkat ve hikmetiyle sorgulamadan kabul etmeli ve Yusuf’un kardeşlerine kavuştuğu gibi kavuşmuş addetmelidir.
İran ve İslam dünyası ne Acem ne Arap ne de Türk vs. İslam’ıyla bir araya gelemez. Ancak ve ancak Kur’an ve sünnet İslam’ı ile acilen bütün ayrılıklarını bir tarafa bırakıp ittihat etmelidir.
İran ne küçümsenecek kadar yetersiz bir güç, ne de abartılacak kadar yeterli bir kuvvettir. Bütün bu çelişkiler içinde ancak ve ancak İslam dünyasına dayanarak ayakta kalacak bir gerçekliği görmelidir.
İslam dünyası olarak artık şunu bilmeliyiz; büyük İslam ailesinin yüreğinin cebine aklının kemendine yerleştirmemiz gereken bir dua gibi ezberlenmesi zorunlu olan şeyin kardeşler arasına girilmez gerçekliğidir. Çünkü bu büyük aile başkasının hayatına dokunmaktansa evvela kendi hayatını güzel dokumaktan sorumludur. Yakmayı hiç tercih etmedik hep yanmayı tercih ettik. Bunun için ateşimiz de içimizdendir onu söndürecek su da bizde mevcuttur. Bu mümtaz ailenin en kritik dönemlerinde dahi bir Habil’i, Yusuf’u veya Muhammedi mutlaka vardır.
Bilir misiniz kavga denkler arasında olur. Kardeşler arasına girilmez. Araya girilecekse de illaki sulh için girilir. Evdeki ve evin dışındaki kardeş kavgasını bitirmenin yegane çaresi mızıkçılığı hatta acı da olsa örselenmişliği bir tarafa bırakıp sulhta hayrın olduğunu anlamaktır.
Pirinç kardeşlerin hikayesini bilirsiniz. İrili ufaklı bütün pirinçler büyük zahmetlerden geçerek ve onca çileleri çekerek hem de üzerlerindeki bütün fazlalıkları bir kenara koyarak beyazın en güzel haliyle bir arada olmanın sevinciyle toplanmışlar bir yere. Kendi renklerinde olmayan ve aralarına girmek isteyen her varlık fark edilmiş onlar tarafından. Bu yüzden asırlarca diğerlerini fark etmenin saflığı ve dürüstlüğüyle kardeşçe yaşamış bu pirinç kardeşler bir arada. Bu saflığını tadanlar bir taraftan lezzeti çok beğenmişler, diğer taraftan kıskançlık duygusuyla pirinç kardeşlerin arasını açmak istemişler. Hangi renkten ve türden şey aralarına koymuşlarsa bir türlü pirinç kardeşlerin huzurunu bozamamışlar. Yıllar böyle devam ederken ve pirinç kardeşler de hafif gevşerken bulmuş, onları birbirine düşürecek şeyi rakipleri. Ve sinsice onlar gibi görünen ama asla onlar gibi olmayan beyaz taş parçalarını aralarına atmışlar. Bu taşlar, hem cansız, hem de ruhsuz olmakla kalmamış bütün pirinç kardeşlerin arasını açmış. Sonunda dağılmaya başlamış bu beyaz kardeşlik ve çaresizce birbirlerine demeye başlamışlar ayıkla pirincin taşını. O gün bugündür pirinç kardeşler taş ayıklamakla meşgulken onları yemek isteyenlerse keyif çatıp durmaktadırlar.
Evet İslam dünyası Kur’an ve sünnetin çizgisinden uzaklaştığı için yüzyıllardır elem dolu vakitlerle pirincin taşını ayıklamakla meşguldür. Bu taşın son sert ve çirkin olanı İranlı kardeşimizin dişini kırdı ve yüreğini acıttı. Artık yeni acılar istemiyoruz ve diyoruz ki, Müslümanı Müslümanla dövüyorlar. Özellikle de pirincin içindeki beyaz taş gibi görünen içimizdeki ahmak ve akılsızlarla parçalıyorlar. Pirinç kardeşleri birbirine düşürdükleri gibi.
Bu cihanın ve İslam dünyasının saadet ve selametini temin için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Hafız-ı Şirazî’nin dediği gibi.
İki dünya huzuru şu sözün tefsiridir:
Dostlarla mürüvvet düşmanlarla müdara...
Yeni tarihler yazmadıkça geçmişle avunmak üzücü bir şey olsa gerektir.