Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2963.22
BIST 100
9669.18
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Ekim 2021

İrade terbiyesi

İstanbul serüvenimin ilk yıllarıydı… İkametgahımız Fatih’ti… Zeyrek mahallesi Kırbacı sokakta üç yıl kadar oturduk… Evimizin olduğu sokakta ismi garip, hikâyesi ilginç bir cami bulunuyordu… ‘’Sanki Yedim Camii…’’ Mütevazı ve tarihi yapısı ile şirindi… Rivayet o ki 1700’lü yıllarda Keçeci Hayreddin Efendi isimli, orta halli bir esnaf; canı bir şey yemek istediğinde ‘’sanki yedim’’ diyerek parasını bir kenarda biriktirir… 20 yıllık tasarruf ile camiyi yaptırır ve ismini ‘’Sanki Yedim Camisi’’ kor…

İşte israfı tasarrufa çevirebilenlerin eseri…

‘’Damlaya damlaya göl olur’’ un gözle görülür güzelliği… Evet, arzular dizginlenebilse, kabaran iştahlar kontrol altına alınabilse hayat başka bir anlam kazanır… Maalesef Kapitalizmin tüketim çılgınlığı bizi birçok iyilik ve güzellikten mahrum bırakıyor… Lüks ve israf yarışı değer ve duyarlılıklarımızı yozlaştırıyor… Haz, hız ve hırs üçgeninden erdemsiz yaşamlara yem oluyoruz, yenik düşüyoruz… Dahası olumsuzluklara karşı duracak irademiz çöküyor…

Hedonist baskılara hangi irade ile direneceğiz? Önce irade terbiyesini ıskaladık, şimdilerde irademiz elden gidiyor… İrade ve idealler çökünce durumu idare etmeye çalışıyoruz… Günü kurtarmanın derdindeyiz…

Mukavemet ve muhalefet damarımız daralınca mülayim ve muhafazakâr bir zihne ve zemine razı olduk…

Dünya ve ahiret dengesini doğru kuramadık… Böyle olunca duruş ve davranışlarımız değişti… Hayata bakışımız, eşya ile ilişkimiz bağlamından koptu… Dava derdi yerini dünyalık kaygılara terk etti…

Bu kabul edilebilir bir hâl midir? Hayır!

Alışkanlıklarımızı, arzularımızı, aşırılıklarımızı mutlaka gözden geçirmeliyiz… Öncelikle bunu yapabilecek güçlü bir iradeyi kuşanmalıyız… Takva ile takviye edilmiş bir irade…

İrade meselesine değinince bir anımı paylaşmadan geçemeyeceğim…

Yıllar önce bir grup genç arkadaşla birlikte umreye gitmek nasip olmuştu… Medine’deyiz… Yatsı namazlarından sonra kaldığımız otelin lobisinde umreci kardeşlerimizle sohbet programlarımız oluyor… Bir gün sohbetten sonra odama çekilmiştim, pencereden Medine’yi seyrediyordum… Otelin girişine yakın bir yerde umreci gençlerimizin birlikte sigara içtiklerini gördüm… Üzüldüm. Sigara hoş bir şey değil… Hele Medine’de hiç değil… Kibarca arkadaşları uyarmam gerektiğini düşündüm… Bir gün sohbetten sonra sordum:

-Kardeşler umreye gelmekten herhalde memnunsunuz? Her yıl gelmek ister misiniz?

-Tabi ki, kim istemez ki? Ancak maddi durumlarımız belli, nasıl gelebiliriz?

-İsterseniz gelirsiniz… Bakınız size izah edeyim… Sigara içen bir Müslüman düşünün, günlük sigara için tükettiği parayı 365 ile çarpın çıkan meblağ belli… Sigarayı terk etme durumunda bu birikim ile her yıl umreye gidebilir hatta bir bavul hediyelik eşya bile alabilir…

Gençlerimiz zeki olunca anında karşı bir soru ile hamlede bulundular:

-Hocam verdiğiniz örnek sigara içenler içindi, peki sigara içmeyenler ne yapacak?

-Onunda hesabını yapmış bulunuyorum. Bende dâhil çokça çay tüketmeyi seviyoruz. Günlük tükettiğimiz çayın sadece yüzde ellisini terk etsek her yıl umreye gelebilme imkânı elde etmiş oluruz…

Hayatımızın diğer tüketim kalemlerini hesap etmeye bilmem gerek var mıdır?

Bağımlılık boyutunda devam edegelen nice hobilerimiz var, değil mi? Heba ve heder ettiğimiz nice birikimlerimize yazık değil mi?

Herhalde öncelikle bir irade terbiyesi ve nefis tezkiyesine ihtiyacımız var…

Türkiye’de her üç tabak yemekten birinin çöpe gittiğini biliyor muyuz? Üç-beş yılda bir evin mefruşatını değiştirmesine bu saatten sonra kim itiraz edebilir? Fazladan alınan bir ayakkabının, bir takım elbisenin çalışma hayatımızın kaç saatine tekabül ettiğini hesap etmemiz gerekmiyor mu?

Hülasa, hesabı verilebilir halis hayatlara muhtacız…

Ve de inancımızla irademizin işbirliğine ihtiyaç var…