İptal yetmez
Değerli okurlarım insan hafızası nisyana meyilli olunca hatırlama ve hatırlatmaya sık ihtiyaç duyar. Unutur çünkü.
Bazen
unuttuğunu da unutarak garip savrulmalarda yaşayabilir. Hepimizin günlük
pratiğinde az yada çok böyle yaşanmışlıklar vardır.
Şimdi asıl
konumuza dönelim. Malum geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile
İstanbul sözleşmesi yürürlükten kaldırıldı. Kıyamet koparıcıların ufak tefek
debelenmeleri dışında şimdilik suskunlukları fırtına öncesi sessizliğe
benziyor.
Bu
sözleşmeyi kabul ederek, aslını inkâr eder bir duruma düşmüş din, dil, kültür,
örf, adet, gelenek, görenek gibi evrenselimiz olan kavramların hepsini çöpe
atarak tüm değerlerimizin içini dinamitlemişti.
Küçük bir
azınlık dışında vatandaş memnun ve mutlu oldu bu karardan. Lutiler ve onun
hamiliğine soyunan azgın azınlık her zamanki gibi yaygara edebiyatına yine
sarılarak ufak tefek gürültülerle milleti rahatsız ediyor olsalar da alıştık
artık bu tür zırvalara.
Ülkemizde
kadına şiddetin serbest bırakıldığından bahisle ağzına geleni kulaklarının
işitmediği bir edepsizlikle atıp tutanların amacı keşke üzüm yemek olsa.
Ne gezer.
Onlar kim
insanlık kim.
Devletimize
polisimize katil demek dışında bildikleri başka bir sloganda yok.
Varsa yoksa
düşmanlık. Devlete millete, milletin değerlerine vesselam her türlü hayırlı işe
ve olguya düşmanlıkları var ve bunu cesurca savunmak gibi de bir duruşları var.
Keşke
bunlardaki cesaret vatandaşlarımızda da olsa.
Ülkemizin
ayağına pranga olan daha çok ama çok meselesi var.
Hepsi
birbirinden acil olmasına acilde devlet aklı öncelik sıralamasında nelere
dikkat edecek bakıp göreceğiz.
Ayasofya’nın
zincirlerini kırarak ecdadın bedduasından kurtuluşumuzdan felaket bekleyen
tellallar yeniden işbaşı yapar mı doğrusu merak ediyorum. Taksim camisinin Ramazan
ayı ile birlikte ibadete açılmasını da sindirerek kabul edeceklerini de
sanmıyorum.
Ama çok
şükür milletimiz zinde ve üç beş savruğun hezeyanlarına pabuç bırakmaya da hiç
niyetli değil. Şimdi asıl beklentisi İstanbul sözleşmesinin uygulanmasında esas
rol oynayan 6284 sayılı yasanın islah edilmesi ile ilgili çalışmanın bir an
önce başlatılması.
6284 namı
değer aile dinamiti olan bu ucube yasa derhal ele alınmalı ve çıkardığı
gözlerle ilgili bölümleri ıslah edilmeli. Kanun inanç değerlerimize, şanlı
tarihimize ve geleneklerimize uygun hale getirilerek analarımızı ve
bacılarımızı sözde değil özde koruma altına almalı.
İstanbul sözleşmesi
ve bu sözleşmeyi desteklemek için çıkarılan 6284 kanun ile kadınlarımızı
kızlarımızı bırakın korumayı daha çok cinayet ve daha çok kıyıma sebep olduğu
yetmezmiş gibi binlerce yuva eften püften sebeplerle tar umar olmuş durumda.
Kadının
beyanı esastır demek kadar hakka hukuka riayetsiz bir savunma olamaz.
Cenneti
ayaklarının altına seren bir din ve kutsal kitabımızda ismi nisa olan bir süre
ile kadınlarımızın kızlarımızın hakkını hukukunu garanti altına alan Allah ve
onun peygamberinin kadına verdiği değer hangi kanunda hangi hukukta var.
İnsan
merkezli çalışmalar devlet desteği ile çoğaltılmalı.
Her şeyi
cumhurbaşkanından bekleyen beleşçi bir toplum olma yolunda gittiğimiz bu
günlerde vatandaş olarak bizler yapmamız gerekenleri yapmalı ve elimizi ağırda
olsa taşın altına koyabilmeliyiz.
Yazılacak
çizilecek daha çok şey var.
Ülkemiz
insanı kendine gelip gerçekleri daha arı duru görmeye başladıkça devletimizin
yapmak istediği olumlu şeylerle ilgili ön yargılı kafa karıştırıcı krosçuların
tamtamlarını ve boş gürültülerini elinin tersi ile itecek ve hadi aradan
diyecektir.
Kendi
hatalarımızla yüzleşme cesareti içerisinde olursak, başkalarının gözünün
içindeki çöpe odaklanma hatasına düşmez ve kendimize olan saygıyı çoğaltarak iç
çatışmalar yaşamayız.
Bardağın
dolu ve boş taraflarını göstererek birbirimize had bildirmek yerine, yerinde ve
zamanında tavırlarımızı bütünleştirip birleştirerek yerli ve yabancı güruhun
hevesini kursaklarında bırakıp kinleri ile boğulmalarına yardımcı olmalıyız.
Hiç kimse
ama hiç kimse layüsel değil.
Akıl işte
bu gerçekliği kavradığı zaman akıldır.
İçinden
geçtiğimiz kasvetli günleri fazla uzatmadan eğitim sistemimiz derhal ele
alınarak millilik kavramı sözde kalmadan eyleme geçirilmeli ve manevi
kalkınmamız için gerekli alt yapı ile donatılmasında daha fazla geç kalmayarak
terbiyeye talimi başlatmalıdır.
Talim ve
terbiye bu iki şümullü kelimenin yerini millilik ile doldurarak bugünlere
geldik ve eğitim adına koskoca bir hiç ile gençlerimizi amaçsız hedefsiz
gayesiz kaygısız ülküsüz yetiştirmek için her türlü gayreti gösterdik.
Daha fazla
geç kalma lüksü yok ülkemizin.
Yarın geç
bugünden tezi yok.
Kanunları
kullanarak daha fazla yuvayı yıkmayalım. Hak ve hukuk gibi evrensel kavramları
kullanırken ayırımcı olmadan hayvanında insanında hakkını koruyalım. Kaş
yapalım derken daha fazla göz çıkartmamanın yegane yolu empati yapmaktır.
Kendine
yapılmasını istemediğin şeyleri başkasına yapmayarak işlemi başlatabiliriz.
Sağlık ve
mutluluk dileklerimle.