Dolar (USD)
35.00
Euro (EUR)
36.54
Gram Altın
2944.93
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Kasım 2020

İnsansız İslam

Özellikle sosyal medyadaki bazı paylaşımlarda sıklıkla dikkatimi çeken sözlerden birisi, mealen “Müslümanlara değil, İslam’a bak” şeklinde ifade edilebilir. Bu ifade, İslam’ın doğru ve gerçekliği ifade ettiğini iddia etmekte; öte yandan müslümanların İslam’ın ete kemiğe büründürülmesi konusunda zafiyetlere sahip olduğunun altını çizmektedir.

Gerçekten böyle bir şey mümkün müdür? İsterseniz bun analiz etmeye çalışalım. Çok farklı dinler, ideolojiler, felsefe ve dünya görüşlerinin insan ve dünyaya dair iddiaları, dünya ile bir irtibat kurma biçimleri vardır. Bir özne olarak insan ve onu kuşatan dünya ve eşyanın ortada bir gerçeklik olarak bulunması, ister istemez bunlarla ilgili belirli tavırları gerektirmektedir. Tarihsel süreçte de farklı ideoloji ve dinler öncelikle bir felsefe, bakış açısı ya da perspektif geliştirerek dünyaya ve insana yaklaşmışlardır.

Söz gelimi; liberalizm, “birey” ve “özgürlük” kavramlarına olan merkezi vurgusuyla dünya ve eşya ile irtibat kurmaktadır. Dolayısıyla ekonomisi, sosyalliği, siyaseti de bu irtibat kurma biçimlerine göre gelişmiştir. İslam ise dünya görüşünün merkezine “Tanrı”yı yerleştirirken, insan ve dünya ilişkisini de eşyayı okuma biçimini de bu anlayışla kurmaya çalışmaktadır.

Öncelikle bir din, ideoloji ve dünya görüşünün mensupları, teoride varolan iddiaların zihniyet olarak taşıyıcıları, yaşatıcıları ve hatta geliştiricileridirler. Zira hiçbir ideoloji ortaya atıldığı zamanki gibi kalmaz. Süreç içerisinde onun mensubu insanlar bu fikirleri yayarlar. Aynı zamanda kendi dönemlerinde karşılaştıkları sorunları halletme konusunda ideolojilerinde açılım yaparlar, fikri olarak onları zenginleştirirler. Bu bağlamda ideolojilerin orada bir teori olarak olduğu gibi durmadığı anlaşılmış olacaktır.

Söz gelimi; sol düşünceye baktığımızda, Marks’ın kendi döneminde gördüğü olay ve ilişkilerden yola çıkarak oluşturduğu teorilerin zaman içerisinde farklı sorunlar eşliğinde fikirsel genişleme ve farklılıklara uğradığı görülecektir. Aynı şekilde farklı ülkelerde uygulamaları da kimi zaman teori ile pratik arasındaki hem mesafeleri hem de değişimleri ele verecektir. Meselâ; Rusya’da Stalin’in uygulamaları Stalinizm diyebileceğimiz bir teori de yaratmıştır.

Din ve özelde İslam için de aynı şey geçerlidir. İslam Hz. Peygamber’e (SAV) ilk indikten sonra, tarihsel süreçte hem fıkıh, hadis, tefsir vb. ilimlerle teorisini genişletmiş, hem de farklı dönemlerde farklı uygulamaların konusu olmuştur. İşte tam da bu sebeple sosyolojik bağlamda bir Emevi İslamı, Osmanlı İslamı gibi kavramsallaştırmalardan bahsedebilmekteyiz.

Tüm bunlar insansız bir ideoloji, din ve dünya görüşü olamayacağının net donelerini bize vermektedir. Bu bağlamda ilk söyleyeceğimiz şey, ideoloji ve dinlerin insan için olduklarıdır. Zira onlar birer yol haritası olarak insana yol göstericilik işlevini üstlenirler. Kur’an’ın bir yol gösterici (Hadi) olmasının da anlamı budur.

İdeoloji ve dinlerin neliği ve nasıllığı, ancak insan ve toplum hayatında ete kemiğe bürünür. Bu bağlamda Müslümanlardan bağımsız bir islam yoktur. Elbette İslam’ın teorisini ifade eden muhtelif metinlerden bahsedilebilir. Bunlar insan için asla dönüş bağlamında anlam ifade edebilirler. Hiçbir müslüman tek başına islamı temsil etmez. Ancak tüm İslam tüm müslümanların hayatlarında tezahür eden şeyin ismidir.

Tam da bu sebeple “Müslümanlara değil, İslam’a bak” sözü bir yandan müslümanların kendilerini düzeltme cehdlerini dümura uğratmakta, diğer yandan teori ile pratik arasına düalist bir mesafe koymaktadır. İnsansız islam yoktur.