İnsanlık buhranı ve üçüncü yol
(Dr. Yunus ÇOLAKOĞLU)
Güç, kuvvet, iktidar ve tahakkum... Peygamberlerin vahiy ve nübüvvet yükümlülüğünü insanlara iletme çabası, tevhid ve adalet çağrısını dillendirmek için verdikleri mücadele ile bu sahih çizgiyi hayatın ve toplumun merkezine yerleştirmeye gayret eden az sayıda lider ve topluluk hariç tutulursa, tüm çatışmalar güç, iltidar ve tahakküm uğruna verildi. Devrin mütekebbir ve mağrurları kendi sanal gerçeklikleri ve ütopyaları uğruna bazen bir halkı, bazen milyonlarca insanı bu tahayyüller uğruna açlık, yoksulluk kıtlık esaret ve sefaletin pencesine düçar ettiler. Örneğin sınıfsız, imtiyazsız, eşit bir toplum gayesi ile yola çıkan Bolşevikler ve Marksist ideoloji mensupları, hayal ettikleri komünal yapı uğruna milyonlarca insanı katletti, milyonlarca insanı sürgüne gönderdi. Lenin, Stalin, Mao işgal sömürü ve cinayetler ile insanlığa büyük acılar yaşattılar. Onların yoldaşı Kamboçya'nın eli kanli lideri Pol Pot ölüm tarlalarında eşitlik ve imtiyazsız bir düzen kurmak için herkesi proletarya sınıfına çekip sefalette eşitledi. Bu yolda mühendısleri, öğretmenleri, iktisatçıarı, hukukçuları, hekimleri, profesörleri ölüm tarlalarında katletti Pol Pot.
20. yüz yıl, iki kutuplu dünyanın; Sosyalist dünya ile Kapitalist dünyanın, daha doğrusu iki seküler materyalist bloğun mücadelesine şahit oldu. Bir tarafta emek, alınteri, işçi hakları ve sorunlu bir eşitlik anlayışı ile bireysel yetenekleri, cinsiyete dayalı farklılıkları reddeden, özel mülkiyeti kabul etmeyen, toplumu devletin emrinde sefalette eşitleyen bir sistem olarak insanlığın hafızasına kazındı Sosyalizm ve Komünizm. Diğer taraftan tüm ekonomik ve siyasi sistemin vahşi ve acımasız bir ekonomik sömürü üzerine kurgulandığı paranın ve ekonominin imtiyazlı mutref bir azınlık tarafından idare edildiği, şirketlerin cirolarının onlarca Afrika ülkesinin milli gelirini katladığı, vahşi kapitalist sistem. Bu emperyal sömürü sisteminde dünyadaki en zengin 26 kişi ya da şirket, dünyadaki servetin yarısına sahip. Hedefe giden yolda etik değerlerin kaale alınmadığı, sınırları aşan sermayeleri yöneten şirket CEO’larının hayatları ve başarı basamakları(!) incelendiğinde başarının yolunun ahlak ve etik değerlerden başka saiklerle süslenmesi gerektiği açık olarak ortaya çıkıyor. Sadace üretimi ve buna bağlı tüketimi merkeze alan; yardımlaşma, diğergamlık, merhamet ve adalet duyguları törpülenmiş, yolda bulduğu para çantasını sahibine ulaştırmayı "enayilik" olarak gören, kısa yoldan bedel ödemeden ve risk almadan sonuca ulaşmak isteyen; bilgiyi, hikmeti, yeteneği, sebatı değersizleştiren, kâr ve rant odaklı davranan, keyfiyeti değil de kemiyeti hayatın merkezine yerleştiren bir anlayışın adıdır materyalist kapitalist sistem. Yaşanan sanal zafere rağmen bu sistemin insanı götüreceği yer ise mutlak kaos, güvensizlik, yozlasma, değer yitimi ve kitlesel depresyondur. Kapitalist sistemin mutlak egemen olduğu günümüz batısında yok olan aile yapısı, sokaklarda yaşayan binlerce evsiz, nikahsız birliktelikler ve bu birlikteliklerden doğan çocuklar, artan suç ve intihar oranları, madde bağımlılığı ve alkol kullanımı ile gittikçe yaşlanan nüfus bu sistemin sürdürülebilirliğini de imkânsiz kılıyor.
Tüm bu gerçekliklerin yaşandığı ortamda siyasal ve iktisadi olarak toplumu rehabilite edecek bir 3. yol için uygun zemin her geçen gün belirginleşiyor.Bu üçüncü yolun islam dünyası ve müslümanlar için ne olduğu ve nasıl olacağı zor olsa da kendi medeniyet değerlerinden yola çıkarak yeni bir iktisadi- siyasi düzen ve birliktelik tesis etmekten geçiyor. İki büyük savaş ile asker -sivil milyonlarca insanı katleden Avrupa aradan 30 yıl geçmeden bu birliği kurdu. Bu birliktelik İslam dünyası mümkün mü ve nasıl olacak? diye sormak hepimizin hakkı. Bu soruya da İktisadi ve Idari Bilimler ile Siyasal Bilgiler, Kamu Yönetimi ve İlahiyat alanında eğitim veren sayıları yüzü geçen üniversitelerimiz özgün çalışmaları ile cevap vermelidir artık.