İnsanlığın yüzünü ağartan bir insan: Desmond Tutu
Özgürlüğü, eşitliği, çoğulculuğu ve barışı savunan ve insanlığı her şeyin önüne koyan Desmond Tutu (9 Ekim1931-26 Aralık 2021), 90 yaşında hayata veda etti. Irkçılığın Apartheid adı altında siyasi rejim haline getirildiği Güney Afrika’da Desmond Tutu, ırkçılığa karşı en etkili mücadeleyi barıştan, birleştirmeden, haktan, hakikatten ve uzlaşmadan yana koyarak verdi. Özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten, çoğulculuktan yana olan Desmond Tutu, hayatı boyunca hep hayatın ve tarihin doğru tarafında yer aldı. Irkçılığa karşı barış, adalet ve özgürlük çerçevesinde verdiği mücadeleden dolayı 1984 yılında Nobel Barış Ödülü kendisine verildi.
Desmond Tutu, bir inanç, maneviyat, ahlak ve vicdan
insanıydı. O, sadece doğmatik kurallara sıkışan ve kilise duvarları arasında yaşayan
bir din adamı değildi. Tutu, hayatı boyunca hep sınırları aşmanın mücadelesini
veren bir kişiydi. Onun için inanç, vicdan, adalet ve insan olmaktı. İnsan
olarak yaşamanın en yüce inanç olduğuna inanan Tutu, hayatın ancak insanca yaşam
yoluyla anlamlı, verimli ve değerli olabileceğini pratik düzeyde göstermeye
çalışan ahlaklı ve vicdanlı bir insandı. İnsan, inanç ve davranış bütünlüğünün hiçbir
şekilde bozulmaması gerektiğine inanan Tutu, ahlak ve adalet olarak amele
dönüştürülmeyen inancın ölü, yıkıcı ve işlevsiz olduğunu gösterdi.
1990 yılında Güney Afrika’daki ırkçı rejim son buldu ve
Nelson Mandela yönetiminde yeni bir rejim kuruldu. Desmond Tutu, yeni dönemde
eski rejimin ırkçı kötülüklerini insanlığın hafızasına kaydeden Hakikat ve
Uzlaşma Komisyonu’nun başkanlığını yaptı. Irkçı rejim döneminde ırkçılığın kötülüklerinin
herkesin hayatını cehenneme çevirdiğinin farkında olan Desmond Tutu, insanlığa karşı
işlenen ırkçı suçları itiraf etmek ve pişman olmak şartıyla siyah-beyaz ayırımı
yapmadan herkes için aftan yana oldu. Tutu, çatışma sonrası durumlarda toplumda
iyileşmenin ve ileriye yönelmenin yolu olarak “cezalandırıcı adaletin
(retributive justice)” değil, “onarıcı adaletin (restorative justice)” esas
alınmasını sağladı.
Tutu, ırkçılığın herkesi insanlıktan çıkaran bir barbarlık
olduğunu söylüyordu. Irkçılığın kurbanları sadece siyahlar değildi.
Uyguladıkları ve içselleştirdikleri ırkçılıktan dolayı insanlıklarını kaybeden
beyazlarda, ırkçılık kötülüğünün kurbanlarıydılar. Tutu, siyahlara ve beyazlara
ırkçılık barbarlığından sahici anlamda arınmalarını ve yeniden insanlaşmalarını
(rehumanisation) çağrısı yapıyordu.
Tutu, ırkçı beyaz rejime karşı çıktığı gibi, siyah rejimin yolsuzluklarına,
hırsızlıklarına ve yağmacılığına da karşı çıkıyordu. 2004 yılında Devlet
Başkanı Mbeki’nin yoksulluğa neden olan politikalarını eleştiren Tutu, yoksulluğun
insanları insanlıktan çıkardığını, tükettiğini ve alçalttığını ifade etmiştir. Mbeki’den
sonra işbaşına gelen Zuma yönetiminin halkı temsil etmediğini ve sadece
çıkarlarını temsil ettiğini ifade eden Tutu, Zuma yönetiminin bir utanç
olduğunu ilan etmiştir. Yolsuzluklar, hırsızlıklar, baskılar ve kötü yönetimler
yüzünden Güney Afrika’nın dünyanın en eşitsiz ülkelerinden biri haline
geldiğini söyleyen, eşit, müreffeh ve özgür bir ülke inşa edememe konusundaki hayal
kırıklığı yaşayan Tutu, siyahların yönetiminin birçok açıdan eski ırkçı
yönetimi aratır hale geldiği şeklinde sert eleştirilerde bulunmuştur.
2017 yılında Nobel ödüllü Aung San Suu Kyi liderliğindeki
Myanmar yönetimini, Müslüman azınlığa karşı işlenen etnik temizlik
politikasından dolayı sert bir şekilde eleştirmiştir. İsrail’in Filistinlilere
yönelik baskı politikalarına hep karşı olan Tutu, Trump yönetiminin Kudüs’ü
İsrail’in resmi başkenti olarak tanıma kararını “Tanrı ağlıyor!” diyerek
tanımamıştır. Tutu, bir ülkeyi kimin yönettiğinden ziyade, o ülkenin iyi
yönetilip yönetilmediğine bakmaktaydı. Irkçılık ve yoksulluk gibi gerçek sorunlar
çözülmeden çıkarı, gücü, yolsuzluğu ve yağmacılığı amaçlayan yönetimlerin,
dünyaya ve insanlığa felaket ve yıkımdan başka bir şey vermeyeceği mesajını
Tutu, sürekli olarak vermekteydi.
Irkçılığın bütün kötülüklerini Beyaz Faşist rejim altında
yaşayan Tutu’nun GökkuşağI Ulusu (Rainbow
Nation) olarak isimlendirdiği bir vizyonu ve hayali vardı. O, kendisine her
türlü zulmü yapan düşmanlarından nefret etmenin yol olmadığını, birlikte
yaşamanın yolunun affetmekten ve barıştan geçtiğine inanıyordu. Adaletin,
iyiliğin, sevginin ve merhametin nefrete mutlaka hakim olması gerektiğine
inanan Tutu, özgür, eşit ve çoğulcu bir ulus olmanın ancak bu şekilde mümkün
olabileceğini gösteriyordu.
Tutu, hayatı boyunca hep barıştan yana oldu. O, barıştan yana
olmanın pasifist demek olmadığını hayat pratiğiyle gösteren birisiydi. O,
hayatı boyunca hep bir barış aktivisti oldu. Onun için barışın yolu, nefret ve
düşmanlıktan değil, affetmekten, eşitlikten ve çoğulculuktan geçiyordu. Tutu’nun
insanlığa bıraktığı ahlaki ve manevi örnekliğini saygıyla anıyor ve bu
örnekliğin iyi anlaşılmasını diliyorum.