İnsanlığın turnusolü Kudüs -3
MÖ 6. yüzyılda Babiller tarafından İsrailoğullarının Kudüs üzerindeki hâkimiyetleri sona erdirildiğinde Babil Krali Nabukadnezar, şehrin surlarını ve Beytü’l-Makdis’i yıktırır. Aynı yüzyıl içinde Pers Kralı Keyhüsrev Babilleri ortadan kaldırır. Perslerin Yahudilere tutumu son derece ılımandır. Geri dönmelerine ve “Süleyman Tapınağı” adını verdikleri yapıyı Beytü’l-Makdis harabeleri üzerinden inşa etmelerine izin verilir. Yahudilerin Kudüs’teki idaresi MS 1. yüzyıla kadar devam eder. İdaredeki Yahudiler Hz. Davud Aleyhisselam soyundandır, diğerleri sürgün edilir. Sürgün Yahudilerin ise Süleyman Mabedi’ni inşa hayali gerçekleşmez. O süreçte Kudüs’teki Yahudiler de tam bağımsız bir idarenin sahibi değildir ve hâkim devletlere bağımlı bir yönetim sürerler. Büyük İskender döneminde de bu durum değişmez. Mısırlılar döneminde Kudüs’teki Yahudi nüfus azaltılır, Yunan nüfus arttırılır. Roma hâkimiyetine giren Kudüs’te Yahudiler öldürülür, şehir yağmalanır. Durum, MS 1. yüzyıldaki Yahudi isyanıyla farklı bir boyut kazanır. Roma isyanı bastırırken Süleyman Tapınağı’nı tamamen yıkar. Roma ikiye ayrıldığında Kudüs Doğu Roma’ya bırakılır. Bu dönem Hz. İsa Aleyhisselam’ın doğumuna rastlar. Yahudiler bir türlü benimsemedikleri son İsrailoğulları peygamberini çarmıha germe kararı alırlar. Çarmıha gerilen kişi Hz. İsa Aleyhisselam değilse de onlar böyle kabul ederler ve bu hadiseden sonra Kudüs aynı zamanda Hıristiyanlığın merkezine de dönüşür. Kudüs Müslümanların idaresine Hz. Ömer Efendimiz döneminde geçer ve Müslümanların idaresinde olduğu müddetçe asırlardır görmediği bir idare huzuruna kavuşur.[1]
Birkaç asır Emeviler ve Abbasiler yönetiminde bulunan Kudüs,
878’de Türklerin yönetimine girer. Fatimiler 969’da Kudüs’ün idaresini ele
geçirir ve bu dönem 1099’daki Haçlı yenilgisine kadar sürer. Haçlılar Kubbetü’s-Sahra
ve Mescid-i Aksa’daki kıymetli eşyalara el koyar, Kubbetü’s-Sahra da dahil
camiler kiliseye çevirir. Sonrasında Selçuklularla karşılaşan ve gücü tükenen
Haçlılar, Fatih Selahaddin Eyyûbî’nin 1187’deki son
vuruşuyla Kudüs’ü terk etmek zorunda kalır. Selahaddin Eyyûbî Kudüs’e girmek için acele
etmez, Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz’in Miraç’a yükseliş günü olan 2 Ekim Cuma
gününe kadar bekler. 1191’de İngiltere Kralı Richard’ın sunduğu anlaşma metnine
cevabı, “Kudüs sizin için olduğu kadar bizim için de kutsaldır, fakat bizim
için daha önemlidir; zira Peygamber Efendimiz Miraç’a buradan yükselmiştir...”
olur. Rüya 1229’da bozulur ve Yafa anlaşmasıyla Kudüs, Haçlılara bırakılır;
1244’te tekrar geri alınır. Şahlanarak ilerleyişini sürdüren Osmanlılar şehri
1516’da alır ve Kudüs Osmanlılara geçtiğinden itibaren tepeden tırnağa imar
edilir. 18. Yüzyılda siyasi ve ekonomik darboğazda kalan Osmanlı, Kudüs
üzerindeki hâkimiyetini yitirir ve bölgede cirit atan Batılı ülkelerin
(İngiltere, Fransa, ABD) komploları sonucu, kutsal şehir 1918’de İngilizlere
geçer.[2]
İsrail’in kuruluşunu masaya yatıran Birinci Dünya Savaşı ve
kuruluşu resmileştiren İkinci Dünya Savaşı, Kudüs’ün tarih silsilesi içindeki
dönüşümünün en hızlı paydasını oluşturan iki devasa etmendir. Kudüs, İngiliz
hâkimiyetine geçtikten sonra felah bulamaz, Müslüman idaresinin göstermelik
varlığı dışında hiçbir etkisi kalmaz. Bugün Kudüs özelinde Filistin
topraklarında yaşanan kaos, soykırım, dizginlenemeyen İsrail işgali, dinlene
dinlene yılmadan usanmadan sürdürdükleri katliamlar, ırkçı-faşist din devleti
tutumu o günkü ince hesapların ve sürgün Yahudilerin iki bin senelik ölmeyen
“Süleyman Mebedi” inşası hayallerinin bir sonucu olarak karşımızda duruyor ve
bize yakın tarihin en acıklı manzaralarını çizmeye devam ediyor.
ŞEHRİN BAĞRINA GÖMÜLMÜŞ RAŞEL KORİ (RACHEL CORRIE) ÇIĞLIĞI
Hz. Süleyman Aleyhisselam, "İnsanlara verilmeyen şeyler
bize verildi. İnsanlara verilmeyen ilimler bize verildi. Fakat öfke ve sükûnet
halinde hilm (yumuşak huyluluk)tan, darlık ve bolluk halinde kanaattan, gizlide
ve açıkta Allah korkusundan daha üstün bir şey bulamadık"[3]
diye buyururken İslam’ın mahviyet perdesinden konuşuyordu. Nitekim bugünkü
Yahudilerin kadim mabedin peşine düşmelerinin temelinde Hz. Süleyman
Aleyhisselam’ın hazinelerinden medet ummaktan ziyade şeytani bir arka plan
mevcuttur ki uğruna yaptıkları soykırım sürecine bakıldığında kadim değerlerle
ilişkilerinin dinî bir dürtü olmadığı, dünyevi bir güç arayışına ve mesnetsiz
bir intikam fikrine açıldığı açık. O
sebeple Kudüsnâme serencamını daima zihinlerde diri tutmakta, sünnet gereği
yola düşmek için bariyerleri yıkmakta fayda var.
Yaradan’ın hükmü tecelli edene kadar Müslüman âlem, elinden,
dilinden geleni yapma gayretini sürdürüyor. Nitekim son yaşattığı
Ramazan-Bayram katliamlarını, vahşet marşıyla tepinerek kutlayan Yahudilere
yükselen yuh sesleri semaya vardı, demir kubbeyi paramparça etti. Dünyanın
Kudüs’e sadece seyirci kalmasının vahşete ortaklık sayılacağı fikrinin
tohumlarını eken, ancak filizlenmesini göremeyen Raşel Kori’ye selam olsun!..
yeni
çocuklar gelecek
dönüp
geriye bakacak
Rachel
Corrie’yi görecekler
anne,
bana Rachel'i anlat diyecekler
anne,
"şey" diyecek: "şey tatlım, biz babanla..." diyecek
çocuk,
annesini süzecek!..
ve
çocuk, diyecek:
-anne,
Rachel yaşıyor!..
ben,
Rachel'ı bildim anne
ben, Rachel'ı sevdim anne
Kamil Eşfak Berki