Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2954.78
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Mart 2020

İnsanlığın imtihanı mülteciler

Mültecilik ve sığınmacılık zorunlu göç kategorisinde değerlendirilen, insanların çeşitli nedenlerden dolayı ülkelerinde baskı görmeleri nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları bir olgudur. Ülkemizde az bilinen ya da karıştırılan ve son günlerde gündemimizde yer tutan iki önemli kavramların başında gelen mülteciler ve sığınmacılar .. Kelimeler ve kavramlarla hep kavgamız olmuştur, o yüzden bugün ki yazımda kavramları öğrenelim istedim

Mülteci kime denir? Sığınmacı kimdir? Önce onu öğrenelim; kişi bilmediği şeye düşmandır

Göç Terimleri Sözlüğü’ne göre;

Göçmen-Mülteci tanımlamasında; göç eden kişinin göç etmeye karar verirken hiçbir baskı ve zorlamaya maruz kalmadan göç etme hareketinde bulunması ya da ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından 'kabul' edilen kişidir.

Sığınmacı ise; Yukarıdaki nedenlerden dolayı ülkesini terk eden ve henüz sığınma talebi, kaçtığı ülkenin yetkilileri tarafından 'soruşturma' safhasında olan kişidir. İskân Kanunu Madde3/3'e göre "Türkiye'de yerleşmek maksadıyla olmayıp bir zaruret ilcasıyla muvakkat oturmak üzere sığınanlara sığınmacı denir".

Birleşmiş Milletler 1951 Cenevre Mülteciler Sözleşmesi'nin başlangıç maddelerinde mültecinin tanımı yapılıyor. Sözleşmeyi imzalayan ülkelere de iki seçenek tanınıyor. Bunlardan biri “Sığınmacının geldiği ülkeye göre sınırlandırılması”, diğeri ise “1951 öncesinde veya tarihi dikkate almadan tüm zamanlarda gelenlere göre” uygulamayı kabul edenlerden oluşuyor. Türkiye, 1951 tarihinden önce Avrupa'da meydana gelen olaylar nedeniyle ülkemize gelenlerin “Mülteci” statüsünü kabul etti. 1960'lı yıllarda ise tarih koşulu kaldırdı. Sadece Avrupa ülkelerinden gelenleri mülteci olarak tanımlıyoruz, Avrupa dışından gelenlere ise “Sığınmacı” statüsünü veriyoruz. Ülkemizde bulunan yabancıların yüzde 98'i sığınmacı statüsünde.

Avrupa Birliği (AB) ile müzakerelerin başlamasından sonra, sığınmacı ve mültecilerle ilgili Türkiye'nin neler yapması üzerinde çalışmalar yapıldı. Eğitim, meslek edindirme kursları gibi çalışmalara hız verildi. Bu alanda görevlendirilecek kişiler yetiştirildi. Bunun için AB'den uzmanlar davet edildi. Dernek ve vakıflar proje ve çalışmalar yürüttü.

Yani bir yere veya ülkeye sığınan sığınmacı ve mülteciler insan hakları evrensel beyannamesinin 14. maddesi ile hakları korunan insanlar...


Mülteciler her ne kadar anlaşılmasını beklemesek de, bir kez daha hatırlatmak gerekir ki; insan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde “Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.” ifadesinin olmasına rağmen, ülkelerinden kaçarak güvenli ve sağlıklı bir yaşam sürmeyi hedefleyen mültecilere karşı Avrupa Birliği ülkelerinin, tutumu, Dünya gündeminde bir utanç olarak yer almış, insanlık tarihine bir kez daha AB ülkeleri kara bir leke sürmüşlerdir.

Kendilerini elitist addeden insanlık düşmanı bazı varlıklar tarafından baskıya ve zulme uğradıkları için mülteci olmuşlardır. Ve bu elitist (!) grubun çeşitli ırk ve kültürlerdeki sefil uzantıları tarafından hedef gösterilip hakarete maruz kalan, ülkelerini terk etmek zorunda kalan başta Suriye ve diğer sınır komşularımızla coğrafya itibariyle ortak bir kaderi yaşıyoruz. Türkiye’nin Suriyeli mülteciler konusundaki yaklaşımı tamamen insani yönü ağır basan politikalardan oluşmuş ve sürdürülebilirliği gaye edinmiştir. İç kamuoyundaki baskıların artması, toplumsal endişelerin dillendirilmesi ve mültecilerden dolayı oluşan ekonomik yüke rağmen Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yaklaşımı değişmemiştir. Ülke olarak çok zor günler geçiriyoruz. Şehit haberleri hepimizi derinden üzdü. Derin acının üstüne yeni bir göç dalgası kapımıza dayandı. Mülteciler için uzun yıllardır gösterdiğimiz fedakarlık takdire şayandır; gerçek anlamda ensar ve muhacir kavramını ümmet olarak tekrar yaşanmasıdır. Mültecilerin önünde kapanan kapılara karşın, Türkiye’nin tutumu dünyaya örnek oluşturmuştur.

Ancak Suriyeli mültecilerin kalış süreleri uzadıkça, sayıları arttıkça; sağlık, eğitim, iç güvenlik, toplumsal ahlaki değerlerdeki yozlaşmalar, ötekileştirilme, sınıf çatışması gibi alanlarda aksaklıkların ortaya çıkması hızla yabancı düşmanlığı olarak algılanabilecek tutumları ön plana çıkarmıştır. Ülkelerinde yaşanan iç savaş sonucu misafir olarak geldikleri, kalıcı olmadıkları algısının değişmesi, AB ülkelerinin verdikleri sözleri tutmamaları sonucunda ülkemiz sınırlarını açmak durumunda kalmıştır. Peki Batı ne yaptı… Gözlerimizin önünde AB ülkeleri kadın çocuk yaşlı fark etmeksizin reality Show halinde sınır kapılarından sığınmacıları uzaklaştırma mücadelesi vererek zalimce bir tutum sergiledi. Avrupa Birliğinin anti insancıl siyasal yönelimlerini çok gördük, ama hem insanlık dışı hem insan onurunu yok sayan bir siyasal savruluşa ilk defa rast geliyoruz.

Sonuç olarak dünyanın yaşadığı bu insanlık krizinde en önemlisi, ne olursa olsun hiç kimse ama hiç kimse göz göre göre ölüme terk edilemez , bu kimselerin içinde masum çocuklar ,bebekler ve kadınlar varsa biraz daha vicdanlı olmak gerekir . Şişme botlarla insan avcılığı yapılmamalı güvensiz yollara itilmemeli, sınır kapılarında gaz bombası ve silahlı müdahale olmamalı, darp edilmemeli ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilmelerine olanak sağlanmalıdır. Zira mülteciler, sadece temel hakları olan yaşama hakkını korumaya çalışan mazlum insanlardır.

İkiyüzlü varlıklar işlerine gelince Esed seviciliği yapanlar; “Neden Suriyeliler burada” diyenler, bugünlerde “kapıyı neden açtınız” diyerek şovenist maskelerini gizlemeye çalışsalar da biz onları zulümlerinden tanırız ve amaçlarının mülteciler olmadığını da iyi biliriz. Arşivlerdeki söylemleri de ırkçı yüzlerinin karanlık gölgesi olarak peşlerinden hiçbir vakit ayrılmayacaktır.

Bu dünyada hepimiz mülteci, hepimiz muhaciriz. Onun içindir ki Yunan sahil güvenlik botları mültecilere ateş açarken, batırmaya çalışırken onlara yardıma koşan yine bizim sahil güvenlik botlarımız olmuştur.