Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Eylül 2023

İnsan(lığ)ın İfsadı

Türkiye’de farklı dünya görüşlerinin meselelere bakışında iki önemli nokta ortaya çıkmaktadır. Birincisi, daha çok sonuçlar üzerinden kısır tartışmalar yapılmakta; her meselede sürekli olduğu yerde patinaj dikkat çekmektedir. İkincisi, dünya ölçeğinde varolan insanlık sorunlarını ıskalamaktadırlar. Dolayısıyla kısa vadede bu dünya görüşlerinden bir sorun çözmesini beklemek iyimserlik olacaktır.

Kur’an-ı Kerim’deki anlatımlarda Allah, tabiat ve insan arasında kopmaz bir bağ vardır. Bu, bir yandan insan ve eşyanın tabiatı, diğer yandan her üç kavramın arasındaki “ahlaki” ilişki bakımından zikredilmelidir. Dolayısıyla tevhid, bunlar arasındaki bir düalite ve kopuşa baştan izin vermez. Bu açıdan belirtilmelidir ki, Kur’an’da “din” bir yaşam tarzına atıfta bulunmakta olup, insanın faaliyet alanlarından bir parçası değildir.

Müslümanların bugün yanılgıları iki noktada tezahür etmektedir: birincisi, tersini söyleseler de, pure dini bir alan varsayarak insanlığın sorunlarına mesafeli durmaktadırlar. Meselâ; emek konusu müslümanları neredeyse hiç ilgilendirmemiştir. Bugün tüm dünyada “emek”, “rant”ın önünde ezilmektedir. Halbuki emek aynı zamanda insanın kendisini kendisi olarak korumasıdır. Marx’ın kapitalizmi sorun olarak gördüğü yer, emeğin alınıp satılan bir meta haline dönüşmesi dolayımıyla meydana gelen yabancılaşmadır.

Açıkça söylemek gerekir ki, bugün kimi dini söylemler ve dindarlık biçimleri insanları yabancılaştırıcı bir işlev görmektedirler. Ben bu fenomeni “Dindarane Yabancılaşma” başlıklı bir makalemde analiz etmiştim. Halbuki dinin temel fonksiyonu insan için bu yabancılaşmayı aşmaktır. Yabancılaşma ise, kısaca insanın kendisi ile arasına girmiş, aracı olan her şeydir. Burada “aracı” kelimesine dikkat çekmek isterim; çünkü bu kelime Kur’an’ın dikkat çektiği paganizmin de anahtar kavramıdır.

Bugün temel sorunlardan birisi, artık insan kendisine ulaşamamaktadır. İronik bir şekilde iletişimin yoğun olduğu bu çağda, “kendinize ulaşılamamaktadır” mesajı açık ve örtük biçimde verilmektedir. Halbuki bütün kadim metinler “kendini bil” mottosundan başlayarak insanı kendisiyle buluşturmayı hedefler. Tekasürle oyalanmak yerine “gidiş nereye?” sorusunu sormanın tam vaktidir.

İkinci olarak, başlangıç stratejileri doğru değildir. Kur’anı Kerim’in Mekki âyetleri sürekli insanlığa dair ortak sorunlar, ortak kelimeler üzerine yoğunlaşmaktadır. Müslümanların gündemde tutmaya gayret ettikleri konular, çalıştıkları yerden olduğu için bir avantaj sağlıyor görünse de, çalışılması gereken insanlığa dair ortak sorunlar ve ıstıraplar artık devasa boyutlara ulaşmıştır. Dünya ölçeğinde insan hakları ihlalleri, dijitalleşmenin ve yapay zekanın insan özgürlüğü meselesi açısından zaafiyetleri, kitlesel fakirleşme, borçlanma, tüketim gibi başlıklar insanların henüz tam anlamıyla farkında olmadıkları fakat aciliyet kesbeden sorunlar.

Çokça konuşulan gıda krizi ve giderek suni maddelerden yapılmış insan ve hayvan için üretilen gıda ve içecekler. Yine temiz suya ve havaya ulaşım meselesi gezegenimizde alarm vermeye başladı. Bu minvalde genetik üzerine çalışmalarla insanın tabiatı üzerine oynamalar ve giderek insandan itaatkar robotlar ve corpus haline gelen plastik bedenler üretilmek istenmektedir. Buraya tabiatın bozulması ve hibrid tohumları da ekleyebiliriz. Bunların hepsi ortak insanlık sorunlarıdır ki, bilinç uyandırmak gerekiyor.

Kur’an-ı Kerim “fesad” kavramıyla bozulmaya işaret etmektedir. Tabiat, eşya ve insan giderek bu ifsadı yaşamaya başlamıştır. Dolayısıyla insan(lık) bu ifsad halinin bir nesnesi olarak kriz içindedir. Tam da bu noktadan tüm insanlığa bir çağrı yapılmalıdır.