İnsanları nasıl manipüle ediyorlar?
Küreselciler, dünyayı manipüle edilecek, kontrol edilecek ve hatta yok edilecek bir oyun alanı olarak görüyor. Anlayacağınız hayatımız bu psikopatların insafına kalmış. En azından onlar böyle düşünmemizi istiyorlar.
Peki, nasıl yapıyorlar bunu?
Öncelikle medyayı kontrol ederek yapıyorlar. Tek dünya fikri ve ideolojisi üzerine
kurulu zehirli fikirlerini günün 24 saati sunarak, nüfusun çoğunluğunda ciddi kafa
karışıklığı oluşturmayı başarabiliyorlar.
DSÖ, WEF ve BM gibi kurumlarla çelişen tüm bilgi ve
görüşleri sansürleyerek yapıyorlar mesela. Kitleleri de kendilerini korumak
için sansürün gerekli olduğu fikrine inandırmayı başarabiliyorlar.
Ünlülere ve markalara
tapınma kültürünü teşvik ediyorlar dolayısıyla yozlaşmayı ve aptallığı
normalleştiriyorlar.
Çocuklara erken yaşlardan itibaren eleştirel düşünme yerine
itaati aşılamak ve onlara devletin lâ-yüs'el yani ne yaparsa yapsın yanılmaz
olduğunu öğreterek yapıyorlar bunu.
Salgın döneminde
olduğu gibi insanları birbirinden ayırmak ve onları, aile ve arkadaş
ortamlarından mümkün olduğunca soğutmak, travma temelli zihin kontrolü ve korku
propagandası akışıyla da insanların duyularına, duygularına saldırmakla
yapıyorlar bunu.
İnsanların kafalarını karıştırarak ve gerçek bilimsel
verileri kabul etmeye isteksiz hale getirerek bir resmi bilim kültü oluşturarak
yapıyorlar.
Kitlelerin dikkatini sürekli şekil değiştiren varyantlara
çekerek her yerde her daim korkuyu diri tutarak direncimizi kırarak yapıyorlar.
Kitleleri, özgürce
örgütlenmeyi ve özgürce fikir beyan etmeyi yasaklayan ve direnme olasılığı
olanları da cezalandıracak bir teknolojik kontrol sistemine dâhil etmek
istiyorlar.
Önceden belirlenmiş, seçilmiş kişileri 24 saat tekelleşmiş
medyada insanların kafalarını ütülemelerini, dikkatlerini başka yöne çekmelerini
telkin ederek yapıyorlar bunu.
İnsanları manevi
bağdan kopararak, doyumsuz bir ölüm korkusuyla sürekli bir iç kargaşa yaşayan
ve psikolojik rahatsızlıklarla boğuşan birer mahkûmlara dönüştürerek yapıyorlar
bunu.
Kendi adına hareket etme konusunda cesaretini yitiren,
bilinçaltı dürtülerini yenemeyen, işlevsiz, sağlıksız, kafası karışmış, kırgın,
iflas etmiş insanlardan oluşan bir sosyal kabile oluşturmak için çaba
gösteriyorlar. Ve başarıyorlar da.
Geçen hafta Nobel
Ödüllü Fransız Doktor Luc Montagnier İtalya’da bir etkinlikte ilginç
tespitlerde bulundu. 12 Ocak Çarşamba günü Lüksemburg Parlamentosu'na davet
edilmiş ve orada Covid hakkında konuşmuştu.
“Büyük bir stratejik hata yapıldı, bir şey sentezlendi ve
izole edildi” diyor Montagnier. “Başlangıçta söylenenin aksine bu aşılar hiç
koruma sağlamaz. Bu artık bilimsel olarak kabul edilmektedir. Bu sadece
bilimsel deneylerle değil, etkileri analiz edilmiş ve kanıtlanmış tüm hastalar
tarafından da gösterilmiştir.”
Devam ediyor
Montagnier; “Bu virüse karşı aşılarda kullanılan protein aslında zehirlidir. Ayrıca beyinde çok ciddi sinir bozukluklarına
neden olabilir. Ve ileride nörolojik bozukluklar ortaya çıkabilir. Bugüne kadar
hiç kimse aşılanmış bu kişilerin kaçının gelecekte ciddi nörolojik sorunlar
yaşayacağını tahmin edemez.”
Son zamanlarda çevrenizde, trafikte, sokakta, sosyal medyada
ve birçok yerde sinirleri yıpranmış, çatacak yer arayan insanları siz de görebiliyor
musunuz değil mi?
Ben hala bu konuda stratejik hata yapıldığını düşünüyorum. Bakınız bir gün arayla PCR testi
zorunluluğunun kaldırılmasıyla ilgili toplum ciddi kafa karışıklığı yaşadı.
Havayolu şirketleri bir gün önce yaptıkları duyuruları silerek güncellediler.
Bir saatlik uçak yolculuğunda zorunlu tutulan PCR testi,
16-17 saatlik otobüs yolculuğunda aranmıyor. Bir yetkili bana virüsün uçakta bulaşıp, otobüslerde, konser ve sinema
salonlarında ya da okullarda neden bulaşmayacağını anlatabilir mi?
Ya da bir günde ne değişti?