Yahûdîlik-Masonluk münâsebeti (5)
“İnsanlar ilk devirlerinde pek âcizdi”
Masonluğun”, “Hümanist olmakla beraber Teizmle olan bağını koparmadığına” dikkati çekiyor ve “Hümanizm” hakkındaki îzâhatıyle de, ÖMBL ile aynı anlayışı (Agnostisizm, Deizm) paylaştıklarını ortaya koyuyor: “Hümanizm, Allah realitesini ne kabul, ne de reddeder; sadece bu hususta kesin bilgimiz yoktur der ve neden olarak da kanaat verici delillere sahip bulunmadığını ifade eder.
“Masonizm, insanı allahlaştırmıştır”
Veyâhûd onların da üstâdı olan, HKEMBL’ye tâbi
Mîmâr Sinan Araştırma Locası Müessis Âzâsı, Felsefeci Cemil Sena Ongun’un
(1894-1981), 1931’de, “Allah Fikrinin Tekâmülü” mevzûlu konferansında îlân
ettiği vechiyle:
“Bugün din ve ulûhiyet fikri, kemâlini Masonizmde
bulmuştur. Masonizm, […] bugünkü insanın dogmatizmden kaçan, sadece vicdan ve
iz’âna müracaat eden, hayır ve faziletin tam hâkimiyeti üzerine müesses bir
dindir. Masonizmin Allah’ı hürriyet, dini iyilik ve toleranstır. […] İptidaî
cem’iyetler âcizdirler; kendi aczleri dolayışile etraflarındaki kuvvetleri ve
hâdiseleri allahlaştırdılar. Masonizm ise, insanı allahlaştırdı.” (Cemil Sena, 1931 Senesinde Selâmet Mahfilinde Verilen Üç
Konferans, İstanbul: Selâmet Mahfili Neşriyatı, Hilâl Matbaası, 1932, ss.
50-51)
1931 Senesinde Selâmet Mahfilinde
Verilen Üç Konferans
(İstanbul: Selâmet Ma. Neşriyatı, Hilâl Matbaası, 1932) içinde Cemil Sena’nın
“Allah Fikrinin Tekâmülü” başlıklı konferansının (ss. 42-51) ilk sayfaları…
***
“Tanrılar kendi yaratmamızdır”
Kezâ, Türkiye’nin velûd ve nüfûzlu Üstâd Masonlarından Celil
Layiktez [Laiktez] (1935 - 2020), “Masonik Esaslar: Başlıca Kültlerin Çıkış
Noktaları” başlıklı makalesine (Mimar
Sinan, 1971/11-12: 7-26), Anarşist kadın Mason Alexandra David-Néel’in
(1868 - 1969) “Tanrılar kendi yaratmamız olup onlara takdîm ettiğimiz inanç ve
kült sayesinde yaşarlar.” sözüyle başlıyor ve makâlesinde bu anlayışı işliyor…
Macedonia Risorta
Locası’nın sâdık Müntesibi Mustafa Kemâl de aynı fikirde: Allâh, insanları
yaratmadı; insanlar, Allâh’ı yarattı!
Mütehakkim Zümrenin güzîde bir mensûbu olan Celil “Laiktez”,
“hemşiresi” David-Néel’le ittifâk hâlinde: “Tanrılar kendi yaratmamız olup
onlara takdîm ettiğimiz inanç ve kült sayesinde yaşarlar” diyor…
Ömrünün
sonuna kadar, 27 Eylûl 1907’de tekrîs olduğu Macedonia Risorta Locası’na sâdık
kalan Mustafa Kemâl de aynı fikirdeydi…
(Daha evvel,
“Dîn Aleyhdârı Kemalist Târih
Kitabları Nasıl Yazıldı?”; Mustafa
Kemâl’in Masonluğunda Merâk Edilen
Mes’ele: Loca Matrikülünde Nîçin İsmi Yok?; Mustafa Kemâl’in Âilesi Dîndâr mıydı? gibi araştırmalarımızda da
bahis mevzûu ettiğimiz vechiyle,) –ileri derecede bir Farmason olan- Enver
Behnan Şapolyo’nun (İstanbul, 1900 – Ankara, 2.6.1972), ilk baskısı 1944’te
Berkalp Kitabevi tarafından yapılan Kemâl
Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi isimli kitabının 1958’deki 3. baskısının
304-305. sayfalarında naklettiğine göre, Ankara’da 2-11 Temmuz 1932
târihlerinde akdedilen 1. Târih Kongresi esnâsında, 8 Temmuz 1932 Cuma akşamı
Marmara Köşkü’nde verilen çaya o da dâvetlidir ve burada “Ebedî Şef”in büyük
iltifâtına mazhar olmuştur. “Şef”inin konuşmalarını dikkatle not etmektedir…
Çaydan bir sohbet ânında, “bir genç”, (“M. Kemal Paşa Hazretlerine”): “-
Dinlerin cemiyet üzerinde ne tesirleri var?” şeklinde bir suâl tevcîh ediyor…
Gerisini onun kaleminden tâkîb edelim:
Kemalist “Târihçi” Enver Behnan Şapolyo’nun Kemâl Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi
isimli kitabının 1958 baskısının 304. sayfası… Mustafa Kemâl’in, Allâh
akîdesinin, insanların, sığınma ihtiyâcıyle uydurdukları mevhûm bir varlık
olduğu şeklindeki îzâhı, sayfanın son paragrafında başlıyor…
***
“Bu suale de
hiç kızmadan, geniş bir toleransla cevap verdi:
‘- Yavrum!
İnsanlar ilk devirlerinde pek âcizdi. Kendilerini koruyamıyorlar, hiçbir
hâdisenin de sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar.
Nihayet insanlık, vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte ‘Allah’tır. Her şeyi
ondan beklediler, ondan istediler. Hastalıktan, felâketten korunmayı hep
Allahlarından istediler. Fakat modern çağlarda insan, her şeyi Allahtan
beklemedi. Ancak cemiyetten bekledi. Her şeyin koruyucusu, insan cemiyetidir.
Bizi koruyan, müreffeh surette yaşatan, cemiyettir. Bu sebeple cemiyete
ehemmiyet vermek, onu kuvvetlendirmek ve yaşatmak lâzımdır. Artık bunun [bugün]
için her türlü tekâmül, huzur ve emniyet membaı, cemiyettir.’
dediler. Bu fikir spiritüalist-mâneviyatçı ve Dürkhaym
içtimaiyatının fikirleriydi.”
“Bu fikir,
hem spiritüalist-mâneviyatçı, hem de Dürkâymcı [yâni Durkheim’ın materyalist
felsefesine muvâfık]” imiş! Bu têvîle kargalar bile güler! (Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi,
Yeni Söz, 23.1.2019/126)
Mâbûdunun
Türklere uydurma bir târih yakıştırması gibi Masonluğa uydurma bir târih
yakıştırıp onu Türklere sevdirmiye çalışan Kemâlperest “Târihçi” Enver Behnan
Şapolyo’nun Doğuş Locası için hazırladığı Tarih
Boyunca Türk Tefekkürü; Şâmanizm Tefekkürü isimli kitabından (Ankara:
Eroğlu Matbaası, 1965) –Masonluğun medhiyesini yaptığı- bir sayfa (s. 81):
“Masonluk ne din, ne mezhep, ne iktisadî menfaatler birliği ve ne de
siyonistlerin emellerine hizmet eden bir cemiyet, ne de hıristıyanlığa dayanan
bir teşekküldür. Masonluk sadece aydın kişilerin toplandığı, ahlâka dayanan, insanî
düşüncelere malik bir tefekkür mabedidir. İlh…”
***
“Masonluk
Hümanisttir”; öyleyse Hümanizm nedir?
İMBL’nin dümen suyundaki HKEMBL’nin 1965 senesi Üstâd-ı Âzamı
Jeoloji Dr. Enver Necdet Egeran (1907-2005; Süleyman Demirel için Mason
olmadığına dâir bir sahte vesîka tanzîm ederek Adalet Partisi’nin başına
geçmesine yardımcı olan Egeran), “akılcı, ilerici ve Batı Medeniyetçisi bir hür
demokrasi müessesesi olan Masonluğun”, “Hümanist olmakla beraber Teizmle olan
bağını koparmadığına” dikkati çekiyor ve “Hümanizm” hakkındaki îzâhatıyle de,
ÖMBL ile aynı anlayışı (Agnostisizm, Deizm) paylaştıklarını ortaya koyuyor:
“Hümanizm, Allah realitesini ne kabul, ne de reddeder; sadece bu hususta kesin
bilgimiz yoktur der ve neden olarak da kanaat verici delillere sahip
bulunmadığını ifade eder. Aynı vechiyle ruhun ölmezliği ve iradenin hürriyeti
hakkında da Hümanizm, insanın mutlak olarak hiçbir şeyi kabul etmeyeceği, bu
hususların doğru olabileceği gibi yanlış da olabileceği, zira her iki şık için
de yeterli delil bulunmadığı kanısındadır.” (Önceki Büyük Üstad Dr. Enver
Necdet Egeran, Gerçek Yüzüyle Masonluk, Ankara: Başnur Matb., 1972, 16x24 cm, 187 s.; ss. 182, 187,
108)