İnsanın tuhaflığı!
Bak şu insanın tuhaflığına. Başımızda bu kadar büyük bela varken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanma aymazlığındadır.
Kıyameti andırır bir manzaranın eşiğindeyiz, hâlâ “ben” zamiri dışında zamir kullanıyor.
Eve kapatılmış, hapisvâri bir hayat yaşayarak hürriyeti elinden alınmış, hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Hayatın denizinden ölümün okyanusuna doğru yol alırken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Ölüm bizi beklerken biz de hızla ona doğru giderken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Bütün azaları şu anda canına muhalefet ederken elini dahi yüzüne götüremezken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Dua kapılarımız olan beli bükülmüş ihtiyarlarımız aramızdan ayrılırken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Yeni dua kapıları olan çocukların dünyayı teşrif etmesinin riskli olduğu söylenirken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Eve kapatılmış, bir nevi tevbe kapısı kapatılmış gibi bir hal varken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Camilerin kapısına kilit vurulmuş, bütün sohbet meclisleri kapatılmışken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Her türlü zararlı mekanlardan dünyası temizlenirken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Kendi dışında olanların da en az kendisi kadar kıymetli olduğunu anlaması gerekirken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Görmeye bile muktedir olamadığı bir küçüğe yenilirken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Bir anda toplanıp on dakikada yeryüzündeki tüm savaşları bitirmeye güçleri varken, bizler ölmüyoruz diye herkesi savaşa iterek hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
Bütün sağlık ve güvenlik çalışanları o yaşasın diye ölüme giderken hâlâ “ben” zamirinin dışında zamir kullanıyor.
— Abi hayırdır! Öfkelenmiş gibisin.
— Doktorum! İnsanların şu had bilmezliği kendini görmezliği gerçekten canımı sıkıyor.
— Abi ya! Bu aralar benim de bazen yüreğim çok sızlıyor ve daralıyor.
— Allah hayra tebdil etsin doktorum. Senin moralini yüksek tutman gerekir. Şu anda bütün insanlığın sizin moralinizin yüksekliğine sizden gelecek hayırlı haberlere çok ihtiyacı var.
— İnşallah abi de... Canım şu hengamede çok çalışmaya sıkılmıyor. Acaba Allah niçin anama sarılıp babamın elini öpmemi benden kesti, yaşarken beni onlardan niçin ayırdı diye düşünüyorum. İşte buna canım sıkılıyor be abi.
Bugün ziyaretlerine gittim. Yukarı çıkamadım. Hasta anamın kokusunu alamadım. Telefon açtım. Ana ben geldim aşağıdayım dedim.
— Camın önüne gel, boyunu göreyim dedi. Camı açtı baktı baktı baktı. Baktıkça bakıldığını bilerek baktı bana el sallarken bakışları ısrar eder gibiydi.
— Neye ısrar eder gibiydi doktorum?
— Oğlunu savaşa gönderen ana misali, git savaşa gazi ol ama geri gel. Sakın sakın cepheyi boş bırakma. Seni “bey” olasın diye değil, halka hizmet edesin diye yetiştirdim oğul, haydi git diye ısrar eder gibi baktı. Biliyordu, çünkü halka hizmet Hakk’a hizmetti.
Ah canım anam! Elif gibi dik, vav gibi mahzun bir şekilde baktı ve kelimeler olmadan konuştu. Sadece ben anlıyorum sanma abi bu konuşmayı. Konuşma bilmeyen tüm mevcudat anlıyordu. Biliyordu ona sarılmaya ne kadar çok ihtiyacım olduğunu. Ancak şunu da biliyordu ki, oğlu kendinden ödün verir ama anasının babasının sağlığını tehlikeye atmaz. Bu bize ilahi emir değil mi! Biz sadece emre duyduk ve itaat ettik der uyarız.
— Aziz doktorum. Hekimlik ilk insanın varlığından beri bir kalitenin adıdır. Çok kaliteli iş yapıyorsunuz. Hayata bizzat hizmet ne büyük şeref.
— Abi altının kalitesi mihenge vurularak anlaşılır. Peki doktorun kalitesi nasıl anlaşılır biliyor musun?
— Nasıl anlaşılır doktorum?
— Öyle yaman bir zamanın kritik eşiğindeyiz ki... Eskiden hayat kurtarmaya vesile olurken tehlikeli bir hayatın eşiğinde kendimizi görmezdik. Hatta kurtuluşuna vesile olduğumuz hayatlar bizim yaşam eşiğimizi daha konforlu hale getirirdi. Ya şimdi!
— Ya şimdi doktorum!
— Birilerinin hayatını kurtarırken hayatımızı her an kaybedebiliriz. Şimdi mihenge vurulma zamanıdır. Ya gider hastanede çalışır hekim olursun, ya da evde koltuk altında bir hiç olursun. Şahit var, gören var, yaşayan var, meselenin özü bu.
— Şimdi anladım! Sağlıkçıların bilhassa bazı doktorların izne ayrılmak istemesi veya hastaneye gelmek istememesi şayiasının arka planını.
— Ne yaparsın Abi. Yaşamak güzeldir. İnan benim için de güzeldir.
— O halde niçin hastalanabileceğini, nihayetinde ölebileceğini bildiğin halde gidiyor ve çalışıyorsun.
— Çok basit abi, yaşamak için gidiyorum. Çünkü biliyorum ki kapalı kalelerde de olsam ölüm gelecekse kaçamam. Yine biliyorum ki aşkla çalışırsam bu virüs de ölümüme aracı olursa, Allah’ın huzuruna çıktığımda “Kulum Abuzer, benim için ne yaptın” dediğinde senin kullarına Şafi ismi şerifini ulaştırmak için öldüm derim. Belki o zaman affa mazhar olur, sevdiklerimle sonsuza dek yaşarım.
Bak abi ben de yaşamak istiyorum ama diğerlerinden farklı olarak hem burada, hem de öte tarafta yaşamak istiyorum. Bizler ilim ehliyiz. Soru sorar cevap isteriz. Soru, zamanı içinde cevaplanınca değerini bulur. Allah insana bir soruyu bazen bir kez sorar. Her hâlükârda cevabın da tektir. Doğru veya yanlıştır.
— İşte bunun için insanlara tuhaf diyorum doktorum. Başkalarının hayatını tehlikeye atan zonta hallerinin, boşboğazlıklarının, musibetin hikmetini anlamak yerine, etrafa kös kös bakıp arzularını tatmin etmeye çalışmalarının, özellikle şuursuzca hareketlerinin sağlıklarının düşmanlarına bir yardım hükmüne geçeceğini bilmemelerinin tuhaflığına kızıyorum.
— Kızma be Abi! Efendimiz ne diyordu Taif dönüşü? Allah’ım onlar bilmiyorlar, bilseler böyle yapmazlardı. Bunlar da bilmiyor, bilseler böyle yapmazlar ki. Bilselerdi. bencillikten sıyrılıp “ben”in önüne tek başına bir anlamı olmayan ya kelimesini getirip derler miydi, ya ben... ya bensem... ya benden dolayı ise ...
Ne diyordu Hz. Ebubekir! Allah’ım vücudumu öyle büyüt ki başkası cehenneme girmesin. Bir gün bunu anlayıp birbirimize böyle davranırsak işte zaman o zaman olacak. Hayat o zaman bayram olacak. Bunun için O’nun kapısını dua ve istiğfar ile çalalım. İnsanlığın kurtuluşunun burada olduğunu haykıralım.
— Eyvallah Aziz doktorum eyvallah! Acımız bence de böyle hafifler...
— Ümitvar olalım abi, yeise kapılmadan. Çünkü taahhüt var! Allah nurunu tamamlayacak. İster bir virüsün eliyle, ister İdris’in eliyle. Velev ki kafirler istemese bile...