"İnsanın madde olmayan kısmı"
Bugün şiir günü. Şairimiz Hasan Bozdaş. Baştan bir hususu söyleyelim: 90’larda doğan şairlerin gerçekten bir farkı var. Sesleri, biçimleri, duyuşları, bakışları farklı. Birbirine benzeyen de var, benzemeyen de. Hasan Bozdaş da onlardan biri.
İsmini uzun süredir duyduğum, takip ettiğim bir şairdi.
Derken Hasan Bozdaş, kitabını imzalayıp gönderdi. Aslında böyle bir incelik
karşısında insan bazen şaşıyor, nasıl bir karşılık vereceğini bilemiyor. Ancak
unutulmaz bir hatıra olarak kayda geçiyor.
Şairler yaşarken de değerlidir. Evet, bizde şair üzerine
konuşmak, yazmak, araştırma yapmak için eserinin tamamlanmış olması gerekir. Ne
demek bu? Ölmesi gerekir şairin. Evet, yanlış duymadınız, şairin ölmesi
bekleniyor. Nasıl bir sanat anlayışı, nasıl bir körlüktür?
Hasan Bozdaş hakkında yazmak için heyecanlıyım. Çünkü her
bir şiiri beni heyecanlandırdı. Ne diyor, bu şiirde? Nasıl bir söz dizimi?
Anlam nerede, nereden sesleniyor bu şair, diye uzun uzun düşündüm.
Şairin eseriyle hayatı arasında muhakkak bir bağ vardır ama
eser başlı başına bir sanatsal gerçekliktir ve kurgusaldır. Bozdaş’ın
şiirlerini anlamak, dilini çözmek ve mesajına muhatap olmak için onu biraz
tanımaya çalıştım. Şairin sesi nereden geliyor ve durduğu yer neresidir? Şair
bir metni doğrudan mı aktarıyor yoksa kendi buluşlarını yeni bir dil ve üslupla
mı aktarıyor? Ne demek istiyorum, şunu demek istiyorum: Şair, kendi üslubunu,
sesini bulmuş mu yoksa duyduğunu, okuduğunu, sevdiğini, etkilendiğini mi
aktarıyor? Şairi şair yapan en ince nokta da burası değil mi? Kime benziyor?
Birini mi taklit ediyor? Gelenek var mı? Yeni ve orijinal bir şeyler söylüyor
mu? Burada durdum, Hasan Bozdaş’ı düşündüm. Daha doğrusu Bozdaş beni
düşündürdü. Çünkü beni şaşırtan orijinallik ve başkalık ile karşıma çıktı. Dili
kullanma biçimi farklı idi. Bu farklılık sadece dilde değil, aynı zamanda anlam
katmanlarında da farklı idi. Peki, kim Hasan Bozdaş? Şiirlerini okumak yeterli
mi? Gelin biraz mercek tutalım.
Hukukçu, akademisyen, Buzdokuz ekibinden. Şair. Aslında tek
kelime şair demek yeter.
“bir gün dünyanın sonunda oturdum
aklım bir kuş kadar hafifti seni uçurdum
tahtadan bir at geldi
penceredeki henüz sevilmiş bir ağaçtan
kanser aklıma da yayıldı
kaçtım, cennetten de böyle kaçmıştım.” diyor Adil Bir
Akşam’da.
Adı geçen eser ile ESKADER şiir ödülünü almış(2018). Şiir,
yazı ve çevirileri Buzdokuz, Dergâh ve Hece dergilerinde yayımlanan Bozdaş’ın
ikinci eseri şiir türünde İnsanın Madde Olmayan Kısmı ismiyle Dergâh
Yayınlarından Nisan 2023’te çıktı. Eser, 105 sayfa ve üç bölümden oluşmaktadır.
Dizi Editörü Ali Ayçil, Kitap Editörü Ayşenur Biçer. Kapak tasarımı dikkat
çekici ve F-Graphi’ye ait. Üç bölümden oluşuyor: Çizgi, Tanrı’yla Buluşmalar,
Logos. İlk bölümde beş şiir, ikinci bölümde beş, üçüncü bölümde beş şiir adı
var ancak her bölümde yine alt başlıklarda şiir bunuyor.
Çizgi Hakkında Her Şey ile başlayan şiir kendi içinde altı
farklı bölümden oluşuyor: “çizgi, zaman, doğu masallarından bir kadın(dizeler
yan yana yazılarak farklı bir form oluşturulmuş), genetiğin kader olduğu,
şiirin kendisi hakkında, ölüm ve ümmü gülsüm”
Çizgi ile anlatılmak istenenin ne olduğunu anlamak zor
değil ama kolay da değil. İmgenin neyi işaret ettiğini bilmek, sözün
gölgelerinden hakikatin kendisine ulaşmak için çabalamak gerekir. Çizgi çok
şeyi ifade eder gibi: “ne anlama geldiğini bilen bir çizginin/itibarı ve
ağrıları olur/kapattığı bir boşluk” Sanırım şu dizede çizgi biraz daha
belirginleşir gibi: “zaman ve Allah hakkında çok düşündüm/boşluğa bakıp
düşündüm./birinci çizgiyi ikincisine benzetmemesi/hayatın da ölümün de çizgisi
olması/ölümü zamanda görmenin boşluğu
zamanı ölümde görmenin çizgisi.”
Her şairin bir poetikası vardır. Bozdaş’ın şiire bakışını
yine onun dizelerinden çekip çıkarmak gerekir diye düşünüyorum: “şiir nasıl bir
çizgi, büyü olmayan çizgi/ay’ı ayıran çizgi, suda taşmayan çizgi.” Çizgi
imgesel olmaktan çıkar gibi yeni yeni anlamları karşılıyor: “ölüm yalın bir
çizgi, hiç geride kalmıyor/ölmedikçe kalmıyor geride hiçbir çizgi“
Montaj başlıklı şiirde, bir varoluş hikâyesinin nasıl
yazıldığını anlamak mümkün veya ben öyle anladım, hissettim. “ol! deyince bir
boşluktan/ol! gürültü” Bu dizeler bize Kur’an’da geçen bir ayeti hatırlatıyor.
Allah bir şeyin olmasını isterse, “kün fe yekün” yani “Ol!” der, o da hemen
oluverir, deniyor (Yasin/82). Bozdaş, “bir montajcı ustasından söz edebiliriz.”
diyor. Kimdir bu usta, şiirde anlatılıyor.
Dağınık Bütün başlığının altında iki şiir var: beyin sisi
ve olduğunu bilmeyen kimse. Ne kadar yaratılmış varsa hepsinin adresi aynı, hem
hepsi farklı hem de aynı yerden doğuyor.
“ilahi kodlar, sentetik burunlar/ tanrı’ya yol
gösterir/yeni kurallar, yeni kullar/kutsal kitapta tanrı/neden makine
kullarından söz etmez?”
Ve şu dizedeki felsefe çok düşündürücü: “insan ve tanrı,
dağınık bir bütün oluyor.”
Hukukçu bir şairden Yanlış Çizilmiş Bir Gökkuşağı isimli
şiiri okuduğumuzda hiç düşünmediğimiz, hayal etmediğimiz bir yerden bakıyoruz
dünyaya. Orijinal söyleyiş burada da var. Her dize şiir madeninden özel
yöntemlerle çıkarılmış gibi. Okurun zihnine sunulan bu dizelerdeki anlamı
çözmek kanaatimce kolay değil: “kolum
kanunlar yapılmadan kesilmiştir
kolum kanundan kesilmiştir”
GOD SAVE THE THING başlıklı şiir,
“uyandım/bugün de makineler insan olmayı öğrenmedi, bu iyi”
diye başlıyor. Felsefe yapmaktan bahseden şair, zannımca dünyada gördüğü ne
varsa anlamaya çalışıyor, çarpıklıkları, yanlışlıkları, bozuk düzeni hep
düşünerek anlamak ve anlatmak istiyor: “burası hırslı bir kıta/ bir çağrı
merkezi/geri gönderme merkezi” Şiirde belki dağınık bir düşünce görülse de bu,
onun bir noktada her şeyi buluşturma, birleştirme fikrini yok etmiyor. Çünkü
felsefe yapıyor ama hep aynı yere varıyor.
Tanrı’yla Buluşmalar’da insan zekâsını zorlayan ve şaşırtan
bir bakışla Tanrı, cennet ve cennetteki hayata ait çıkarımlarda bulunuyor. Din,
gelenek, kültür, sosyal hayat ve birçok konuyu şiirinde işliyor. Zamanın dilini
çözmüş, yeni neslin algısına ve zekâsına uygun dizeler ile karşımıza çıkıyor.
Bu bölümde özellikle Granadalı Çingenenin Son İç Çekişi başlıklı şiir
Granada’nın düşüşü nazım-nesir karışımı modern bir formla anlatılıyor. Birçok
terim, kavram ve ayrıntılı bilgi ile şiir kurgusunu inşa ediyor.
Son bölüm Logos’ta panoptikon, sinoptikon gibi şiirlerle
okurun zihnini zorluyor. Deneysel bir anlayışla modern bir anlatı ortaya
koyuyor. “her yeri gören bir yerde
tevhit fikri” derken kuramsal olarak bir yere atıf yapsa da Bozdaş geliyor bir
inancı ihsas ettiriyor. Zekice buldum.
Hasan Bozdaş şiirde çok rahat konuşuyor. Cesur. Çağın
zihni, dili ve düşünüş biçimine uygun sözler. Geleneği takip ederek bir kalıba
giren itaatkâr bir şair değil. Teknolojiyle birlikte nasıl ki bir yazılım dili
ortaya çıktıysa şiirde de yeni bir dil ve söyleyiş çıktığını düşünüyorum. Hasan
Bozdaş bu yeni dilin şifresini çözen ve kendi şiir evrenini kuran bir şair.
Bozdaş, İnsanın Madde Olmayan Kısmı ile söylenmeyeni, anlatılamayanı yeni
imgelerle hissettiren, kimseye benzemeyen ve felsefesi olan bir şair.