Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3005.83
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Haziran 2016

İnsanın insanlığı tartışılamaz!

İnsan, kendisi hakkında düşünen ve kavramsallaştırmalar yapan bir varlıktır. İnsan için en önemli soru, insanın ne olduğu sorusudur. Kendi kendini soru ve sorun haline getirme, insana özgü bir ayrıcalıktır. Allah, insana kendi kendini soru haline getirme yeteneği ve kapasitesini bahşetmiştir. Felsefe, sanat, edebiyat, din, bilim, siyaset, iktisat ve diplomasi başta olmak üzere bütün insani faaliyetler, insan nedir sorusuna verilen cevaplardan başka bir şey değildirler.

İslam, bütün insanlık tarihi boyunca insana insanlığını hatırlatan ve insan kalması konusunda onu uyaran fıtrat dininin adıdır. İnsan, insanlığını unuttuğu veya yozlaştırdığı durumlarda, Allah, insanlığa 'Kalk ve Uyar!' görevi verilmiş sahih ve sahici insanlar olan peygamberler göndermiştir. İnsanın bu dünyadaki temel görevi, ahlaklı insan olarak yaşamaktır. İnsanın, fıtrata uygun yaşayan insan olmanın dışında hiçbir görevi veya kimliği bulunmamaktadır.

İnsanın insanlığını sorgulamak, insanı değersizleştirmek veya bir hiç mesabesine indirgemek için gerekçesi ne olursa olsun, insanı diğer canlılarla veya nesnelerle özdeşleştirmek mümkün değildir. İnsan, ancak başka insanlarla mukayese edilebilir. İnsanı, diğer canlılarla veya nesnelerle özdeşleştirerek dehümanize etmek, insan onuruna ve özgürlüğüne aykırıdır.

İslam, insana canlılar veya nesneler arasından herhangi bir canlı veya obje olarak bakmamaktadır. İslam, 'insanı en güzel şekilde yaratılmış (ahsen-i takvim)' 'eşref-i mahlukat yani yaratılanların en şereflisi' olarak nitelemektedir. Eşref-i mahlukat olarak insan, yaratılanlar arasında herhangi bir canlı değil, onur ve özgürlük sahibi en özgün varlıktır. İnsanın biricikliği ve onuru, hiçbir şekilde insandan alınamaz.

Eşref-i mahlukat olarak insana yakışan şey, ahlak ve hukuktur. İnsan, Allah'ın hukukuna (hukukullaha) ve insanların haklarına (hukukulibada) saygı göstermek zorundadır. İnsan onurunu zedeleyen, tahrip eden veya ortadan kaldıran her şey, ahlak ve hukuk dışı her türlü tutum ve davranış olma durumundadır. İnsan, hukuk ve ahlak bilincini hayatına esas ölçü haline getirdiği takdirde insanlığını gerçekleştirebilir.

İnsan, kendi kendini anlatma yeteneğine sahip olduğu gibi, diğer varlıkları da anlamlandırma ve değerlendirme yeteneğine sahiptir. Aslana ormanlar kralı diyen, tilkiye kurnaz tilki diyen, kurda hain kurt diyen insanın kendisidir. İnsan, bir adım öteye giderek hayvanlar üzerinden insan hayatını kurgulayabilen, hikayeler ve romanlar oluşturabilen bir varlıktır. George Orwell, insan toplumlarında ortaya çıkabilecek totaliteryanizmi, Hayvanlar Çiftliği isimli eserinde ele almıştır. Beydaba, Kelile ve Dimne isimli eserinde hayvanlar üzerinden insana ahlaki ve insani dersler vermeye çalışmıştır. Andersen ve Grimm gibi masal yazarları da hayvanlar üzerinden insan ilişkilerini kurgulamak istemişlerdir. Bu eserlerde amaç, insanı hayvan düzeyine düşürmek değildir. Verilen ahlaki derslerle, insanın asla hayvanlaşamayacağı mesajı insana fark ettirilmeye çalışılmıştır.

İslam, insanın eşref-i mahlukat konumunun tartışılmasını hiçbir şekilde meşru görmemektedir. İnsan varlığına ilahi özden üflenmiştir. İman, ibadet ve ihsan, insanın ahlaki, hukuki ve manevi açılardan daha iyi insan olması için tecrübe etmesi gereken insani hallerdir. Kelime-i Şehadet, namaz, oruç, zekat ve hac şeklindeki İslam binasının temellerini oluşturan ana ibadetler, insanı kötülükten alıkoymak ve iyilik yapmaya teşvik etmek için vardır. Başka bir ifade ile ibadetler, ahlak ve hukuka riayet eden ahlaklı insanı ve ahlaklı toplumu oluşturmak için vardırlar. İnsanı, sahih ve sahici anlamda insan kılan değerler, ahlak ve hukuktur. Ahlak ve hukuk içerisinde bir yaşam sürüldüğü takdirde oruç, kuru bir açlık ve susuzluk olmaktan çıkıp, insanın ahlakını koruyan gerçek tutan bir ibadet işlevine kavuşmaktadır.

İnsan onuru ve özgürlüğü, insanın farklılığını gerektirmektedir. İnsanlığın farklı olması, Allah'ın yaradılış planının bir sonucudur. Allah, insanları ırk, din, dil, renk, kültür, kabile, cinsiyet, gelenek ve görenekler açısından farklı yaratmıştır. İnsani çoğulculuk, sünnetullah'ın bir sonucudur. Allah'ın insanları din, dil, ırk ve kültür açısından farklı yaratmasının nedeni, insanların diğer insan akrabalarıyla tanışmaları, iletişim ve etkileşim içinde olmalarına imkan sağlamak içindir. İnsani farklılıklar ileri sürülerek, insanın hayvan olarak değerlendirilmesi, başka bir ifade ile insan olarak görülmemesi, Sünnetullah'a aykırı bir pozisyondur. Ayırımcı ve müdahaleci pozisyonlar, insanı inkar ettiği gibi, insan onurunu ve özgürlüğünü de inkar etmektedir. İnsan onuru, özgürlüğü ve çoğulculuğu, sübjektif pozisyonlara göre olmaması gereken durumlar olarak değerlendirilemez. Herkesin vicdanına, bilincine ve hayatına müdahale edilmeden din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, hayat ve mülkiyet özgürlükleri başta olmak üzere bütün insan hakları korunarak kendisini gerçekleştirme hakkı vardır. İnsan olmak, tek tipliliği değil çeşitliliği, benzeştirmeyi değil farklılaşmayı gerektirmektedir.

İnsan nedir sorusu, günümüzün en önemli sorusudur. Ahlak, hukuk ve maneviyat mevsimi olan Ramazan ayında, insan kimliğimiz üzerinde derinlikli ve nitelikli bir şekilde tefekkür etmemiz gerekmektedir. Tefekkür ve kavrayış yerine, yüzeysel polemiklerle enerjimizi harcamak, insanı, Ramazan'ı, ibadeti ve ahlakı verimsiz bir şekilde harcamaktan başka bir sonuç doğurmamaktadır. Ramazanın ve orucun gerçek anlamda insan, ahlak ve hukuk arasındaki ilişkiyi kurma dönemi ve ibadeti olduğunu kavramak, hepimizin önünde büyük bir meydan okuma olarak durmaktadır.