İnsanın endişe ve kaygıları
Endişe kelimesi günlük hayatta kullandığımız, Farsçadan dilimize geçmiş kelimelerden bir tanesidir. Bu kelimenin TDK sözlüğündeki karşılığı: Tasa, kaygı, kuşku ve korku ’dur.
Endişe insanın gelecekle ilgili belirsizliği
çözmeye, sorunları öngörmeye ve onlarla başa çıkma yollarını öğrenmenin bir
aracı olarak görülmektedir. Endişe istemsizce akla gelen olumsuz bir düşünceye
cevap olarak ortaya çıkar.
Her insanın en büyük arzusu,
kaygıdan uzak bir hayat sürmektir. Zira kaygı, insanı hem bedenen hem de ruhen
olarak olumsuz etkilemekte ve onu ciddi anlamda derin bir boşluğa
düşürmektedir.
Zor durumda kaldığımız ve içinden
çıkamadığımız bir olay ya da görevle karşı karşıya kaldığımızda, genellikle
avuçlarımız terler, kalbimiz hızla çarpmaya başlar. İşte tüm bu belirtiler
vücudumuzun endişe veya kaygıya verdiği doğal tepkilerin bir sonucudur. Kaygı veya endişe insanın fıtratında var
olan ve ondan ayrılması mümkün olmayan duygulardır. Eğer insan bu duyguları
kontrol edemezse, maddi ve manevi olarak ciddi sıkıntılar yaşayacağı da bir gerçektir
Korku ve endişe
kavramlarının insan sağlığı üzerinde negatif etkiye sahip olduğu bilinmektedir.
Konuya İslâm düşünce tarihi açısından baktığımızda, üzüntü ve kaygıyı bir ahlak
ve ruh sağlığı problemi olarak ele alan ilk Müslüman filozof Kindi’dir
Ünlü düşünür Farabi’ye
göre ise insanın yaşadığı endişelerinden kurtulup kendini geliştirecek olan
işlere yönelmesi gereklidir. Ancak ne yazık ki akıl ile kalbi arasındaki irtibatı
kuramayan insanların bu endişelerden kurtulmasının mümkün olmadığını söylemektedir.
Günümüz modern
toplumunda, insanı alıkoyan en büyük tedirginlik ise, hiç kuşkusuz gelecek kaygısıdır.
Gelecek kaygısı içinde olan bir insanın, daha derin akli meselelerine
yoğunlaşması doğal olarak mümkün değildir. Acaba hayatımızda neden endişe ve
tedirginliğe kapılırız kendimize bir soralım? önce bunu kabullenmek sonrasında
ise çözümü bulmak zorundayız.
İçinde yaşadığımız bu dijital dünya, insanın ruhsal
olarak çöküşe geçtiğinin bir göstergesidir. Yapılan bilimsel araştırmalara
baktığımızda günümüzün en yaygın
hastalığı depresyondur.
Son yıllarda geçim
sıkıntılarından tutun da, insan nefsinin arzu edilene ulaşamaması veya ulaştıği
yerde kendisini yanlış yollara sevk etmesi, depresyona yol açmaktadır.
Hatırlayın çocukluğumuzdan bugüne gelinceye kadar içinde bulunduğumuz davranış
kalıpları, bizim hayatımızı şekillendiren önemli birer etkendir. İnsanın
alışkanlıklarını değiştirmemesi onun ruhsal olarak zarar görmesine neden
olabilir. Felsefecilere göre insanın kendini bulabilmesi için öncelikle bu kaygılardan
kurtulması gerekir. Aristodan Farabi'ye bütün felsefeciler bunu farklı
şekillerde söylemektedirler.
Aklımız tehlikeleri
fark etmemizi ve bunlara tepki göstermeyi sağlayan bir sisteme sahiptir.
Unutmayalım ki!endişe ve kaygıyı sürekli beslemek ve her şeye olumsuz
tarafından bakmak, uzun vadede hayat kalitemizi olumsuz etkiler. Kaygı ve
endişeden uzak bir hayat diliyorum.