İnsanı unutan kaybeder
Öğrenilmiş çaresizliğe sevk edilerek insanlar
kapatılıyor ve dünyaya katacakları ne varsa köreltiliyor. Bilim dünyasının
deneyleri ile de sabittir ki böyle bir durumda insan kendisine çizilen
sınırları aşmayı aklından dahi geçirmiyor ve aşamıyor.
Böyle herhangi bir yirmi yaşındaki insanı
devletin başına Cumhurbaşkanı yapsanız eli ayağı birbirine dolaşacaktır. “Ben şimdi ne yapacağım?” diyecektir.
Halbuki daha üç beş yaşlarında iken o
insana denilseydi ki “Oğlum... gel de
dedenin elinden tutup camiye götür.” Dedesi zaten camiye gidebiliyordur ve
kendisi gidiyordur… Aslında böyle bir durumda dedesi onu camiye götürmüş
olacaktır.
Ama o çocuk bilecektir ki “Dedemi camiye ben götürdüm.”
“Oğlum...
Babanın işi sıkışıkmış, azıcık yardım et. ”Ebeveynlere yardım ederek cesaret kazandırılacaktır.
Daha çocukluktan itibaren bir insan, iyi
yönde işlenerek cesaretlendirilmeli. On, on beş yaşına geldiğinde ise bu iş, başka
bir merhaleye taşınmalı.
“Oğlum
az kaldı bak! Yirmi yaşının daha henüz başında çağ açıp çağ kapatmış ve
devletlerden birini imparatorluk yapmış İkinci Mehmet var. Sen beş sene sonra
onun yaşına geleceksin.”
“Ama
sadece büyük bir devleti yönetmiyor. Aynı zamanda dünyaya yön veriyor… Ve
yönetiyor… Yirmi yaşında…”
Böyle olursa ne olur, ne kazanılır?
Böyle olursa iyi yönde işlenmeyle yirmi
yaşına gelip devletin başına geçtiğinde hiç yabancılık çekmeyecektir? Maiyetinde
akıllı ve tecrübeli yöneticiler, temeli sağlam kurumlar oldukça devleti çok iyi
yönetecektir.
Ancak o insana siz, “Sen kenarda dur, ileri atılma” deyip memuriyeti bile çok görüp
ters yönde işlerseniz değil cumhurbaşkanı, çöpçü de yapsanız eli ayağı
birbirine dolaşacaktır.
İnsanlarımız, uzun yıllardır ters yönde
işleniyor ve maalesef herkes bu hale geliyor. Ve neredeyse insanın iyi yönde
işlenip değerlendirilmesi ise hiç mesabesinde kalıyor.
İnsanımızın sadece devlet yönetme işi
değil her bir şeyi de aynen böyle. Edep ve ahlakı, ilim ve yetenekleri, usul ve
erkânının kötü olması, şikâyetlerin çoğalmasının temel sebebi işte bu
yüzdendir. İnsanı değerlendirmeye dayalı bir düzen yoktur ve iyi yönde
işlenmesine dair emareler de düşüktür.
Bugün hayatı içeren her düzen, mükemmel
ve muhteşemse o zaman insanın kendisi ve insanı alakadar eden ne varsa
ehliyetli ve liyakatli, edepli ve ahlaklı, faziletli ve erdemlidir. Böyle
olabilmek için her düzenin, insanı ve onu alakadar eden ne varsa içine girmesi,
insanın aklını, kalbini ve gönlünü terbiye etmesi ve insanı hatırlaması
lazımdır.
O zaman belki Fevzi Paşa Caddesinde Yunus
Emre’ye denk gelir, Pertev Paşa Caminde Akşemeddin vaazı dinlersiniz. Teknik
Üniversitede hocanız Cezeri olur, Tıp Fakültesinde ise İbni Sina…
Bugün hayatı içeren her şey, mükemmel ve
muhteşem değilse şikâyetler arttıysa ve şikâyet konularını kapsayan ahlak,
gerçekten zayıfsa her düzen, insanın kendisi ve onu alakadar eden ne varsa
içine girememiş, insanın aklını, kalbini ve gönlünü terbiye edememiştir. Düzen
dediğiniz şey, hayatın her alanındaki her şeyi hatırlamış ama insanı unutmuştur.
“Zaten
insanı unutan, her daim kaybeder ve kendisi de unutulur.”