İnsanı Okumadan, İnsana Dokunmak\u2026
"İnsana özgü bir yeteneksizliktir yaşayamamak! Yoksa hangi balık boğmuş kendini sularda; hangi serçe düşmüş atlarken damdan... "
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Usulca kavrıyor yaşamın nabzını. Duygusuyla kavrıyor, fikriyle, sezgisiyleu2026 Kendisine armağan edilen o ince izan yeteneğiyleu2026 Dünyadan edindiği tecrübeleri olgunlaşmış bir şiir gibi içselleştirerek taşıyor sol cebinde. Akılla düşünüp kalp ile hissedebilmenin müthiş ağırlığını duyumsuyor. Biliyor yaratılmışlardan farkını, biliyor acının ve hüznün kendisi için yaratıldığınıu2026 İnsanu2026 İki hecesiyle, kainatın en girift bilmecesi olduğunu da biliyor belkiu2026
Ruhumun koridorlarında hep aynı devinimle yankılanan fısıltı, insana dairu2026 İnsan; göğsünde incinmişlik dağı taşıyan nefes ırmağıu2026
Canlılar içinde yolu kısa fakat yolculuğu uzun bir derinlikle konumlandırılan tek hikaye ou2026 Öyküsü, hayatından daha uzun. Çilesi büyük kendisindenu2026 Gözyaşı, sevincini yutabilecek kapasiteye sahipu2026 Yaşıyoru2026 Bir ömrü, duygunun tüm tonlarıyla, varlık ve yokluğun tüm zenginlikleriyle adımlıyor da o, anlayamıyor bir diğeriniu2026 Anlaşılmamaktan yakınırken bir diğeri, anlamaya çalışmıyor, anlatmak bile istemiyor ötekine kendiniu2026 Aklıyla okuyamadığına kalbiyle dokunmaya kalkışıyor beşer. Yaratılışının tüm inceliklerine rağmen okumadan dokunması, anlamadan sevmesi ve bulmadan kaybetmesi kadar örseleyici geliyor diğerineu2026 Devasa kalabalıklar içinde yaşayanlar, birbirini yalnızlaştırıyor bu sayedeu2026
"-Benim sadık yarim kara topraktır.- diyen insan, insanı aşmıştır. Sadece insanı yazmakla kalmamıştır, insanı tanımıştır. " diyor Amasya Üniversite'sinden Erkan Çer hocamızu2026 Bilginin sözcülüğünü yaparken hakikatin ilmini de, bir nefes molası gibi serpiştiriyor vaktin dar odalarınau2026
"Son-ucuna değil sürecine bakmalıyız yaratılanın." gerçeğine temas ediyor da kalbi yaralayan payelerin, çıtaların, insanı insandan uzaklaştıran, insanla insanın arasına mesafe koyan kavramların hepsini reddeden bir anlayışı kucaklıyoru2026 Bir yazı başlatıyor içimdeu2026 Sadrımda satır satır sıralanıyor kırık tebessümle hüzünu2026 Hatırlıyorum sonra;
Harun Reşit günlerden birinde Behlül Dana'yı kabristanda ölülerin kemikleri ile oynarken görür. Sonra da hayretine yenik düşerek sorar; "Hayrola Behlül! Böyle ne arıyorsun?"
"Babanızın kemikleriniu2026" diye cevap verir Behlül ve ilave eder; "Ama hangisinin kölelerine, hangisinin babanıza ait olduğunu bir türlü anlayamadımu2026"
Nasıldır insanın insanı tanıması? Kendinden çıkarak, kendisini bırakarak insanın, insana yaklaşmasıu2026
Karşıdakine bakarken içimize söylemeyi unuttuklarımızdan şüphesiz; Baktığımız, renklerle, desenlerle, gözyaşı ve tebessümle süslenmiş ten kafesidir. Ardında yaşanmışlık yüküyle bir hayat gizlenir. Baktığımız, ışığını yahut karanlığını yüzüne sızdıramamış bir cisimdir, ardında mananın dağları, ovaları, denizleri biçimlenir.
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna'sında esefle dokunur insanın aynasına karşı duyduğu yabancılığa;
"İnsanlar birbirini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için, bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi dolaşmayı ve ancak, çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."(sf 32)
Posta Kutusu'ndaki Mızıka'da Ali Ural merakla seslenir biz'e;
"Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nereye saplanıyor? Acaba "insan" denince hatırlanıyor muyuz?"
Ben de sesleniyorum bana, sana ve ona;
Benzemeye ç-alışmadan önce, kendin olarak çık meydanau2026 Kendini bir başkasının hüviyetinde değil de, kendin olarak tanıtmanın yolu, kendini tanımaktan geçeru2026 Aksi takdirde ne kadar kalabalık görünürsen görün, gölge bir karakteri adımlamaktan ötede duramazsın.
Sözü karşıdakine sarf etmeden, içinde eyleme dönüşmesini bekle. Yoksa inandırıcı olamazsın.
Dokunmadan okuu2026 Okumadan anlayamazsın.
Eğmeye kalkışma; kırar, toplayamazsınu2026
Uzağı görmeden yakına varamazsın.
Selam ileu2026