İnsanî Haklar Çerçevesinde
İnsanlık tarihinde fert ve toplum planında oynadığı rol itibariyle, dinlerin, felsefenin, siyasetin, hukukun ve ahlâkın ortak meselesi ‘hak’ kavramı olmuştur. İnsan hakları meselesi tarihin eski çağlarından beri düşünülen bir konu olarak insanlığın gündeminde kalmıştır. Bu zaviyeden bakıldığında ‘hak’ insanlık tarihiyle yaşıt bir kavramdır diyebiliriz.
Ortak
meselemiz olmasına rağmen; hakkın kazanılması, sınırı, konusu ve öznesi gibi
hususlar farklılaştıran mükellefiyetlerimizdir. Yani hak sahibinin bizatihi
kendisini ilgilendiren bir hak, diğerlerine dokunmama borcunu doğurur. Bir
başka ifade ile hakka işlerlik kazandıran, onun karşısındaki mükellefiyetlerin
eksiksiz yerine getirilmesidir. Aksi takdirde, hak sadece bir iddia olarak
kalacaktır.
İnsan
hakları meselesi ilkçağlardan beri çeşitli düşünürler tarafından söz konusu
edilmiş olmasına rağmen, şartlar meydana gelmediği için siyasî iktidarlar
üzerinde zorlayıcı etkisi olmamış, fert haklarını seslendirilen görüşler toplumda
karşılık bulamamıştı.
İnsan
hakları alanında müşahhas belge 4 Kasım 1950 tarihinde kabul edilen ve 3 Eylül
1953 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’dir ki İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’ne nazaran ileri bir adımdır.
Binlerce
yıl boyunca insanlık âlemini işgal eden ‘insan
hakları’ meselesi ihtiyaç duyulan haklara göre farklılık göstermiş, modern
çağlara gelinceye kadar fert hakları pek gündemde tutulmamıştır. Batı toplumları insan hakları meselesini kendi
içinde çözmeye gayret ederken kendi insanları söz konusu olduğunda, insan
hakları meselesinde hassasiyetlerini kaybedebiliyorlar. Yakın tarihimizde Bosna Hersek’te Sırpların Boşnakları katletmesine seyirci
kalınması, yüz binlerce insanın katili
olan Suriye liderini koltuğunda tutmak
için birbirleriyle yarışırken, Irak ve Libya’ya müdahaleyle liderlerini vahşice katletmelerini canlı
yayınlarla dünyaya göstermelerini hangi insan hakkıyla izah edebiliriz?
Bu
konularda misalleri çoğaltmak mümkün ama gelinen noktada batının din ve etnik
menşe farkı gözetmeksizin, insanın sırf insan olduğu için bazı haklara sahip
olduğu anlayışının henüz çok uzağında olduğunu belirtirken ülkemiz için umutlu
olduğumu ifade etmek istiyorum.
Geçtiğimiz
hafta sonu insanı yaşatmak ilkesinin ürünü, yaratılanı yaratandan ötürü sevmenin
mahsulü, insan varsa millet, millet varsa
devlet vardırın tezahürünce ülkemizin insan hakları konusundaki politikalarının
geliştirilmesine yönelik çalışmalarıyla ses getiren Ak Parti İnsan Hakları Başkan Yardımcısı Dr. Leyla Şahin Usta’nın sivil toplum kuruluşlarıyla istişare toplantısına
icabet ettik. Ankara adresli vakıf ve dernek temsilcilerinin katılımıyla
gerçekleştirilen toplantıda sahada yaşadıklarından yola çıkarak insanî haklar
bağlamında yapılanlar hatırlatılıp, önümüzdeki süreçte hakların daha
iyileştirilmesine yönelik atılacak adımlar ifade edildi. Ak Parti’nin yaklaşan seçim atmosferine girmeden benzeri
toplantılarla halkımızla kuracağı sıcak temasın sağlıklı olabilmesi için bu tür
toplantılar düzenlemesi gerektiğinde hemfikir olarak ayrılırken, yıllar sonra
çıkışta görevlinin ismimle hitabı moral ve motivasyonumu güçlendirdi.
Herkese
insan hakları sadece vaat olarak kalırsa kaos ve anarşinin ortaya çıkacağını
ifade ederek insan hakları meselesinin siyasî, hukukî ve kültürel olduğu kadar
iktisadî boyutlarını göz ardı etmemek lazım ve’s-selam.