İnsan ve sanat aşkı bir başkadır
TÜRKİYE ve dünya, olağanüstü bir dönemden geçiyor. Bunu hepimiz
görüyor, yaşıyoruz. Koronavirüs denilen bir mikrop, bütün insanlığı tehdit
ediyor. Tabii insanlar da var güçleriyle bu illete karşı mücadele ediyor. İnşallah bu savaştan yine “eşref-i mahlukat” olan insan muzaffer çıkacak. Ama bu harbin, hepimize ihmallerimizi hatırlattığı ve bazı dersler verdiği de aşikâr.
Tıbbın önemi
Tıbbın, ilacın, aşının, hekimlerin, hemşirelerin bütün sağlık çalışanlarının
hayatımızdaki önemli yerini yeniden ve bir defa daha idrak ediyoruz. Âdeta
herkes kendi evinde özel bir hâl yaşıyor. Hassasiyet taşıyor, titizliğini koruyor.
Komşular, akrabalar, tanışlar hatta aile fertleri arasında mecburen uygulanan bir ‘sosyal mesafe’.
Elbette bu gerekli önlem alınmalı. Tedbirin ardından tevekkül.
Koronavirüs’le yapılan bu amansız muharebenin öncüleri, tabir caizse
akıncıları, hekimlerimizdir. Zira ilk olarak hastalara onlar bakıyor ve çare
bulmaya çalışıyorlar. Türkümüzde geçer ya: “Doktor bana bir çare.” Bu sözlerin daha hikmetlisini Anadolu insanımız irfanıyla dile getirir: “Allah hekime de hâkime de muhtaç etmesin.” veya “Allah hekimin de hâkimin de eksikliğini vermesin.”
Aynı düşünceye farklı bakışlar.
Hekimler-Hakimler
Evet insanoğlunun vücut yapısını en iyi bilenler hekimler, vicdanın temsilcisi ise hâkimlerdir. İki mesleğin de sorumluluğu büyük. Zira kul hakkının da devreye girdiği bir mesleği icra etmektedirler. Bediüzzaman’ın şu sözü çok önemli: “Mevcudat içinde en kıymetdar, hayattır ve vazifeler içinde en kıymetdar, hayata hizmettir.”
İşte varlıkların içinde en kıymetli hayata sahip olan insanların bu hayatı devam ettirmelerine vesile olanlar da hekimlerdir. Şüphesiz insanoğlunun yaşadığı ömrün süresini tayin eden Cenab-ı Hak’tır. Kaderimizde ne yazıyorsa onu yaşarız, buna iman ederiz. Ancak ‘sebep’ denilen bir hadise de vardır. İlaç ve doktor, insanların hasta olduklarında iyileşmelerine birer araç ve vesiledir.
Sanatkâr hekimler
Tarihimize baktığımızda birçok ‘hezarfen’ tabip sanatkârla karşılaşırız.
Tıp ilminde büyük bir birikime sahip olan bazı hekimlerin aynı zamanda iyi bir hattat, sağlam bir bestekâr, zarif bir şair veya eser vermiş bir müellif olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Yakın dönemde pek çok meşhur sanatkâr hekim var.
Cenap Şahabeddin, Abdullah Cevdet ile veteriner Mehmed Âkif Ersoy’u
sayabiliriz. Cumhuriyet’in ilk neslinden Kâzım İsmail Gürkan, Âkil Muhtar
Özden, Mazhar Osman ve Fahrettin Kerim Gökay tanınmış hekimlerimiz. Fahri Celal Göktulga, ruh ve sinir hastalıkları uzmanı ve iyi bir hikâyeci. Süheyl Ünver, tezhip, minyatür, cilt, hat ve ebru gibi unutturulan sanatları yeniden günışığına çıkarmış, talebeler yetiştirmiş, sergiler açmış, bu konularda konferanslar vermiş, eserler kaleme almıştır. Bugün gelenekli sanatlarımızın bu kadar yaygınlaşmasında en büyük pay, şüphesiz ki Süheyl Ünver’e aittir.
Manevi değerlere bağlılar
Peki ‘sanatkâr hekimler’ veya ‘hekim sanatçılar’, sadece hobi olarak mı
yapıyor bu işi, hayır! Bazıları için sanat, merak aracı olmanın ötesinde, âdeta mesleklerinin önüne geçmiştir. Bu konuda örnekler çok ama sadece iki çınarı zikretmek isterim. Yaşayan sanatkârlarımızdan ikisi de tıbbiyeli olan Alaeddin Yavaşça ile Cüneyt Arkın. Biri musikimizin üstadı, diğeri de sinemamızın usta adı. Bu arada sanatla birlikte millî kültüre de sahip çıkan hekimlerimizin sayısı bilhassa 1960’lı ve 70’li yıllarda artar.
Ayhan Songar, Recep Doksat, Reyhan Songar, Süleyman Yalçın ve Fevzi Samuk, iyi birer hekim ve sanatla ilgilenen şahsiyetler oldukları gibi bilhassa millî ve manevi değerlere de bağlıdırlar. Bu sahada hizmet etmek için kurulan vakıf ve dernekleri himaye ettiler ve faaliyetlerinin müdavimleri oldular.
Her şey insan için
Fethi Karamahmutoğlu, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Haluk Nurbaki,
Ali Kemal Belviranlı, Muhtar Tevfikoğlu, Sadullah Nutku, Selahattin İçli, Tarık Minkari sanatın ve kültürün farklı alanlarında hizmet etmiş gönül insanı doktorlarımızdı. Mesela Ayhan Songar, fotoğraf çeker, ud çalar, yazı yazardı. Asistanı Rahmi Oruç Güvenç de müzikle tedavi alanında başarılı çalışmalara imza atmıştı. Bugün de ömürlerine bereket dilediğim Alaeddin Yavaşça, Nevzat Atlığ, Cahit Öney ve Hüsrev Hatemi başta olmak üzere pek çok sanatkâr hekimimiz bulunuyor. Evet onlar ömürlerini insanlara adamış kutlu ve hayırlı bir mesleğin aziz mensuplarıdır. Mesleği icra ederken bedenlerini tedavi ettikleri hastalarının ruhlarına da daha sonra çeşitli sanat dalları vasıtasıyla hitap etmeye ve maneviyatlarını yükseltmeye çalışıyorlar. Hekimler sadece hastalarını değil bütün insanları çok seviyorlar, biz de onlara hiç azalmayan muhabbetle doluyuz.
Hakları zor ödenir
Geçenlerde Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın bir soru üzerine sağlık
çalışanlarından 600’ün üzerinde virüs taşıyan kişi olduğunu söylerken sesi
titremişti. O esnada aziz milletimizin rikkatli vicdanına tercüman oluyordu. Evet hekimlerimiz ve bütün sağlık çalışanları, gece gündüz demeden, büyük bir gayret içinde koşuşturmakta ve hastalarını iyileştirmeye çalışmaktadırlar.
Onların hakkı, hakikaten ödenmez. Allah kendilerinden ebeden razı olsun.
Vazife başında çalışırken hastalanan sağlıkçılarımızın vefat haberleri
şüphesiz herkesi çok üzdü.
İki kıymetli doktor
Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu ve Prof. Dr. Feriha Öz koronavirüs’ten dolayı hayata veda eden hekimlerimizdi. Başka doktorlarımız ve sağlık mensuplarımız da var. Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.
Onların acısı, elbette içimizden hiçbir zaman gitmeyecek. Her zaman hayırla, iyilikle ve güzellikle anacağız onları. Hatıralarını ebediyen yaşatacağız.
İsmi hastaneye verildi
Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’nun isminin Okmeydanı Hastanesi’ne verildiğini açıklayan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu vefalı davranışla milletimizin gönlüne su serpmiş, duasını almış ve tıp camiasının da takdirini kazanmıştır. Bu tür kadirşinas davranışlar elbette unutulmaz, devam etmelidir.
Doktorlar İnsanları çok ama çok seviyor
Bütün meslekler insan içindir ve insanoğlunu memnun etmek için icra
edilir. Eğitim, güvenlik, mühendislik, siyaset, memuriyet, ziraatçilik vs. Ama
hekimlerin yeri çok farklı. Zira hayatla ölüm arasında gidip geden insanı
yataktan kaldırıp ayakta tutmak için çırpınır durur hekimler. En çok mutlu
oldukları zamanlar, hastalarını evlerine sağlıklı bir şekilde taburcu ettikleri
anlardır. Hastaları, onlara aile fertleri kadar yakındır. Onun çektiği acıyı
hissederler, derdiyle hemderttirler. İyileşip şifaya kavuşması onları sevindirir. Bu bahtiyarlıklarını, aydınlanan yüzlerinde görür, davranışlarında hissedersiniz.
Onların sözleri İyi dinlenmeli
Doktorların bizden talepleri olmaz mı? Elbette olur. Meselâ bugünlerde
televizyonlarda sürekli topluma hitap ediyorlar, gazetelere açıklamalarda
bulunuyorlar. “Lütfen evinizden dışarıya çıkmayın, başkalarıyla aranıza mesafe koyun, temizliğe çok dikkat edin.” diye.
Şüphesiz bu sözleri dinleyip gereğini yerine getirmek medeni insanlara yakışır. Aksi takdirde hem toplumu oluşturan bizler telafisiz acılar yaşar, tabiplerimizi de fazlasıyla meşgul etmiş oluruz. Zor bir mesleği icra ediyorlar hekimler. Ağır, mesuliyetli ve yorucu bir iş onların ki. Bundan dolayı artan zamanlarını genelde sanata ayırırlar. Ülkemizde sanata en çok değer veren meslek gruplarının başında doktorların geldiği bir gerçek. Hekimler, hem kendileri sanatla uğraşıyor hem de hastalarına mutlaka herhangi bir sanatla meşgul olmalarını tavsiye ediyorlar.