İnsan ve hayvan hakları ziyanda
(5)
İnsanlara dair uzun uzun yazdık, biraz
da Osmanlı’nın kurduğu medeniyette hayvanlara gösterdiği hassasiyete göz
atalım...
Buhar ve petrol ile çalışan
makinelerin üretiminden önce, beden gücü dünyanın şekillenmesinde önemli bir
rol oynamıştır. Beden gücü deyince ilk akla insan gelse de, insanların iş
üretimine en büyük desteği ehlileştirilmiş hayvanlar vermiştir. Bu yüzden
hayvanların insan hayatındaki rolleri çok önemlidir.
HAYVANLARA HAYATIN HER SAFHASINDA İHTİYAÇ DUYULUYORDU
Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü
döneminde at ve benzeri hayvanlardan toplumsal yaşamın her alanında
yararlanılmaktaydı. Hatta bir meslek grubu müstakil olarak at hamalları olarak
isimlendirilmişti.
Bu iş gücünün stratejik sonucu olarak,
birçok kaynakta Osmanlı toprakları dışına yarar at çıkarılmasının yasak
olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Atların Osmanlı toprakları dışına
çıkarılmasına yasaklama getirilmesinin en önemli nedeni, bu hayvanların iş
gücüne hayatın her safhasında duyulan ihtiyaçtır.
Meselâ göç-i hümâyun (padişahların bir
süre kalmak üzere saray dışındaki bir yere gitmesi olayı) ve sâir ihtiyaç
durumlarında at hamallarından istifade edilirdi. Hayvanlardan istifade
edilirken onların hak ve hukukları da korunurdu. Hayvan hukukuna dair örneklerin
sadece kanunnâmelerde, arşiv belgelerinde değil, uygulamada da birçok örneği
vardır. 1552 yılı Ocak ayında Süleymaniye Camii inşaatında çalıştırılan
hayvanların yiyeceklerine ihtimam gösterilmesinin ve yemlerinin vaktinde
verilmesinin emredilmesi de Osmanlı’da hayvana verilen değerin sadece bir
örneğidir.
OSMANLI MEDENİYETİ “EMANET” İNANCIYLA HARMANLANMIŞTIR
Osmanlı Devleti, insanlara ve
hayvanlara dost kalmayı başarmış bir medeniyet inşa etmiştir. Medeniyetin
temelini ise “emanet” inancıyla harmanlamıştır.
Bu emanet hayvan bile olsa hakkı korunmuş, riayet etmeyenler hakkında kadılarca
mahkemede hüküm verilmiştir.
Nitekim hamal esnafıyla ilgili
düzenlemelerde, hamalların uymak zorunda oldukları meslekî kurallardan
bahsedilirken hayvanlarıyla ilgili olanlarına da hep vurgu yapılmaktadır.
Nalsız at kullanmamak, at ve eşeklerinin dinlenme ve tatil hakkını gözetmek,
hayvana fazla yük yüklememek bunlardan birkaçıdır.
Hamallar kendileri taşıyamayacakları
eşyalar için yük hayvanları da bulundururlardı. Bunlara beygir hamalları
kethüdâsı sıfatıyla ayrı bir kethüdâ atanabilmekteydi. Hamallara ait yük
hayvanlarının mesafeleri, taşıma yapacakları günler ve yük ağırlıkları
konusunda kurallar vardı.
HAYVANLARIN DA HUKUKU KORUNURDU
“Kanunnâme-i
İhtisâb-ı Bursa” ismiyle 1502 yılında Sultan
2. Bayezid Han tarafından yayımlanan ferman tarihte yapılan ilk tüketici
kanunu olma özelliği taşımaktadır. Kanunnâme-i
İhtisab-ı Bursa’da; (Bursa Belediyesi Kanunu) hayvan ürünleri, türlü
sebze-meyve, tuz, ekmek, sanayi ürünleri, tekstil ürünleri, tarım-tahıl
ürünleri, orman ürünleri, deri ürünlerinin satışları, konulacak fiyatlar ve
kaliteleri bir standarda bağlanmış; bugünkü anlamda boyama, ambalaj, kalite
gibi esaslarla narh ve ceza hükümlerine yer verilmiştir. Ayrıca hamallara
atları nalsız kullanmamaları ve hakkından ziyade yük yüklememeleri uyarısında
bulunulmuştur.
1812 Aralık ayı sonu ile 1813 Ocak
başına tarihlenebilecek şer’iyye siciline kaydedilen başka bir hükümde,
hamalların mal hırsıyla iki merkebe yüklenecek miktarda keresteyi bir merkebe
yükleyerek taşımaları hayvana meşakkat verdiğinden hamallar kethüdâsının bu
husûsa dikkat etmesi istenmiştir. Ayrıca hükmün işlerliğinin sağlanması için
doğrudan İstanbul Kadısı’na kontrol yapma görevi verilmiştir. Bu hükümde genel
hukuk (aile, ceza vs.) yanında hayvan haklarına dair “hukûk-ı hayvânâta” ibaresine yer verilmesi hayvan haklarına verilen
duyarlılığının en önemli belgesidir.
1813 yılında, Sultan Mehmed Reşad ve 2. Meşrutiyet zamanında, padişah fermanı ile
İstanbul’daki odun, kereste, kömür, kireç gibi eşyaları ve taşları taşımak için
kullanılan hamal beygirleri ve merkeplerinin her gün güneşin doğuşundan ikindi
vaktine kadar kullanılmaları, bu vakitlerin öncesinde ve sonrasında
çalıştırılmamaları emredilmektedir. Aynı fermanda yük hayvanlarının Cuma günü
çalıştırılmamaları istenmektedir. Hamalların yüklerini boşalttıklarında geri
dönerken yük hayvanlarının üzerlerine binmemeleri gerektiği de fermanda bir
emir olarak bildirilmiştir.
YÜK HAYVANLARINA HAFTALIK İZNİ VERİLİRDİ
Osmanlı Devleti’nin geleneksel olarak
eskiden bu yana hamallarının bu yük hayvanlarını kullanırken bu kurallara
uydukları ancak alışılmış hakkaniyetli kuralları bozmaya başlamaları üzerine
ferman ile İstanbul Kadısı aracılığıyla uyarıldıkları görülmüştür. Mesela,
İstanbul Kadısı’nın 1812’de verdiği hükümde, “Hamal taifesi ellerinde bulunan merkeplere tahammüllerinden fazla yük
yüklediklerinden, bu vaziyetin hayvanlara eziyete yol açacağı muhakkaktır.
Böylesi hallere meydan verilmemesi, hamallar kethüdâsından hamalları kat’î
suretle uyarılması lâzım gelir” ifadelerine yer verilmiştir.
21 Temmuz 1813 tarihli İstanbul
kadısına hitaben kaleme alınan hükümde, eskiden beri var olan düzene göre;
iskelelerden hatab(odun), kereste ve kömür gibi eşya nakledilen hamal
beygirleri ve merkeplerin güneşin doğmasından ikindi vaktine kadar
kullanılmaları, bu vakitten önce ve sonra hayvanlara eşya yüklenmemesi,
yüklerin istenilen mahalle götürülüp indirildikten dönüşte hayvana binilmemesi,
özellikle cuma günleri hayvanlara tatil günü olarak tayin edilip hiç bir
şekilde yük taşıtılmaması ve hayvanların dinlendirilmesi hususlarına dikkat
edilmesi konusunda uyarıda bulunulmuştur.
Sultan Abdülmecid döneminde ihdas edilen Hayvan Hakları Yasası gereği
taşıttırılacak yükle ilgili sınır konulmuştur. Cuma günleri at ve katırların
yük taşımacılığında kullanılması yasaklanmıştır. Yük hayvanlarının hukukuna
dair belirleyici başka bir örnek 1909 tarihli hamallara mahsus talimatnâmede,
yük hayvanlarına ne kadar yük yüklenmesi gerektiği, “Bir beygir yükü 120 kiloyu, merkep yükü 80 kiloyu ve tek beygirli araba
250 kiloyu, çift beygirli araba 400 kiloyu, öküz arabası 500 kiloyu ve manda
arabasının ise 600 kiloyu kesinlikle geçmeyecek” hükmüyle karara
bağlanmıştır. Ayrıca yük hayvanlarının haftanın altı günü çalışması, bir günü
ise dinlendirilmesi, bu talimatların dışına çıkan ve hayvanlara eziyet edenlere
para cezasıyla birlikte işinden men edilme cezası verilmiştir.
OSMANLI DEVLETİ HAYVANLAR İÇİN VAKIFLAR KURDU
Makineleşmeyle birlikte yük hayvanları
eski itibarını yitirmiş olsa da bâkî kalan tarihsel süreçte yük hayvanlarına
gösterilen ihtimamın arkasındaki zihniyet, toplumun hem geleneğini, hem de
geleceğini etkilemiştir.
Ecdadımız bırakın insanları, hayvanlar
için bile vakıflar kurmuştur. Sokak Hayvanlarına Ekmek Veren Vakıf,
İpekböcekçiliğini Geliştiren Vakıf, Hayvanlara Mera Açan Vakıf, Halkın ve
Yolcuların Hayvanlarını Sulayan Vakıf, Leylekleri Koruyan Vakıf, Güvercinhane
Yaptıran Vakıf ve Hayvan ve Tohum Islah Eden Vakıf bunlardan sadece birkaçı.
Osmanlı Medeniyeti’ni anlayabilmek için bu vakıfların şemsiyesi altındaki
devâsa “iyilik hareketi”ne
bakıldığında mesele daha iyi anlaşılacaktır.
Hayvanatın dili olsa da konuşsa...
***
Gelelim günümüze...
Bugünlerde yine bir “hayvan hakları” terânesidir tutturulmuş
gidiyor.
Bir türlü bitmeyen tartışmalara son
vermek için 5199 Sayılı Hayvanları
Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da
köklü iyileştirme yapan Meclis’in uzun süren çalışmalar sonucu yasa 14 Temmuz 2021 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe sokuldu.
Mevzuat bütün hayvanları kapsadığı
halde, özellikle köpek severlerin(!) yasayı arkalarına alarak işledikleri
cinayetler ardı arkası bir türlü kesilmedi.
Amerikan Pitbull Terrier, Cane Corso,
Dogo Argentino, Japanese Tosa, American Staffordshire Terrier ve American Bully
türü köpeklerini arkasına takan “köpekseverler”
bunları zaman zaman silah gibi kullanarak cinayet işlemeye başladı.
Diğer taraftan ise sokaklara salınan 10 milyondan fazla başıboş “köpek çetesi” insanlara saldırmaya
başladı. Hayvan Durum İzleme (HAYDİ), Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP)
olumsuz gelişmeleri bir türlü engelleyemedi.
Hayvan haklarını gerekçe gösterenler,
insan haklarını ihlal etmeye başladı. Sadece bu yıl cadde ve sokaklarda gezen
başıboş ve sahipli köpeklerin saldırısı sonucu yüzlerce insan travmatik bir
şekilde yaralanırken, 27 kişi feci
şekilde hayatını kaybetti.
İnsanların ölümünün köpekler kadar
konuşulmadığı bir ortamda Konya Büyükşehir Belediyesi Hayvan Rehabilitasyon
Merkezi’ndeki görevlinin bir köpeğe elindeki kürekle vurarak canice katletmesi
sonucu ortalık yeniden “köpeksever”ler
tarafından manipüle edilmeye başladı.
“Köpek
çeteleri”nin cinayetleri ayrı bir dert, hızla artan sahipli köpeklerin
cadde ve sokakları dışkılarıyla kirletmeleri ayrı bir dert. Gariban temizlik
işçileri köpek dışkısı temizlemekten diğer görevlerini yapmaya fırsat
bulamıyor.
Şikayet çok, fakat çözüm yok!..
*
Son dönemlerde sosyal medya, yazılı ve
görsel basın “kedi ve köpek cinayetleri”yle
çalkalanıyor...
“Köpek
çetesi”nin saldırısına uğrayıp hayatlarını kaybedenler mi ararsın...
“Sizi
köpeğime ısırtırım” tehdidi savuranlar mı ararsın...
Kedi yavrularını incir ağacına asarak,
ayaklarını keserek katleden mi ararsın...
Pitbullunu polisin üzerine salıp,
canından olan mı ararsın...
Silahla, arabayla köpek katleden mi
ararsın...
Bisikletiyle dünya turuna çıkan
turiste saldıran başıboş köpekler mi ararsın...
Say say bitmiyor... Var da var...
Hayvanların ağzı var, dili yok; fakat canilikte sınır
tanımayan insan müsveddelerine eğitim şart!..
Bu tür olayların çoğalması üzerine
harekete geçen Tarım ve Orman, Çevre ve Şehircilik, Adalet, İçişleri, Sağlık
Bakanlıkları ve Türkiye Belediyeler Birliği’nin yer aldığı bir komisyon
kuruldu. Tarım ve Orman Bakanlığı, “sokak
köpekleri” problemine neşter vurmak için 3 milyarlık bütçe ayırdı. Bu kapsamda sokak köpeklerinin
kısırlaştırılması, barınak yükümlülüğünü yerine getirmeyen belediyelere
yaptırım uygulanması gibi tedbirler devreye sokulacak.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, insan
hakları da, hayvan hakları da ziyanda!.. Allah sonumuzu hayra tebdil eylesin.
Kaynakça: Hüseyin Nejdet Ertuğ, Osmanlı’da Yük Hayvanları Hukûku, Z Dergisi, Yıl 2018, Sayı 3)