İnsan ve düşünce
İnsanın enüstün özelliği düşünme yeteneğidir. Kişi düşündükçe, kendisini, insanlığı, kainatı ve Allah’ı tanır, anlar, kavrar ve idrak eder. İnsanın, hayatında hiç vazgeçmeyeceği temel faaliyeti düşünmek olmalıdır. Evde, okulda, üniversitede, sokakta, iş hayatımızda, kısacası hayatın her alanında değer vermemiz ve geliştirmemiz gereken en önemli insani özellik, düşüncenin korunması, geliştirilmesi ve ifade edilmesidir. Düşünce konusu, insan için beka konusudur. Düşünmeyi sonlandırmak, aslında insan olmayı sonlandırmaktır. İnsanlığımızın devamının düşünmeye bağlı olduğunun bilincinde olarak düşünmeyi, sorgulamayı, sözü, konuşmayı, diyaloğu varoluşsal bir konu olarak algılamamız gerekmektedir. Akıl etme ve düşünme cesaretimizi ve korudukça, kendimizi var etmenin, yenilemenin ve dinamik kılmanın mümkün olduğunu unutmamak lazımdır.
Düşünmek, sadece aydınlara, yazarlara veya filozoflara özgü bir ayrıcalık değildir. Her insanın düşünme imkanı ve sorumluluğu vardır. Her bireyin, düşünme yetisini kullanmak suretiyle münevver ve mütefekkir olma sorumluluğu vardır. Tefekkür ve tenevvür etmek için insanın bütün imkanlarını harekete geçirmek suretiyle düşünmesi, sorgulaması ve geliştirmesi, bir olgunluk ve erdemlilik düzeyine ulaşmak için çaba sarf etmesi temel bir sorumluluktur. Düşünen, yazan ve sorgulayan kişiyi, entel veya tahtası kırık diye aşağılamak ve küçümsemek, aslında çocuksu nitelikte gelişmemiş ilkel duygu, düşünce ve davranış donukluğunu temsil etmektedir. Düşünen kişiyi ötekileştirmek yerine, düşünen kişiye değer veren, ona kendisini ifade etmesi için sürekli yeni imkanların, kaynakların ve araçların üretilmesi için seferber olunmalıdır. Kişi, bilgi ve düşünce ile aydınlandıkça ve olgunlaştıkça, aynı zamanda içinde yaşadığı topluma da değer ve derinlik katmaktadır. Düşünen, akıl eden ve ahlaklı davranan kişiler üzerinde, gözümüz gibi titremeli ve korumalıyız. Allah, hidayet rehberi olarak yolladığı Kur’an-ı Kerim’de tefekkür ve akıl eden insanların değerini sürekli olarak insanlığa anlatmaktadır.
Cehalet, taassup, yüzeysellik ve sığlık, hiçbir şekilde kutsanacak ve yüceltilecek bir durum değildir. Cehaletin her çeşidi, insanlık için facia anlamına gelmektedir. Toplumda küçük ve elit bir kesimin düşünmesinin, öğrenmesinin ve akıl etmesinin yeterli olduğunu sanıp geniş toplum kesimlerinin bilgisizce ve düşünmeden yaşamasını gerekli görmek, büyük bir yanılgının ifadesidir. Düşünme ve akıl etme, küçük bir elit grubun yapmasıyla yerine getirilebilecek bir farz-ı kifaye hali değildir. Düşünme, akıl etme, tefekkür etme ve sorgulama, öğrenme, bilgi ve hikmetin peşinde koşma, her insanın gerçekleştirmekle yükümlü olduğu temel bir farz-ı ayndır. Bir insan grubunun sahici anlamda toplum olması, ancak akılla, düşünmeyle ve bilgiyle mümkündür. Halk ve toplum olmanın cehaletle, sığlıkla ve taassupla mümkün olacağını sanmak büyük bir illüzyondur. Bir toplum, ancak top yekun aydınlanma, akıl etme ve öğrenme sayesinde insanlığını gerçekleştirebilir, felaha ve selamete ulaşabilir. Toplumun, cehalete değil, bilgiye ve düşünmeye değer vermeyi varlığının esası haline getirmesi gerekmektedir.
İnsandan kopuk bir münevverlik, tefekkür, akıl etme ve entelektüel tecrübe olamaz. Düşünmek, gerçekliği bütünüyle tecrübe ettiğinin farkında olarak onun içinde onu aşma faaliyetidir. Akıl eden, düşünen, sorgulayan, yenilenen bireyler sayesinde üniversitelerimizin, okullarımızın, sokaklarımızın, hastanelerimizin, partilerimizin, kurumlarımızın kalitesinin yükseltilmesi mümkündür.
Doktorunu öldüren hasta haberleriyle sarsılıyoruz. Düşünen ve akıl eden insanlar olmaktan uzaklaştıkça, hastanelerimiz ve okullarımız dahil hiçbir yerde kendimizi güvende hissetmiyoruz. Çıkış yolu akıl etmek, düşünmek, aydınlanmak ve öğrenmektir.