Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​İnsan ve Anlam İnşası

İnsana, diğer varlıklardan farklı ve önemli bir ayrıcalık olarak kendi anlam dünyasını inşa etme fırsatı verildi. Bu büyük imtiyaz aynı zamanda içinde ağır sorumluluklar barındırmakta. Çünkü hakların başladığı yerde sorumluluklar da başlıyor. İnsana verilen bu ilahi imtiyaz, onun hem kurtuluşu hem de felaketi olabilir. Yani bu fırsatı doğru kullanabilirse insan sonsuz saadeti elde eder. Yanlış değerlendirir ise sonsuz azabı.

İnsana, diğer canlılardan farklı olarak yaşamının formunu, anlamını ve yönünü tayin etme fırsatı verilmiştir. Mesela bir bülbülün, ben artık kuş olmaktan, daldan dala uçmaktan sıkıldım. Yerim yurdum, işim aşım olsun deme fırsatı yoktur. Yaşamda bir bülbül olarak var edildi ve yaşamı bir bülbül olarak, ağaçlar ve güller arasında nihayete erecek. Ya insan öyle mi?

İnsan mağaralarda başlayan yaşamını aklı, yetenekleri ve sorgulamaları sonucunda; şehirlere, gökdelenlere hatta okyanuslara taşıyabilmiştir. Yaşamın madde, mobilite ve konfor alanında önemli değişimler ve ilerlemeler oluşturmuştur. Bununla birlikte özellikle modern insanın yaşamı anlamlandırma becerisinde aynı düzeyde bir başarıdan söz etmek ne yazık ki mümkün değildir. İnsanın aldanışı kendi varoluş takvimiyle bir ilerliyor.

Bu yanılgıyı Yüce Allah, Kur’an-ı Kerîm'de şöyle ifade ediyor; “Bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; ahiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!” (Ankebût Suresi 64. Ayet). İnsan sadece maddi anlamlar ve sonuçlar peşinde koştuğunda varoluşsal sancılara duçar olmakta, tatminsizlik, doyumsuzluk ve anlamsızlık girdabında boğulmaktadır.

İnsanın bu varoluşsal sancılardan kurtulmasının, anlamsızlık ve tatminsizlik girdabından çıkabilmesi, önce kendini sonra Rabbini bilmesi, yaşamın gayesini idrak etmesi ve kendi anlam dünyasını Allah’ın istediği doğrultuda inşa etmesiyle mümkündür. Evet insana kendi seçimlerini yapma, kendi anlamlarını inşa etme ve kendi eylemlerini yönetme imkânı verilmiştir.

İnsanın anlam dünyasını inşa etme yolculuğunda önce duyular, akıl ve kalp, sonra telkinler ve modeller belirleyici olmaktadır. İnsanın bu süreçteki birincil ve eşsiz vasfı Mülk Suresi 23. ayette Yüce Allah tarafından; “De ki: “Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O’dur. Ne az şükrediyorsunuz!” denilerek vurgulanmaktadır. Yaşamı anlamlandırma sürecinin ikinci boyutunda anne baba ve aile öne çıkmaktadır. Sonrasında öğretmenler, arkadaşlar ve diğer fiziksel ya da sosyal çevre unsurları etkili olmaktadır.

İnsan anlam dünyasını Allah’ın emrettiği şekilde ve istikamette inşa ettiğinde, “sahip olmak” sancısından ve tüm varoluşsal sancılardan kurtulup “olmak” vasfına erecektir. Hz. Mevlâna bunu, “insan-ı kâmil olmak” şeklinde ifade eder. Yani dünyanın geçici, aldatıcı ve çürütücü haz ve isteklerinden yüz çevirebilmek. Bugün başta kendi nefsim olmak üzere çok az insanın başarabileceği bir nefis mücadelesi ve bir zirve. Belki bunu başaramayacak olsak da bu yola talip olabilme isteğini ve iradesini gösterebilsek, bu da büyük bir zaferdir.

İnsan olarak kavramlara, olaylara, kişilere ve zamana anlamlar yükleriz. Ve bu anlamlar bizim eylemlerimizi doğurur. İnsan madem ki kendi anlamlarını, düşüncelerini ve eylemlerini seçme hürriyetine sahiptir öyleyse tüm bu seçimlerinin sonuçlarından da mesuldür. Çünkü insan, sadece dünya için yaratılmamış ve başıboş bırakılmamıştır. Yaşamının anlamlarını, Allah’ın rızasını kazanabilecek şekilde inşa edenlerden olabilmek niyazıyla…

Vesselam…