İnsan sınırı aşınca
Kitaplar, hayatı ve insanları anlatıyor. İnsan Sınırı Aşınca’da biz, bugün dünyanın nefretini üstüne çeken Siyonist İsrail’i görüyoruz.
Keşke insanlar hiçbir vakit hudutların dışına çıkmasalar, keşke beşer sınırları hiç aşmasa. Ama bu yazık ki oluyor. Mesela bugün Siyonist İsrail, sınırları çoktan aştı. Cumhurbaşkanı’mızın dediği gibi “zulmünü anlatmak için kelimeler kifayet etmiyor.” İsrail, artık bütün dünyanın nefretini ve öfkesini, hem kendi üstüne hem de onu 7 Ekim’den beri peşinen destekleyen emperyalist ABD ve Avrupa’ya çekiyor. Kanlı Siyonist İsrail ve vahşi Batı, insanlık imtihanında her zaman olduğu gibi sınıfta kalmış, inandırıcılığını kaybetmiştir. Bu sahtekârlara karşı inşallah bütün insanlığın, bilhassa İslam âleminin gözü açılır idraki genişler; zalimlere karşı birleşip ortak tavır alırlar.
İnsan Sınırı Aşınca kıymetli yazarımız Hüseyin K. Ece’nin eseri. Yazar, kitabın başında bizi düşünmeye zorluyor ve şunu söylüyor: “İnsan haddini aşınca ne olur? Neler olmaz ki? Evet kötülük adına neler olmaz ki? Selim aklın hoş görmediği, vicdanların rahatsız olduğu çirkinlikler meydana gelmez mi? Kötülükler, zulümler, haksızlıklar çoğalmaz mı? İnsanlık tarihinin öteden beri gördüğü, bugün her gün görmeye ve duymaya devam ettiği akıl almaz yanlışlar, zulümler ve kötülükler insanın haddini aşması sonucunda değil mi? Yatağından taşan su, sel olur. Normal su sel olunca da; dere, ırmak, nehir olmaktan çıkar. Çevresine zarar veren bir afete dönüşebilir. Ortaya çıkan zarar taşan suyun şiddetine göre az da olabilir, çok da. İnsan da böyledir. Sınırından taşınca önce kendisine, sonra ailesine, sonra da çevresine, az veya çok zarar vermeye başlar. Bu zararın nesillere, kuşaklar boyu devam etmesi, başka beldelere (yedi düvele) ulaşması da mümkün.” Eser, şu yedi bölümden oluşuyor: “Sınırı Aşanlar: Müsrifler”, “Cahiliyye Çabası”, “Hasımların En Yamanı”, “Küfrün Önderleri”, “Şeytanın Taraftarları”, “Kur’an’da Zalimlerin Özellikleri”, “Kur’an’da Sapmışların Yolu”. İslam tarihi boyunca haddini aşanların, âdeta kısa ve ibretlik geçmişini okuyoruz bu eserde.
SEVDİKLERİMİZDEN İNFAK
Hüseyin K. Ece’nin ikinci eseri, Ramazan’da en çok ihtiyaç hissedilen haslet: İnfak. Eserin adı Sevdiğiniz Şeylerden İnfak Etmedikçe. “İslam’da İnfak İbadeti”nin geniş biçimde ele alındığı kitabın başında konuyla ilgili ayet-i kerime var: “O müttakiler (takva sahipleri) ki, gayba iman ederler, namazı ikame ederler (dosdoğru kılarlar), kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.” (Bakara 2/3) Yazar, “Sevdiği şeylerden Allah yolunda verip, harcayıp, bölüşüp (infak edip) ideal iyilik sahibi ‘ebrar’ olmayı hak edenlere ne mutlu.” diyor ve ardından akla gelebilecek soruları sıralayıp cevaplarını veriyor. Müellif, düşünmeyi ve düşündürmeyi seviyor. Dolayısıyla ilmihâl kitaplarında özlü biçimde geçen ‘infak’ kavramını bizim için açıyor ve içini dolduruyor. Bugün dünyanın en büyük meselelerinden biri olan “Zenginler ve fakirler arasındaki uçuruma” dikkat çekiyor. Bu gerçeğin “muhtaç durumda olanlarda duygusal travmalara yol açtığı”nı söylüyor. Çok doğru bir tespit. Bazı ülkelerde kargaşa çıktığında mağazaların ve alış veriş merkezlerinin yağmalanması başka nasıl açıklanabilir? Ece, konuyu şöyle izah ediyor: “Zengin ve fakir arasında daha fazla uçurumun ve gerilimin olmaması için otoritenin alacağı tedbirlerin yanında cömert insanları dinen yükümlü oldukları vergiyi vermeleri ve gönüllü yardımlarının önemli bir yeri vardır. Takdir edilir ki hiç bir devlet bütün vatandaşlarının her türlü ihtiyacını karşılayamaz. Bazılarının devletlerin göremeyeceği, derman bulamayacağı dertleri, ihtiyaçları olabilir. Bunların bir kısmı gönüllü infak eden yardımseverlerin çalışmaları ile giderilir. Biz buna din dilinde ‘infak bilinci’ diyoruz.”
Ayet-i kerimelerden, hadis-i şeriflerden, muteber ve mutemet İslam âlimlerinin hükümlerinden yola çıkan yazar, bugün belki de ihmal edilen çok önemli bir meseleyi hatırlatıyor. Kitap şu kısımlardan müteşekkil: “Kavram ve İbadet Olarak İnfak”, “İnfakın Diğer İbadetlerle İlgisi”, “İnfak İbadetini Nasıl Anlamalı”, “İnfak, Ama Nelerden ve Kime?”, “İnfakın Kazandırdıkları”. Sadece Ramazanda değil her zaman bize rehberlik edecek kıymetli bir eser.
ALLAH’A YÖNELİŞ
Her insanın hayatı boyunca yöneldiği, yaşayışına anlam katan değerler vardır. Kimi insanlar mala-mülke, kimisi de Allah’a müteveccih olur. Hüseyin K. Ece, tefekkür dünyamıza seçkin bir eser daha armağan ediyor: Yürekler ve Yönelişler. Yazar burada da “Kur’an’da Allah’a Yönelmeyi Anlatan Kavramlar”ı masaya yatırıyor. Düşüncelerini ilk sayfalarda okuruna aktaran yazar şöyle diyor: “Hayatı anlamlı kılan kalbin yönelişleridir. Kalbin meyli neye, kime, nereye ise insan hayatı oraya akmaktadır. Kalp ve nefsin yönelişleri ön teker gibi… İnsanı sürükleyip götürür. Herkesin yüzü var. Bu yüz aynı zamanda benliktir, niyettir, hedef belirleyicidir. Kişi bir ses, bir kıpırtı, bir avaz, bir gürültü duyduğu zaman yüzünü o tarafa çevirir. Zira göz, yüzdedir, ilgilenmek, duymak istemek, algılamak oradan başlar. Yüzün yönü, kişinin yönüdür. İnsan hangi durumda olursa olsun yüzünün dönük olduğu taraf onun yönünü, ilgisini, dikkatini veya yönelişini gösterir.”
Bilahare ayrıntılara geçiliyor. “Kur’an’ın farklı müjdeleri var. Ama onun muştuları; Rabbine ve O’nun sevgisine tahsis edilmiş bir yürekle, bir akıl ve vicdanla yaşayan, hayatın hedefine doğru bununla yürüyen ve bununla mahşere, hesap gününe gelen kimseler içindir.” diyen Hüseyin K. Ece, insanoğlunun tarih boyunca hakikati arayış çabalarını şu satırlara yansıtıyor: “Şüphesiz ki her kalp, yani her kişi hayat boyu çok şeye meyleder, yönelir. Yöneldiği hedefe doğru gider. Amaçladığı şeye ulaşmaya çalışır. İnsanın dünyadaki işlevi de zaten böyledir. Ama önemli olan kalbin yönelişinin anlamlı olması. Tercihlerinin isabetli olması. Doğru bir hedefe yönelik olması. Kendisine dünyada ve ölüm sonrası fayda sağlayacak eylemlere doğru olması. Hak inanca götürücü olması. Sonunda Allah’a yönelik olması. Asıl mesele budur. Asıl dava budur. İnsan hayatının asıl amacı budur.” Yürek ve şaşırtıcı hâllerini, arınmış kalple Allah’a samimiyetle yönelişi, yalnızca Allah’a rağbet edişi, benliği Allah’a yöneltişi, hatalardan Allah’ın affına dönüşü, çeşitli sebeplerle hakikate, peşinden Kur’an’a yönelişini anlatan kavramları eserden öğrenmek mümkün. Hüseyin K. Ece’nin şiir kitabı: Ayın Ondördünde Ay Işığı. Eserdeki şiirlerden “Acziyet ve Yakarış”ta şairin iç derinliğini fark ediyoruz. Şiir şöyle başlıyor: “Âcizim, gücüm yok, takatim eksik/Yüreği süsleyen ziynet isterim/dilim dolaşıyor, nefesim kesik/Sonsuz bir şifa, afiyet isterim/Zaman aleyhime dolanıp durur/Geçen dakikalar kapıma vurur/Hayalde yanılgı, nefiste gurur/Hem hakikat, hem de hikmet isterim.” Şiirin ilerleyen mısralarında teselli arayan şair sonunda kurtuluşu en büyük güç sahibinde, Yaradan’da buluyor. Ve son iki kıta: “Gün aşıyor dağdan, gece oluyor/Yüreğe yabancı bir his doluyor/Ufuk kararıyor, rengim soluyor/Kendime gelecek mühlet isterim/Âcizim, kuvvetim sınırlı, elbet/Bende kabahat var, Sende merhamet/Ey affeden Ulu, beni de affet/Cürmümü bağışla, rahmet dilerim.”
GELECEĞİN PEYGAMBERİ
Vejdi Bilgin’in Muhammed (s.a.v.) Geleceğin Peygamberi kitabı, ‘siyer üçlemesi’nin üçüncüsü. Hazret-i Peygamberi ve en yakınlarını özlü biçimde anlatan eserde, Kâinatın Efendisi’nin aile muhitindeki şahsiyetler arasında şu isimleri görüyoruz: “Abdülmenaf, Hâşim, Abdülmuttalib, Ebû Tâlib, Zübeyr, Abdullah, Âmine, Ümmü Eymen, Zeyd, Eymen, Üsâme, Süveybe, Halime, Şeyma.” Son şanlı Peygamberi daha iyi anlayabilmek için kaleme alınmış eser, okunmalı. Cennet Kreşi, Berat Cömert’in hüzünlü kitabı. Dikkatli ve rikkatli bir kalp sahibinin oğlunun vefatı üzerine kaleme aldığı satırlarda, mümin bir kişinin Rabbine olan büyük teslimiyetini hayranlıkla görebiliyor, yaşanmış acılardan ibret alabiliyoruz. Prof. Dr. Orhan Alimoğlu’nun 72 Saat Yolculuk kitabında insanoğlunun iradesine tanık oluyoruz. Alimoğlu’nun Afrika ülkelerinde (Somali, Yemen, Nijer, Sudan, Uganda vd.) 10 yıldan fazla tıp uzmanlık eğitimi ve tedavi çabalarına, yaptığı olağanüstü hizmetlere şahit oluyoruz. İdeallerin, bir hekimi ne kadar yüceltebildiğini görebiliyoruz. Bu arada Türk hekimlerinin Afrika’daki başarıları, haklı olarak bizi ziyadesiyle sevindiriyor.
KİBİRLİ KİMLİKLER
Daha önce İnsana Yön Veren Değerler, Barışa Yön Veren Değerler, Kalbin Sözü, Değişen İnsan, Ruşendil Kimlik gibi eserleri yayımlanan Bayram Karaçor, şimdi de okuyucuların karşısına Kibirli Kimlikler eseriyle çıkıyor. Kitap ‘bir iç konuşma’. İnsana, hayata, dünyaya dair sorgulayıcı ve hakikatli bir metin var önümüzde. Delioba, Sakine Akça’nın ‘nehir söyleşi’si. Önce “Bir Dağ Hikâyesi” yazan Akça, daha sonra Dağlar Kızı isimli bir çocuk romanı kaleme aldı. Ödül alan bu eserin ardından Çocuk Babamın Oyunları’nı hazırladı. Eserin sebeb-i telifi mühim: “Elimizde çok değerli sözler, berrak anılar, yâdımızda her vakit rahmetle andığımız insanlar, insandan boşalmasına rağmen hüzünlü bir tül altındaki coğrafya karşınızda duruyor. Neden bunları dilimizin döndüğü kadar yazmayalım diye düşündük.” Ve takdimin son satırı: “İnşallah güzel bir vaziyetname sunarsak, iyi bir vasiyetname de bırakmış oluruz.”
ELVEDA ANKARA
Elveda Ankara, Sakine Akça’nın ikinci baskısı yapılan eseri. Başta okuru, samimiyet abidesi Mehmed Akif’in sözleri karşılıyor: “Derinliği yoksa hayatın, ne çıkar uzunluğundan” Arka kapakta, kitap hakkında Mustafa Kutlu, Afet Ilgaz, Vehbi Vakkasoğlu ve Sibel Eraslan’ın kaleme aldıkları yazılar var. Kutlu’nun satırlarını okuyalım: “Sakine Hanım, Elveda Ankara’da yüksek öğrenimlerinden başlayarak uzun süre birbirlerinden kopmadan yaşadıkları arkadaşı Safiye Hanım’ı anlatmış. Ankara-Konya-Maraş hattında geçen bu hayat, olağanüstü bir arkadaşlığı, bir dostluğu belgeliyor. Ve Konya’da Zümrüt Apartmanı’nın çöküşüyle vefat eden Safiye Hanım’ın kaybıyla neticeleniyor. Bu kitaptan hayli etkilendim. Sayfalar boyunca Sakine Akça anlattı, ben dinledim. Peki niçin bu kadar etkilendim? Hatıralar olağanüstü olaylarla örülü, merak uyandıran, kışkırtıcı entrikalar barındıran, sürükleyici maceralardan mı oluşuyor? Hayır. Peki nedir o zaman? Edebiyat değil, macera değil, esrar değil, üslup değil, nedir bu çekiciliğin sebebi? Sebebi, samimiyet!” Mehmet Ziya Gökalp’in gerçek olaylara dayanan Sadık Oğlum Said romanı, ayrıca okunmalı ve değerlendirilmelidir. Diğer dört kitabın isimleri ve yazarları şöyle: Çocuk, Suç ve Din İlişkisi (Ercan Çelik), Ekosistemlerin Dilinden Yaratılış (Prof. Dr. Kâzım Uysal), II. Abdülhamid Dönemi Göç Hareketlerinin İktisadî Hayata Yansımaları (Uğur Bozkurt) Din ve Mitoloji Bağlamında İnsanın Yaratılışı (Sehal Deniz Varlık). Bütün bu eserler, Beyan Yayınları tarafından fikir, ilim, sanat, kültür ve edebiyat dünyamıza kazandırılmış bulunuyor.